Çoğumuz, farklı cemaatlerden insanlardan doktrin hakkında küçümser sözler kullandıklarını duyduğumuzda herhalde üzülüyordur. Aramızdaki imanlıların doktrinin ne anlama geldiğini gözden kaçırmakla kalmayıp ne yazık ki doktrinin özündeki değerin ve amacının da farkında olmamaları alışılmadık bir durum değil. Devam etmeden önce, bu konudaki kanaatlerimi açıkça belirtmeliyim: Doğru bir şekilde tanımlanan, anlaşılan ve uygulanan doktrin, sadece zihinlerde ve yüreklerde değil, aynı zamanda pratik günlük yaşamda da verimlilikle ilgili olmalı. Ve birlik hakkında olmalı... birliği unutmayalım. Eğer birlik ve ruhsal verimlilik kulağınıza hoş ve sağlıklı geliyorsa, okumaya devam edin!
Terimlere açıklık getirmek adına, Alister McGrath’ın 1990 yılında yayımlanan Understanding Doctrine adlı kitabında Hristiyan doktrinine ilişkin yaptığı keskin açıklamalara büyük önem veriyorum:
Doktrin, insan aklının Tanrı’ya verdiği yanıttır; tıpkı sevginin insanın yüreğinin Tanrı’ya verdiği yanıt olması gibi.
Mesih hakkındaki doktrin, Mesih hakkındaki gerçeği söyleme, O’nun kim olduğunu ve insanlık durumu açısından önemini açıklama ihtiyacından doğar. İsa Mesih hakkında doktrinler geliştirmekte başarısız olmak, O’na ve insanın gerçeği arayışına tehlikeli bir şekilde sığ bir bağlılığı ortaya çıkar. Doktrin, bir yandan hakikate, diğer yandan da Hristiyan inancına İsa’nın merkeziliğine olan bağlılığı yansıtır. (s. 5)
Doktrin, Hristiyan kilisesinin Tanrı’nın İsa Mesih’teki çağrısına cevap verirken kendi hesabını vermesidir. Doktrin, insan aklının Tanrı’ya verdiği yanıttır; tıpkı sevginin insanın yüreğinin Tanrı’ya verdiği yanıt olması gibi. (s. 6)
Eğer doktrin zaman zaman eski sözcüklerin ve formüllerin kısır bir tekrarından ibaret gibi görünüyorsa, mantıksız bir ritüele yaklaşıyorsa, bunun nedeni onun canlılığını ve geçerliliğini takdir etmeyi başaramamış olmamızdır... Doktrin, insan sözcükleriyle ifade edilemeyecek bir şeyi ifade etme girişimidir. (s. 6)
Hristiyan doktrini Hristiyan kilisesinin, özellikle Kutsal Yazılar’da ve İsa Mesih aracılığıyla Tanrı’nın kendisini açıkladığı şekliyle, Tanrı’ya verdiği yanıttır. İtaatkârlıkla, sorumlulukla ve sadakatle, İsa Mesih’in gelişiyle ortaya çıkan heyecan verici olasılıklar kümesini anlamlandırma girişimidir... Doktrin dört ana amacı yerine getirir. Amaçları:
- Olanları tüm hakikatiyle anlatmak;
- Tanrı’nın kendini vahyetmesine karşılık vermek;
- İnsan deneyimini ele almak, yorumlamak ve dönüştürmek;
- Hristiyanlara birey ve topluluk olarak bir kimlik ve amaç duygusu vermek. (s. 10)
Sürülerimiz doktrini bu haliyle anlasaydı, belki de doktrin hakkındaki tamamen nahoş ve uygunsuz olan tepkileri ortadan kalkabilirdi. Doktrin sadece yaşamsal olmakla kalmaz; McGrath’ın da işaret ettiği gibi, hakikat arayışına bağlıysak doktrin oluşturmak kaçınılmazdır.
Bir doktrin ifadesi için Kutsal Yazılar’dan kanıtlar sunulsa bile, bu doktrin ile bu doktrini desteklemek için sıralanan Kutsal Yazılar’ın sözleri birbirine denk sayılamaz; doktrinde en azından insan yorumu da vardır.
Yukarıdaki açıklamalardan doktrinle ilgili birkaç şeyin daha kesin olduğu anlaşılır. Birincisi, Kutsal Yazılar ile doktrin arasında birebir örtüşme yoktur. Bir doktrin ifadesi için Kutsal Yazılar’dan kanıtlar sunulsa bile, bu doktrin ile bu doktrini desteklemek için sıralanan Kutsal Yazılar’ın sözleri birbirine denk sayılamaz; doktrinde en azından insan yorumu da vardır. İkinci olarak, doktrin bildirgeleri, basitçe söylemek gerekirse, ilahi vahyi anlamlandırmanın insani bir yoludur. Tanrı’nın vahyettikleriyle boğuşurken, ortaya çıkan anlayış, ustaca hazırlanmış olsun ya da olmasın, doktrindir. Üçüncü olarak, doktrin pratik olmalı ya da yaşanmalıdır. Tanrı’ya, Kutsal Yazılar’a ve dolayısıyla gerçekliğin doğası hakkında doğru olduğuna inandığımız şeylere dayanarak yaşarız; tutumlar geliştirir, seçimler ve kararlar alır ve eylemlerde bulunuruz. Son olarak, temel –yani tarihi Hristiyan inancının merkezinde yer alan– doktrinlere atıfta bulunmak için sıklıkla kullanılan bir terim de dogmadır. Dogmalar, sahih1 Hristiyanlık içerisinde imanla inanılan şeylerin olmazsa olmazlarıdır.
Başlangıçta "Doktrinin Gelişimi" ve daha sonra "Teoloji Tarihi" olarak adlandırılan bir dersi verdiğim uzun yıllar boyunca hem kişisel olarak bana hem de çok sayıda yetişkin ve lise öğrencisine yardımcı olan kaynaklarla karşılaştım. Bu kaynaklardan biri, merhum İngiliz ilahiyatçı Colin E. Gunton (1941-2003) tarafından önerilen2 bir örnekti.3
Gunton’ın tezinde güçlü bir metafor kullanılıyor: bir bahçe ve çit direkleri. Gunton’ın örneğini tam olarak incelemeden önce, Birleşik Krallık bağlamında bazı bahçeleri dikkatlice değerlendirmek faydalı olacaktır. Bir ada ülkesi olarak Birleşik Krallık’ta alan çok kısıtlıdır; aynı durum ABD’deki pek çok kentsel ortamda da geçerlidir. Kullanılmayan alan, çeşitli yollarla “pasifliğinden” kurtarılır ve kamu yararı için kullanılır. Örneğin, elektrik hatlarının altındaki irtifak alanları, sadece çitle çevrili ya da başka bir şekilde belirlenmiş sınırları olan ya da kesişen küçük parsellere bölünmüştür. Belirli arazilerin bakımı farklı kişilere aittir, ancak çit hatlarını ya da sınırları paylaşırlar.
Yukarıda bahsedilen örnekle ilgili olarak, Gunton’un sözlerinden ve yakaladığı fikirlerden burada –güçlü oldukları için– uzunca ve çokça alıntı yapacağım izninizle:
... dogma teolojinin bahçesini sınırlayan4 , içinde bir alan sağlayan şeydir, orada ilahiyatçılar özgürce oynayabilir ve alanda yetiştirilebilecek bitkileri yetiştirebilirler... Ancak genel nokta şudur ki bir bahçe bazı sınırlar olmadan bahçe olmaz... bu nedenle teoloji, adeta sınırlarına sadık kalmazsa Hristiyan teolojisi olmaktan çıkar. (s. 1; vurgular bana aittir)
Şöyle devam ediyor:
Başka ne karar verilirse verilsin, şu konuda kesinlikle hemfikir olunmalıdır ki kilisede dogmanın işlevi aynı anda hem teolojinin sınırlarını çizmek hem de onun özgürlüğü gerçekleştirmek olmalı. Bu özgürlük, ilahiyatçıların kiliseyi beslemesi ve dünyayla ilişki kurması, Kutsal Ruh’un yönlendirişine yanıttır. Eğer sınırlar çok kısıtlayıcı olursa, bugün gerçeğin ifade edilmesi engellenecektir; sınırlar çok muğlak veya oldukça eksik olursa, müjdeden başka efendiler hüküm sürecek ve bahçe çöle dönüşecektir. (s. 2, 3)
Dogma teolojinin bahçesini sınırlayan, içinde bir alan sağlayan şeydir.
Doğru şekilde yapılan teoloji toplumsal bir çabadır.5 Hiçbir bilge teolog teoloji atalarını görmezden gelmez ya da Kutsal Kitap metniyle uğraşan ilk ya da tek kişi kendisiymiş gibi davranmaz. Paylaşılan doktrinsel taahhütler ve özellikle de paylaşılan dogmalar, tüm gerçek Hristiyanların ortak noktasıdır.6
Gunton’un çizdiği resmin belki de en önemli unsuru çit direğidir; her çit direği Hristiyan inancını tanımlamaya ve sınırlandırmaya yardımcı olan bir dogmadır (temel doktrin). Eğer (içerik ve sayı olarak) uygun çit direklerine sahip değilseniz, Elçilerin İnanç Bildirgesi ve sırasıyla M.S. 325 ve 381 ve 451 yıllarındaki ekümenik konseylerin ürünü olan İznik İnanç Bildirgesi ve Kalkedon Tanımı gibi inanç bildirgelerinde yer alan tarihsel Hristiyan inancından ayrılmayı seçiyorsunuz demektir. Bununla birlikte, uygun çit direkleri yerindeyse, kendi bahçe arsanızda istediğinizi dikmek için inanılmaz bir özgürlük vardır (burada ikincil ve üçüncül doktrinleri düşünün).
Uygun çit direkleri yerindeyse, teolojik girişim –yani bahçenin sınırları içinde olanlar– büyük bir özgürlük içinde yapılır. Bununla birlikte, önemli bir koşul vardır: Bahçede yapılan her şey bahçenin tüm amacına, verimlilik veya berekete, katkıda bulunmalı. Bir kişi bahçesine kasıtlı olarak “yabani otlar” (Kutsal Kitap tarafından desteklenmeyen öğretiler) ekebilir mi? Evet, bu özgürlüğe sahiptir, ancak bu özgürlüğü kullanması bahçesinin verimliliğini olumsuz yönde etkileyecektir. Gunton’ın aynı bölümün başka bir yerinde belirttiği gibi:
Dogmalar kurallardır, ancak tüm kurallar gibi iki gereksinimi yerine getirmezlerse baskıcı olurlar. Bunlardan ilki, kuralların gereğinden fazla çoğaltılmaması gerektiğidir; yani Ockham’ın usturasına tâbi tutulmalıdırlar... ikinci şart... kuralların gerçekleştirmek için oluşturulduğu şeyi başarırlar... Bizim durumumuzda, dogmalar Tanrı’nın İsrail ve Mesih’teki işinin lütufkâr karakterini korumaktır. (s. 20)
Kurallar (dogmalar) gereğinden fazla çoğaltılırsa, gereksiz yere artan çit direği sayısının diğer bahçıvanlarla, yani diğer ilahiyatçılarla çit çizgilerini veya sınırları paylaşamama ve doktrinsel Ferisiliğin filizlenme olasılığının daha yüksek olduğunu anlamak için çok fazla hayal gücü –veya bu konuda Kutsal Kitap bilgisi– gerekmez. Aynı sorun çit direği spektrumunun diğer ucunda da yaşanabilir: Eğer her şey bir ya da iki çit direğine (dogma) indirgenirse, ortada pek bir bahçe –ve dolayısıyla pek verimlilik– kalmaz ve komşu arazilerle paylaşılan pek az çit çizgisi kalır.
Hepimiz “sadece _____” kiliseleri7 biliyoruz. 1980’lerde Florence, Güney Carolina’da küçük bir kilisede misafir vaizken, bölgede kurulan yeni bir kilisenin üyesi olacağını heyecanla açıklayan bir adamla tanıştım; orası sadece New International Version çevirisini (birçok modern İngilizce çeviriden biri) kullanan bir topluluk olacaktı! Böyle bir grup, belki İsa’nın birinci yüzyılda meydan okuduğu Ferisi yandaşlarla uyum içinde olabilirdi. Ancak yine belirtmek gerekir ki küçük bahçeler daha büyük arazilerin üretebileceği meyveleri üretemez. Ferisiler ve benzerleri geniş bir takipçi kitlesine sahip olsalar, bu bereket anlamına gelmez; tam tersi! Gunton’un yukarıda yer alan sözleri isabetlidir: “Eğer sınırlar çok kısıtlayıcıysa, gerçeğin bugün ifade edilmesi engellenecektir; eğer çok muğlaksa ya da oldukça eksik olursa, müjdeden başka efendiler hüküm sürecek ve bahçe bir çöle dönüşecektir.”
Verimlilik isteniyorsa, bahçelerin çitleri olmalıdır; aksi takdirde bahçe çevredeki kırsal alandan ayırt edilemez hale gelir ve verimliliği doğrudan baltalayan yabani otlar ve zarar veren haşereler tarafından istila edilir. Bahçeyi gereksiz yere sınırlandırırsak, verimliliği yine derinden etkilenecektir.
Verimlilik isteniyorsa, bahçelerin çitleri olmalıdır; aksi takdirde bahçe çevredeki kırsal alandan ayırt edilemez hale gelir ve verimliliği doğrudan baltalayan yabani otlar ve zarar veren haşereler tarafından istila edilir. Bahçeyi gereksiz yere sınırlandırırsak, verimliliği yine derinden etkilenecektir. Doktrinsel açıklığa ve titizliğe bağlılığımız, bizde katı bir dar fikirlilik, kalıpçılık ya da kutsallıkta üstünlük aldanması doğurmamalıdır. Aksine, doktrinin yukarıda belirtilen hedefleri –verimlilik ve birlik– açısından bakıldığında, doktrinsel tartışmalarımızdan ortaya çıkması gereken şey, tüm yaşantımızda neşeli bir tutum, Mesih’i yücelten ibadet ve ikincil veya üçüncül doktrinler konusunda farklı düşündüğümüz kişilere karşı istikrarlı ve kalıcı bir hayırseverliktir. Gunton’dan bir kez daha alıntı yapayım, izninizle:
Dogmalar ve ikrarlar müjdenin özetleri ya da yönleri olduğu sürece teologu uygun şekilde sınırlandırılmış bir konu sağlayarak özgürleştirirler. Kişi, üzerinde çalışacakları zengin ama sonsuz olmayan bir konu verilerek özgürleştirilir... Ancak bu, yalnızca dogmalar müjde malzemesinin gerçekten özeti, yani İsrail’in ve İsa’nın Tanrısı’nın varlığının ve dünyada ve dünyaya yönelik eyleminin uygun özelliklerini taşıdığında işe yarar… Kutsal Yazılar’da ifade edilen müjde ile özel ikrarlar arasındaki bu –eskatolojik olarak temellendirilmiş– boşluk, dogmayı ve onun güçlendirdiği dogmatikleri dogmatizmden kurtarır: sadece didaktik malzemenin otoriter ve tartışmasız iddiası. Sadece dogmatizmden kurtaracak dogmalar onaylanmalıdır. (s. 21, 22; vurgular Gunton’a aittir)
Verimlilik isteniyorsa, bahçelerin çitleri olmalıdır; aksi takdirde bahçe çevredeki kırsal alandan ayırt edilemez hale gelir ve verimliliği doğrudan baltalayan yabani otlar ve zarar veren haşereler tarafından istila edilir. Bahçeyi gereksiz yere sınırlandırırsak, verimliliği yine derinden etkilenecektir.
Açıkça görülebileceği gibi, bu makale kesinlikle liberal, göreceli bir ekümenizme yapılmış örtük bir rica değildir; aksine, kelimenin tam anlamıyla bir ekümenizme çağrıdır; lütuf ve nezaketin yerli yerinde olduğu verimli bolluk alanlarını tanımlayan dogmalara sadık bir bağlılık çağrısıdır. İyi planlanmış, iyi bakılmış bahçeler derin bir zenginlikle karakterize edilir. Kolektif ve yerel teolojimiz böylesi bir müjde bereketi ve birliği ile sonuçlansın. Aynı zamanda, dogmatizme kapılmadan inancımızın dogmalarından keyif alalım.
- 1Çevirmen notu: İng. orthodox
- 2Yukarıda atıfta bulunduğum illüstrasyon Victor Pfitzner ve Hilary Regan’ın editörlüğünü yaptığı az bilinen The Task of Theology Today: Doctrines and Dogmas (Grand Rapids, Michigan: Eerdmans Pub. Co, 1999) adlı kitapta yer almıştır ve Gunton’ın bu kitaptaki başlangıç bölümü “Dogma, the Church and the task of theology” başlığını taşımaktadır.
- 3Gunton, belki de en önemlileri The Promise of Trinitarian Theology (Edinburgh, İskoçya: T&T Clark Ltd, 1991, 2. baskı 1997) ve The Triune Creator: A Historical and Systematic Study (Grand Rapids, Michigan: Wm. B. Eerdmans, 1998) olmak üzere, Üçlübirlik ve yaratılış doktrinleri hakkındaki etkili kitaplarıyla tanınmaktadır. The One, the Three and the Many: God, Creation and the Culture of Modernity (Cambridge, İngiltere: Cambridge University Press,1993) adlı etkili kitabı aslında 1992 yılında Oxford Üniversitesi’nde verdiği Bampton Lectures’ın içeriğini oluşturmaktadır. Gunton’a aşina olmayanlar için Bruce McCormack’ın 2005 yılında yayınlanan Trinitarian Soundings in Systematic Theology, dü. Paul Louis Metzger (Edinburgh, İskoçya: T&T Clark Ltd., 2006), kitabına yazdığı önsöz bu yetenekli ilahiyatçıyı uygun bir şekilde tanımlar: “6 Mayıs 2003’te öldüğünde Colin Gunton, kendi neslinin en önemli İngiliz teologu olarak kabul ediliyordu ve dogmatik teolojinin gücünün azaldığı bir dönemde bu yöndeki çalışmalara saygınlığını yeniden kazandırmaya yardımcı olan bir adamdı.”
- 4Sınırlarını oluşturur veya işaretler.
- 5Bu fikir 2012 tarihli “Research Paradigms and Their Use and Importance in Theological Inquiry and Education”, Journal of Education and Christian Belief 16/1, s. 23-40, başlıklı makalemde tarafımdan tartışılmıştır. “Açık olan şey, teolojinin Hristiyan topluluğu bağlamında sürdürülen dinamik bir girişim olduğudur (Wright, 1998, s. 105), şöyle ki çeşitli doktrinlere ilişkin geleneksel anlayışlar çağdaş sorgulamaya rehberlik etmekte ve onu şekillendirmektedir. Eski Hristiyan inanç bildirgelerinin yanı sıra daha yeni inanç beyanları da toplumsal etkileşim ve değerlendirme potasından çıkmıştır ve bu nedenle ‘ortak zemin’ ya da uzlaşı yapılarını temsil etmektedir. Günümüz teoloji çalışmaları, diyalektik değiş tokuşa bağlılıkla, al-ver temelinde işler ya da işlemelidir. Bu elbette hakikatin tartışılabilir olduğu anlamına gelmez, sadece teolojinin topluluk içinde yapıldığı anlamına gelir” (s. 31).
- 6Elbette, sadece bazı şeylerin doğru olduğuna inanmak (yani, basit bir zihinsel onay) kurtarıcı değildir; sadece tek kurtuluş umudu olarak Mesih’e iman etmek mahkûm edilmiş bir kişiyi günah ve ölüm yasasından kurtarabilir (krş. Rom. 8:1-2).
- 7Düzenleyici notu: Birçok batılı kiliselerde belirli konularda sadece kendi görüşleri kabul edilir. Örneğin, sadece tek bir Kutsal Kitap çevirisini kabul ederler veya sadece tek bir vaftiz türünü veya müzik tarzını. Sıkça bu unsurları birebir kabul etmeyenler ile paydaşlıkta bulunmak istemeyip, kendi fikirlerine bağlı olmayan Hristiyanların imanını sorgularlar.