Hepimiz zekâ kavramından haberdarız. Zeki bir kişi gerçeği öğrenme kabiliyetine, gerçekliğin nasıl olduğunu kavrama kapasitesine sahiptir. Zekânın türlü türlü çeşitleri vardır. Bunların en önemlilerinden biri duygusal zekâdır.
Duygusal zekâ sayesinde birey (1) hem kendi hem de öteki kişinin duyguları hakkındaki gerçeği kavrama kabiliyetine ve (2) hem kendi hem de öteki kişinin duygularına uygun karşılık verme kapasitesine sahip olur. Duygusal açıdan sağlıklı olan biri, bulunduğu durumun duygusal boyutunu hem kavramakta hem de yönetmekte etkili olur.
Duygusal açıdan sağlıklı olan biri, bulunduğu durumun duygusal boyutunu hem kavramakta hem de yönetmekte etkili olur.
Gerçek bir olay
Bir lokantada tabakçı olarak çalışan bir genç, müşterilerden birinin siparişinin bir türlü alınmadığını fark eder. Tabakçı genç müşterinin sinirlendiğini sezer. Görevi olmadığı halde, genç müşterinin yanına giderek ne almak istediğini sorar. Müşteri diyet kola ister ama lokantada diyet kola olmadığı için müşteri hamburgerinin yanına bir bardak su ile yetinmek zorunda kalır.
Birkaç dakika sonra tabakçı, müşteriye istediği hamburger ve suyu getirir. Ama bundan kısa süre sonra tabakçı, müşterinin masasına buz gibi bir diyet kola da getirir. Şaşkın olduğu kadar minnettar kalan müşteri tabakçıya bunu nasıl becerdiğini sorar.
Tabakçı, “Biz diyet kola satmayız. Bu yüzden cebimden biraz para aldım, müdürümüze verdim ve yan dükkândan bir diyet kola almasını rica ettim” der. Kulaklarına inanamayan müşteri bundan çok etkilenir ve tabii ki çok da memnun olur.
Üç ay sonra aynı müşteri lokantaya tekrar gelir. Müşteri geçen sefer tanıştığı tabakçının hizmet ettiği bir masaya oturmak istediğini söyler. “O genç artık masalara bakmıyor” cevabını alınca müşteri lokantanın bu kadar değerli bir elemanı kaybettiğine üzüldüğünü belirtir.
Müşteriyle ilgilenen lokantıcıysa, “Onu kaybetmedik, yönetim kadrosuna terfi ettik!” diye açıklar.
Bu olay duygusal zekânın gücünü sergilemektedir. Tabakçı müşterinin sinirlendiğini sezdiğinde “Kim suçlu? Neden sorun çıktı?” diye sormadı. Aksine, “Durumu düzeltmek için ne yapabilirim?” diye düşündü. Bu süreç içinde durumun duygusal boyutlarını algıladı, kişisel olarak sorumluluk üstlendi ve soruna çözümler üretmeye baktı: Müdüründen müşteriye buz gibi bir diyet kola almasını rica etti. Böyle davranan tabakçı çarpıcı bir duygusal olgunluk sergiledi. Lokanta sahibinin tabakçıyı yönetim kadrosuna almasına pek de şaşırmamalı.
Duygusal zekâ, bir durumun duygusal boyutlarını doğru algılayarak uygun davranma kapasitesidir.
Duygusal Zekânın Anlamı
Duygusal zekâ, bir durumun duygusal boyutlarını doğru algılayarak uygun davranma kapasitesidir. Bu tür duygusal algılayışa sahip kişi başkalarının duygularını sezer, kendi duygularının farkında olur, kendi duygusal tepkilerini dizginlemeyi bilir ve diğer kişilerin duygularının nasıl yönetilmesi gerektiğini anlar.
Bedenlerimizin büyüyerek olgunlaşması gibi, duygularımız da gelişir. Küçük bir çocuk, fiziksel olarak ağır bir yük kaldıramayacak kadar zayıf olur; aynı şekilde duyguları da zayıftır. Düşen küçük bir çocuk hemen ağlamaya başlar. Büyüdükçe çocuğun duyguları daha dayanıklı olmaya başlar ama henüz olgun sayılmaz. Bir ortaokul öğrencisi düştüğünde ağlamayabilir ama bir dersinden iyi not alamayınca ümitsizliğe kapılarak ders çalışmaktan vazgeçebilir.
Fiziksel olarak büyüdükçe daha güçlü olmaya başlarız. Örneğin, daha ağır yükler kaldırabiliriz; aynı şekilde duygusal olarak daha güçlü olabiliriz. Sözgelimi, duygusal yönde güçlü biri hayalkırıklığına uğradığı halde kolay kolay yaptığı işten vazgeçmez. Böyle biri, kendisi sinirlenmeden kızgın bir insanı yatıştırabilir. Böyle biri, başkasının morali bozulduğu zaman hem bunu sezebilir hem de o kişiyi yüreklendirmek ve onunla birlikte dua etmek için vakit ayırır. Duygusal yönde güçlü olan kişi diğerlerinin kendisini neden eleştirdiklerini anlayabilir. Samimi ve yapıcı eleştirilerden yararlanmayı, insafsız eleştirileri önemsememeyi bilir.
Duygusal Zekâ ve Ruhsal Olgunluk
New York’ta pastör olarak hizmet eden Pete Scazerro, “Duygusal olgunluktan yoksun Hristiyan’ın ruhsal olgunluğa sahip olması imkânsızdır” der.1 Ruhsal olgunluk ile duygusal olgunluk aynı şey değildir. Ruhsal olgunluk, İsa Mesih aracılığıyla Tanrı’yla yakın bir ilişki sürdürmek anlamına gelir. Duygusal olgunluksa, gelişmiş duygulara sahip olmak demektir. Duygusal olgunluğa sahip kişi kendi duygularının bilincinde olur ama onlara tutsak değildir. Böyle biri farklı görüşlerle, ilişki problemleriyle ve hizmetteki aksaklıklarla baş edebilmektedir. Ruhsal olgunlukla duygusal olgunluğun aynı şey olmadığı açıktır.
Bununla birlikte, ruhsal olgunluk duygusal olgunluğa bağlıdır. Ruhsal gelişim duygusal gelişime dayalı olduğu için, duygusal yönde olgunlaşmazsak, ruhsal olgunlaşma süreci de aksar. Çiftçi için yağmurun tarlalara yağmasıyla bol hasatın elde edilmesi aynı şeyler değildir. Ama çiftçinin bol hasat elde etmesi tarlalara yağmurun yağmasına bağlıdır. Tarlalara yağmur yağmadıkça çiftçi bol ürüne kavuşamaz. Aynı şekilde, ruhsal olgunlukla duygusal olgunluk aynı şey olmadığı halde ruhsal büyüme duygusal sağlığa bağlıdır. Duygusal zekâ olmadıkça ruhsal büyüme süreci aksar.
Ruhsal olgunluk duygusal olgunluğa bağlıdır.
Ruhsal olarak büyümek, kişinin daha çok İsa Mesih’in benzerliğine dönüşmesi anlamına gelir. Bu bağlamda kişinin olgunluk derecesi, ne kadar çok dini aktiviteye katıldığından değil, ne kadar çok sevgi sergilediğinden anlaşılır. Birçok dini aktivitelere katılan bazı kişiler çok “ruhani” sayılır ama aslında bunlar iyi dindar olmakla övünen gururlu kişilerdir. Bu durumda kişinin dini aktiviteleri onu daha sevgi dolu kılmamıştır; tersine, çok sayıda dini aktiviteye katılmakla övünerek Tanrı yoluna yakışmayan bir gurura kapılmıştır. Gerçek olgunluk sayımlarla değil, kalplerimiz ve davranışlarımızda gerçekleşen iyi sonuçlarla ilgilidir. Kutsal Kitap’ı günde saatlerce okuyan ama diğerlerine tepeden bakan kişi, Kutsal Kitap’ı günde daha az okuyan ama diğer insanları hakikaten oldukları gibi, kendisiyle eşit gören kişiden daha az olgundur. Ruhsal olgunlaşmanın hedefi, günlük yaşantılarında diğerlerine sevgi gösteren ve saygı duyan, insanlara ve Tanrı’ya hizmet eden kişiler olmaktır.
Duygusal Zekâ ve Ruhsal Önderlik
Duygusal zekâ ruhsal önderlikte önemli bir rol oynar. Önderliğin özü etkidir. Tanrı yoluna yaraşır bir önder, insanları Tanrı’ya daha çok yaklaştırmak için onları alçakgönüllülükle yapıcı ve Rab’be yaraşır bir şekilde etkiler. Duygusal zekâdan yoksun bir önder, etki gücünü kendi zayıflıkları ve yetersizlik duygularını örtmek için kullanır. Bu yüzden, önder yüksek düzeyde duygusal zekâya sahip olmadıkça önderlik görevi ciddi tehlikeler barındırır.
Önderlik görevinde yoğun duygularla sık sık karşılaşılır. Böyle durumlarda olgunlaşmamışlık belli olur. Sakin sıkıntısız ortamlarda bir kişide duygusal olgunluğun bulunup bulunmadığını ayırt etmek kolay değildir. Biri sağlıklı öbürüyse sağlıksız iki kişi aynı kanepede yan yana otururken hangisinin sağlıklı olduğunu hemen fark etmek her zaman kolay değildir. Fakat aynı iki kişiyi bir dağa tırmanırken görsek, hangisinin sağlıklı olduğu hemen anlaşılır. Aynı şekilde, birinin duygusal olarak sağlıklı olmaması, baskıdan geçerken anlaşılır. Olgunlaşmamışlık, insanlar sınırlı kaynakları nasıl paylaşacakları konusunda uzlaşmak zorunda kalınca baş gösterir; bir hedefe ulaşmak için işbirliği yapmak zorunda kalınca ortaya çıkar; çoğunluğun iyiliğine kişisel amaçlarını feda etmek zorunda kalınca anlaşılır.
Önder yüksek düzeyde duygusal zekâya sahip olmadıkça önderlik görevi ciddi tehlikeler barındırır.
Önderlik baskı dolu bir görevdir. Önderin duygusal yapısı zayıfsa, zayıflıklarını telafi etmek veya hasıraltı etmek için armağanlarını, yeteneklerini ve statüsünü kullanır. Kendi başarısızlıklarını gizler, işler iyi gitmediğinde diğerlerini suçlar ve zayıflıklarını geçiştirmek için bahaneler üretir. Bu tür önderlik diğerlerinin de aynı şekilde davranmalarına sebep olur. Önder üyeyi suçlamaya kalkarsa, üye de aynı yöntemi uygulayarak önderi karşılık olarak suçlar. Bu yoldan gidildikçe ilişkiler bozulur ve Tanrı’nın Egemenliği’ne zarar verilir.
Oysa duygusal olarak olgun bir önder başarısızlığa uğradığında duyduğu hayal kırıklığıyla baş etmeyi bilir. İşler kötü giderse ve bunun sebebi öndere ait olursa, problem için sorumluluk üstlenebilir. Kendi yetersizlik duyguları yüzünden diğerlerini haksızca saldırmaz. Aksine, iç hayatında Mesih’te duyduğu güven sayesinde, başarısızlıkla ilgili olarak gerçeği söyleyip gelecekte daha iyi yapacağına söz verebilir. Bu tür önderlik herkesin büyümesine imkân sağlar. Önder gerçek durumu dürüstlükle itiraf edebilirse, izleyiciler aynısını yapmaya teşvik alır.
Ruhsal girişimler dâhil olmak üzere, bütün girişimlerde duygusal zekâ ile başarı arasında yüksek oranlı bir ilişki tespit edilmiştir. Fakat duygusal olgunlaşmamışlık, Tanrı’nın çağrısını yerine getirme dâhil, başkalarına önderlik yapmaya yönelik herhangi girişimi baltalar.
Duygusal Zekâ Nasıl Kazanılır?
Sorun şu ki, yaşlanma süreci otomatik olarak fiziksel gücümüzün artacağını garantilemediği gibi, geçen yıllar da duygusal zekâmızın gelişeceğine garanti vermez. Bu yüzden, gerektiği kadar olgun olmayan kişi bu gerçeği dürüstçe kabullenmekle olgunlaşma sürecine başlamalıdır. Eleştirilen kişinin alınganlaşması, basit sorunlarla karşılaşınca hemen sinirlenmesi, saldırganlaşması ve sık sık suçlayıcı tavırlar takınması, duygusal zekâ eksikliğinin belirtileridir. Birey baskı altındayken nasıl tepki göstermeye eğilimli olduğunu itiraf etmekle olgunluğa giden ilk adım atmış olur.
Olgunluğa doğru bir adım daha atmak için, olgunlaşmamışlığımızın farkında olduğumuz halde Tanrı’nın bize yönelik sevecen ilgisine güvenmeliyiz. Mezmurlar’da bu konuda son derece güzel sözler bulunmaktadır: “Ya RAB, sınayıp tanıdın beni...Kaldıramam böylesi bir bilgiyi, Başa çıkamam, erişemem” (Mez. 139:1,6). Kalbinin derinliklerinde bu harika gerçeği kavramış olan biri, şu gerçeğin de farkına varır: Kişisel yeterlilik düzeyi, Tanrı’nın sevgisini arttıramaz da eksiltemez de! Bu gerçeğe güvenerek böyle biri sinirliliğini bırakabileceğini, kendi başarısızlıklarını itiraf edebileceğini, başkalarının hatalarına kızmadan veya içine kapanmadan karşılık verebileceğini öğrenir. Duygusal olarak daha dengeli olmaya başlar, çünkü Tanrı onu kayırır. Böyle davranışlar olgunluğun belirtileridir.
Yukarıda sözünü ettiğimiz tabakçının davranışı hayranlık uyandırıyor. Tabakçı başkasının üzüntüsünü hissedebildi ve onun duygularını göz önünde tutarak şaşılacak bir şey yaptı. Böyle davranmak kolay değildir. Ne yazık ki insanlar çoğu zaman yalnızca kendi duygularını göz önünde bulundurarak hareket eder. Önderler için olgunluk, her an patlak verebilecek duyguların üstünden gelerek daha bilinçli ve özdenetimli davranabilmek demektir. Çoğu insan için bu, hayat boyunca süren zorlu bir süreç olur. Ama elde edeceğimiz sonuç bu zorlu sürece değer, çünkü ruhsal büyüme ve etkili ruhsal önderlik, duygusal olgunluğa bağımlıdır.
- 1Peter Scazerro, The Emotionally Healthy Church: A Strategy for Discipleship that Actually Changes Lives (Grand Rapids, Michigan: Zondervan, 2003), s. 50