Ana içeriğe atla

Sitemiz işleyişi için sadece bu siteye ait çerez kullanmaktadır. Üçüncü parti çerez kesinlikle kullanılmamaktadır.
Daha bilgi edinin.

Düşünce

Baraka Yazarı William Paul Young’ın Tanrısı

Yayın Tarihi: 30.06.2017

Paul Young’un Baraka (İstanbul: Profil Yayıncılık, 2009) kitabı 20 milyon sattı, büyük bir filme ilham kaynağı oldu ve birçok ruhsal derin düşünceye ve sohbete yol açtı. Kimileri iman ve acı çekme tanımlamalarından memnun kaldı. Kimileri de teolojik tuhaflıklarından rahatsızlık duydu. Çoğu da bu kitabı tanımlamak için ‘S’li kelimeyi kullandı (sapkınlık). Ama Baraka’nın (ve Young’un diğer kitaplarının) roman olduğu gerçeği, onu tam olarak nasıl sınıflandıracağımızı bilmeyi zorlaştırdı.

Görsel
Kitap Kapağı

Şimdi, Lies We Believe About God (New York: Atria Publishing, 2017) başlıklı ilk kurgusal olmayan çalışmasının basılmasıyla, Young inancına dair daha önerme içeren, somut ifadeler sunar… Ne yazık ki bu kitapta benimsenen teoloji, geleneksel Hristiyan görüşlerden geniş ölçüde net ve açık bir uzaklaşma ve ayrışma sunar. Bunu söylerken yazara karşı herhangi kişisel bir nefret beslemiyorum ya da niyetlerini sorgulamıyorum. Ama kilise tarihinde “doğru inanç” ve “sapkınlık” gibi mantık kategorilerinin ortaya çıkmasının nedeni, Hristiyanların Tanrı’yla ilgili düşünmenin doğru ve yanlış yolları olduğunu savunmaktır ve bu farkı belirlemek önemlidir. Bir kitap tarihsel, genel kabul görmüş Hristiyanlıktan ayrıldığında, farklılıkları açıklığa kavuşturmak önemlidir…

Müjde herkesi kurtardı mı?

Lies We Believe About God’u okuyan ve benimseyen hiç kimse, günahlarından tövbe etme ve kurtuluş için Mesih’e güvenme ihtiyacı hissetmeyecektir. Çünkü Young bu gereksinimi duymamız gerektiğini reddeder:

Müjde (iyi haber), İsa’nın kurtuluş ihtimali yolunu açmış olması ve İsa’yı yaşamınıza almaya davet edilmeniz değildir. Müjde, İsa’nın sizi çoktan yaşamına, Baba Tanrı’yla ilişkisine ve Kutsal Ruh’taki meshetmesine dahil etmesidir. Müjde, İsa’nın bunu sizin oyunuz olmadan yapmasıdır, inanıp inanmamanız bunu daha az ya da daha çok gerçek hale getirmez. (117-18).

Evrenselliğe dair açıklamasından ötürü suçlanacağını öngören Young kartlarını masaya koyar: “Herkesin kurtulacağını mı iddia ediyorsunuz? Evrensel kurtuluşa mı inanıyorsunuz? Benim de söylediğim tam olarak bu!” (118). Devamında aynı şekilde açık konuşmaktadır: “Karşılaştığınız her insan… Tanrı’nın bir çocuğudur” (206). Böylece cehennem Tanrı’dan ayrılma değildir, basitçe sahip olduğumuz ve kaçamayacağımız kurtuluşa karşı direnme acısıdır (137) ve ölüm son yargıyla sonuçlanmaz, basitçe “bizi Sevgi’nin kollarına koşmamız için özgür kılmayı amaçlayan onarıcı süreci” başlatır (187).

Young aslında evrenselliği işaret eden argümanlarda bulunmaz veya evrenselliğin yol açtığı sonuçların ne olacağına dair düzenli bir anlatısı bile yoktur (Origenes gibi tüm cinlerin kurtulacağını kabul edip etmeyeceğini merak ediyorum). Fakat çeşitli ifadeleri bir araya getirmesiyle, evrenselliği belli başlı bir Mesih bilimi (Hristoloji) vizyonu üzerine temellendirmektedir. Buna dair bir ifade, Young’un “Gerçek olarak öne sürdüğüm şeyin temeli” olarak kabul ettiği C. Baxter Kruger’in önsözünde görülmektedir (20). Burada Kruger, italik olarak yazdığı bir özette, müjdeyi temel olarak Üçlübirlik Tanrısı’nın ve insanlığın İsa Mesih’in beden alma eyleminde birleşmiş olduğunun iyi haberi olarak özetler. Bu nedenden ötürü şöyle der: “Paul ve ben, insanların Tanrı’dan ayrı olduklarına dair yaygınlaşmış düşünceyi temel yalan, İsa’nın öz kimliğini reddeden bir yalan olarak görüyoruz” (11).

Mesih bilimsel evrenselliğin bu belli başlı türleri – ‘temel yalanın’ insanların Tanrı’dan ayrı olması – kitabın haklı olarak en büyük teması olarak görülebilir.

Mesih bilimsel evrenselliğin bu belli başlı türleri – “temel yalanın” insanların Tanrı’dan ayrı olması – kitabın haklı olarak en büyük teması olarak görülebilir. Sık sık tekrarlanır; önsözde (11), teşekkür kısmında (251), sonuçtaki ayetler zincirinde (241-48), Bonhoeffer’dan özette (249-50) ve “kurtulmanız gerek” (13. bölüm), “herkes Tanrı’nın çocuğu değildir” (24. bölüm) ve “günah bizi Tanrı’dan ayırır” (27. bölüm) gibi “yalanların” tamamında.

Burada tehlikede olan sadece evrensellik değil, müjdenin belli başlı hedefidir. Örneğin Young, “İsa Tanrı’ya yaklaştıracak bir köprü kurmaya ya da Tanrı’yla ayrılıktan kurtulma ihtimalini sunmaya gelmedi” diye iddia ettiğinde, bu tezi Mesih’in “Tanrı’nın dışında ‘hiçbir şey’ yoktur… İsa gerçekten de ve tarihi olarak insanlığımızda bize tam ortak olan Tanrı’dır” anlayışına temellendirir (232).

Ama Kutsal Kitap’ta insanlar, evrensel ve koşulsuz olarak Mesih’in kurtarış sağlayan eylemi kapsamı içinde değildir, daha ziyade derhal iman ve tövbe aracılığıyla bu eylemi benimsemeye çağrılırlar. Kutsal Kitap, “İsa bizi kurtarmaya geldi, bundan kaçınamazsınız” demez, daha ziyade “İsa bizi kurtarmaya geldi, tövbe edin ve iman edin” der (Elç. 3:19).

Ne yazık ki Young, Kutsal Kitap’ın birçok Hristiyanı kurtuluşun evrenselliğini kabul etmemeye yönlendiren öğretisiyle ilgilenmez. Örneğin bazı Hristiyanlar, İsa’nın tekrar tekrar cehennemi “ağlayış ve diş gıcırtısı”nın olacağı bir yer (Mat. 8:12; 13:42; 13:50; 22:13; 24:51; 25:30 ve dahası) olarak tanımlamasıyla ilgili uyarılarını düşünür. Nitekim Young’ın kitabının anlayışsız okuyucusu, evrenselliğin tarih içinde tartışmalı bir konu olduğunu, (örneğin) İ.S. 553’te İstanbul’da Beşinci Ekümenik Konsey’de Origenes formülasyonuyla kilise tarafından kınandığını bile algılamayabilir.

Günah bizi Tanrı’dan ayırır mı?

Lies We Believe’in okurların günahlarından tövbe etmeye yönelik teşviğini kıracak bir başka neden daha vardır: Tövbe edeceğimiz fazla günahımız olmadığına inanır. “Evet” diye kabul eder Young, “gözlerimiz sakattır, ama özümüz kötü değildir. Gerçek ve doğruyuz, ama sıklıkla cahil ve aptalız… Durumumuz kör, ama günahlı değildir” (34-35).

Young günahı “işareti kaçırmak” olarak tanımlayabilir, ama kaçırdığı işaret Tanrı’nın ahlaki mükemmelliği değil, “var oluşunuzun Gerçeği”dir (229). Şöyle devam eder: “Var oluşunuzun gerçeği neye benzemektedir? Tanrı’ya. Tanrı benzeyişinde yaratıldınız ve var oluşunuzun gerçeği Tanrı’ya benzemektedir” (229). Young’a göre bundan ötürü “günah” bizi Tanrı’dan ayırmaz; gerçek şu ki, “hiç kimse hiçbir zaman Tanrı’dan ayrılmamıştır” (232).

İnsanlığımızla ilgili gerçeği açıklarken bir yandan istismar kurbanlarına ve özdeğeri zarar görmüş olanlara yardım etmenin Young’un motivasyonundan bir parça olduğunu seziyorum (örn., 29-31, 209-212). Her insanın Tanrı benzeyişinde yaratıldığı konusunda bütün yüreğimle ona katılıyorum ve ayrıca ezilmişlerin Tanrı’nın hassas, şefkatli sevgisiyle dönüştürüldüğünü görmek istiyorum.

Kutsal Kitap’ta Tanrı’nın benzeyişinde yaratılanlar olarak statümüz, günahkâr ve kurtuluşa ihtiyaç duyan statümüzle kavga içinde değildir ve günah kesinlikle bizi Tanrı’dan ayırır.

Ama Kutsal Kitap’ta Tanrı’nın benzeyişinde yaratılanlar olarak statümüz, günahkâr ve kurtuluşa ihtiyaç duyan statümüzle kavga içinde değildir ve günah kesinlikle bizi Tanrı’dan ayırır. Peygamber Yeşaya, örneğin, Eski Antlaşma’da Tanrı halkına şöyle açıklama yapar: “Ama suçlarınız sizi Tanrınız’dan ayırdı. Günahlarınızdan ötürü O’nun yüzünü göremez, sesinizi işittiremez oldunuz” (Yşa. 59:2). Tanrı’nın şefkatiyle buluşmak için, O’nun bağışlamasına derin ihtiyacımızı kabul etmeliyiz.

Tanrı’nın bizden herhangi bir beklentisi var mıdır?

Lies We Believe’nin Tanrısı, temel olarak bir sevgi türüyle tanımlanır: bizi beğenir, bize değer verir, bizi kabul eder, bizleri bir ilişkiye çağırır, bize ilgi gösterir ve dahası… Bu tezlerin birçoğu kabul edilebilir ve kesinlikle sevgi, Tanrı’nın Kutsal Kitap’a uygun resminin kalbinde yer almaktadır.

Ama kitap, Tanrı’nın yalnızca bu şekilde sevdiği izlenimini vermekte, diğer geleneksel ilahi sıfatları yerinden etmekte ve Tanrı’nın her şeyden aşkın öte oluşunu azımsamaktadır. Young, İsa’nın bizi Tanrı’nın yargısından kurtarmak için çarmıhta öldüğü düşüncesini küçümser (169, 239). Tanrı’nın yetkisinden asla söz etmez, ancak Tanrı’nın bize teslim olduğunu beyan eder (4. bölüm). Hatta Tanrı’nın bizden beklentisinin olmasına bile müsaade etmez. Young’a göre, kendi karanlığımız ve yalanlarımız içinde hareket ederken, Tanrı yalnızca bizimle birlikte ve bize acır; “sizin yüzünüzden asla hayal kırıklığına uğramaz, Tanrı’nın sizden hiçbir beklentisi yoktur” (214).

Tanrı’nın kudreti ve mutlak yetkisi de tehlikeye atılır. Young’a göre, “çarmıhın Tanrı’nın fikri olduğu” bir yalandır (17. bölüm); eğer Tanrı çarmıh fikrini yarattıysa, “zalim ve canavar” bir “kozmik istismarcıdır”. Yine keşke kullandığı Kutsal Kitap ayetlerine karşı olan Kutsal Kitap metinleriyle ilgilenseydi diyoruz (örn., Yşa. 53:10; Elç. 2:23). Eğer çarmıh Tanrı’nın fikri değilse, kimin fikriydi? Young, bunun yalnızca bizim icadımız, Tanrı’nın teslim olduğu “karanlığa körlemesine adanmışlığımızın” ortaya sergilenişi olduğunu ileri sürmektedir (149-53). Ama Tanrı bunu önleyebilir miydi? Emin olamayız, çünkü “Tanrı’nın kontrolü elinde tuttuğu” bir yalandır (3. bölüm).

Lies We Believe About God’un tanrısı, Kutsal Kitap’ta resmedilen heybetli, özgür Kral değildir. Bu tanrı her şeye gücü yeten mi değil mi, belli değildir.

Tanrı’nın nasıl olduğunu nereden bilebiliriz?

Özde Hristiyanlık’da (İstanbul: Haberci Basın Yayın, 2014) bir noktada, C. S. Lewis gerçek olamayacak kadar basit ve düzenli “çocuk felsefelerini” reddeder. “Gerçeklik”, der, “genellikle tahmin edemeyeceğiniz bir şeydir. Hristiyanlığa inanmamın nedenlerinden biri budur. Bu, tahmin edemeyeceğiniz bir dindir.”

Lewis’in latifesi, buna bir inandırıcılık katmaktadır. Madem kültür sürekli değişiyor ama Tanrı (Hristiyanların ikrar ettiği şekilde) asla değişmiyor, teoloji asla kültürel sezilerimizle tamamen uyum göstermeyecektir. Gerçek ile “çağın ruhu” arasında her zaman sürtüşme noktaları olacaktır; Tanrı’yı kavramak doğal kapasitemiz dahilinde asla gözle görülür ve çabasız olmayacaktır.

Gerçeklik genellikle tahmin edemeyeceğiniz bir şeydir. Hristiyanlığa inanmamın nedenlerinden biri budur. Bu, tahmin edemeyeceğiniz bir dindir.

Bu farkındalık teoloji için belirleyicidir. Doğru yönde ilerleyip ilerlemediğimizi belirleyecektir. Alman teolog şehit Dietrich Bonhoeffer bunu 1936 mektubunda çok güzel ifade etmiştir:

Tanrı’yla ilgili bilgiyi ya kendi deneyimlerimden ve sezilerimden, tarihe ve doğaya atfettiğim – yani, içimdeki – anlamlardan ya da Kendi Sözü’nün vahyini temel alarak elde ederim. Ya Tanrı’yı bulacağım yere ben karar vereceğim ya da Tanrı’nın bulunacağı yere karar vermesine izin vereceğim. Eğer Tanrı’nın nerede olacağına karar verecek olan bensem, her zaman orada bir şekilde benimle uyum sağlayan, benimle hemfikir olan, benim doğama uygun bir Tanrı bulacağım. Ama nerede olacağını söyleyecek kişi Tanrı’ysa, bu gerçekten de başta benimle hiçbir şekilde hemfikir olmayan, bana pek uymayan bir nokta olacaktır.

Bonhoeffer, gerçek Tanrı’nın Kutsal Kitap’taki vahyini alçakgönüllülükle ele almakla ve İsa Mesih’in çarmıhına imanla bakmakla bulunabildiğini savunarak sözlerine devam eder. Bu yaklaşım, “Tanrı’nın gerçekten kim olduğunu anlamaya kendinize bakarak başlayabilirsiniz” (178, vurgu ona aittir) diye savunan Young’la zıtlık içindedir.

Ben Young’un aksine Bonhoeffer’ın tarafındayım ve de daha ılımlı, hemfikir, tahmin edilebilir modern Batı sezgilerinin tanrısının aksine, anlaşılmaz, ürkütücü, büyüleyici iman ikrarının ve Kutsal Yazılar’ın Tanrısı tarafındayım.

Bu temel metodolojik farklılık, Lies We Believe About God ile ilgili en büyük kaygıma dokunmaktadır: Tanrı’yı çok fazla “hemfikir” (Bonhoeffer) ve çok fazla “tahmin edilebilir” (Lewis) yapar. Fikirleri iyi hissettirir; güdüleri modern Batı değerleriyle tutarlıdır; kültürel değer sistemimiz her şekilde genel olarak tarihi Hristiyan inançlarımızla kesişir. Herkesi kurtaran, bilhassa iyi olduğumuzu kabul eden ve bizden hiçbir şey beklemeyen bir kurgu Tanrı’yı kim sevmez ki?

Gerçekten de İyi Haber

Lies We Believe About God’un müjdesini benimseyen kişi, John Newton ve gelmiş geçmiş tüm Hristiyan nesliyle birlikte şu ezgiyi söyleyemez:

Yüce lütuf! Sesi ne tatlı, ben zavallıyı kurtardı!

Bunu söylemek için, bir zavallı olduğunuzu kabul etmek zorundasınız. Ancak Young bizlerin zavallı olmadığı konusunda katıdır (2. bölüm). Esasında, “Bende iyi olan hiçbir şey yok iken, sen iyisin, sen iyisin” diye başlayan çağdaş ezgiye bile itiraz eder (32).

Gerçek müjde bundan çok daha iyidir: Tanrı’nın bizden beklentisi olduğunu (buna doğruluk ya da Tanrı’nın yasası denir); O’ndan ayrı olduğumuzu (buna günah denir); İsa’nın bir kurban olarak öldüğünü (kefaret); bizlerin İsa’yı benimsemeye çağrıldığımızı (imana dönme) söyleyen çok daha iyi haberlerdir.

Daha iyidir, çünkü değişebileceğimiz anlamına gelir. Sadece kendimizde sıkışıp kalmamışızdır. Bizi yalnızca onaylayan bir tanrı, bizi ölmeye ve yeni yaşama doğmaya çağıramaz. Ama gerçek Tanrı, “Ey dünyanın dört bucağındakiler, bana dönün, kurtulursunuz. Çünkü Tanrı benim, başkası yok” diyebilir (Yşa. 45:22). [[{"type":"media","view_mode":"default","fid":"214","attributes":{"alt":"e","class":"media-image","height":"38","style":"width: 16px; height: 16px;","width":"38"}}]]

Kaynak: “The god of William Paul Young”, The Gospel Coalitionhttps://www.thegospelcoalition.org/article/ book-review-lies-we-believe-god-william-paul-young > (28.04.2017 tarihinde erişilmiştir). İzin ile kullanılmıştır.

İlk yayınlama: e-manet Sayı 47 (Temmuz - Eylül 2017), s. 5–8.