Ana içeriğe atla

Sitemiz işleyişi için sadece bu siteye ait çerez kullanmaktadır. Üçüncü parti çerez kesinlikle kullanılmamaktadır.
Daha bilgi edinin.

Düşünce

İyi Felsefe Yapmak

Yayın Tarihi: 24.01.2023

Giriş

Felsefenin üzerinde uzlaşılaşılan bir tanımını bulmak güç ve bağlamına göre çeşitli felsefe tanımları görmek mümkündür. Felsefe, Antik Yunanca philosophia sözcüğünden gelir ve birebir anlamıyla, “hikmet sevgisi” demektir.1 Elbette bu haliyle oldukça geniş bir kümeyi kapsar; bu nedenle çeşitli ayrımlara yer vermek iyi bir başlangıç olabilir. Örneğin, Francis Schaeffer felsefe sözcüğünün iki kullanımına dikkat çeker. Ona göre felsefe “ilk anlamıyla, akademik bir konu, bir bilim dalıdır.” Felsefe dendiğinde insanların aklına gelen çoğunlukla, akademik bir uğraşı olan bu anlamıdır. Bununla birlikte felsefenin diğer anlamı daha geniş bir kitleyi kapsar. Bu ikinci anlamı dünya görüşüdür.2 Felsefe ilk anlamıyla oldukça sınırlı bir grubu imlerken bu ikinci anlamıyla herkesi içerisine alır ve düşünce sistemlerine göndermede bulunur. Ancak ikinci anlam konusunda bir ayrım daha yapmak yerinde olur. Şöyle ki kişi doğrudan, pasif bir şekilde bir dünya görüşüne sahip olmuş da olabilir, belirli bir eleştirel ve derin düşünme faaliyeti sonrasında da.3 Her iki anlamı da felsefenin insan için kaçınılmaz bir şey (bir uğraşı) olduğunu göstermektedir.

Felsefe kavramının her iki anlamı felsefenin insan için kaçınılmaz bir şey (bir uğraşı) olduğunu göstermektedir.

Bu vurgu pek çok kişi tarafından dile getirilmektedir. Örneğin, felsefe yapmanın kaçınılmazlığı David Hume’un yazılarında konuşturduğu Cleanthes karakterinin ifadelerinde de karşımıza çıkar. O şöyle der: “…herkes günlük yaşamda bile az çok felsefe yapmak zorundadır. Bebekliğimizden itibaren gitgide daha genel davranış ve düşünce ilkeleri kurma yönünde ilerleriz: edindiğimiz deney arttıkça ve aklımız güçlendikçe, ilkeleri durmadan daha genelleştirir ve kapsamlarını genişletiriz; zaten felsefe dediğimiz de, bunun daha bir düzenli ve yöntemli olarak yapılmasından başka bir şey değildir. Bu gibi konularda felsefe yapmak, özünde, günlük yaşam üstüne akıl yürütmekten ayrı bir şey değildir.”4 Son cümlede dile getirildiği gibi, bu bağlamda felsefe yapmak, “günlük yaşam üstüne bir akıl yürütme etkinliği” olarak tarif edilir. Edward Craig de kitabında “felsefeden kaçınmak, bilinçli bir çabayla bile aşırı derecede zordur” derken felsefe sözcüğüne dair benzer bir noktaya işaret eder. Devamında şöyle der:

“Felsefe işe yaramaz” diyerek felsefeyi reddeden birisini ele alalım. Öncelikle bunu diyen bir kişi, açıkça belirli bir değerler sistemiyle felsefeye değer biçmektedir. İkinci olarak ne denli kısa ve dogmatik bir biçimde olursa olsun, felsefenin niçin yararsız olduğunu söylemeye kalkıştığı anda belirli türden düşüncelerin etkisizliği veya belirli türden sorularla başa çıkmada insanın yetersizliği hakkında konuşacak olur. Sonrasında felsefeyi reddetmek şöyle dursun, felsefenin içinden başka bir ses haline gelmiş olur.”5

Dolayısıyla felsefeyi reddetmek için de felsefe yapmak gerekeceğinden, felsefe yapmak bizler için zaruri olur. Nihayetinde istisnasız herkes için bu anlamıyla felsefe kaçınılmazdır. Hristiyanlar da “herkes” içerisinde yer alır. Bu gerekliliği fark eden C.S. Lewis, “bir kişinin başka hiçbir sebep yoksa bile yalnızca kötü felsefeye bir yanıt sunması açısından iyi felsefe yapması gerektiğini” söylemiştir. Bu da doğal olarak bir başka soruyu gündeme getirir: “Hristiyanlar nasıl iyi felsefe yapabilir?”

İyi Felsefe Yapmak (ya da Yapmamak)

Felsefe yapmak ilk zamanlarda “meraklı olmak”, “ruhunu geliştirmek”, “tartışmayı sevmek” anlamlarına gelmekteydi.6 Yukarıda kullandığımız anlamıyla felsefe yapmayı ise sistematik bir düşünsel faaliyet olarak doğru ve düzenli düşünme olarak tarif etmek mümkündür.

Felsefe yapmak ilk zamanlarda ‘meraklı olmak’, ‘ruhunu geliştirmek’, ‘tartışmayı sevmek’ anlamlarına gelmekteydi.

İyi felsefe yapmanın teorik ve pratik olmak üzere iki önemli açısı (yönü) vardır. Bunu örneklendirmek için daha somut bir örnek üzerinden gidelim ve “nasıl iyi yemek yapılır?” sorusunu ele alalım. Yanıt vermek için “iyi yemek” ile ne kastedildiğinin açıklanması gerekir. Bu, işin teorik boyutudur. Pratik boyutta ise nasılın bilgisine ihtiyaç duyulur, yani iyi yemek olarak nitelendirilen şeyi nasıl yapabileceğimiz, bu noktada sahip olduğumuz bilgiyi nasıl uygulayabileceğimiz söz konusudur.

Teorik kısımla başlayacak olursak “iyi felsefe” ile kastettiğimiz şeyi açıklığa kavuşturmak üzere bu iki ifadeyi ayrı ayrı ele alıp inceleyebiliriz. Daha önce belirttiğimiz gibi, felsefe sözcüğünün çeşitli anlamları ve kullanımları vardır. Fakat bu yazıda biz onu yukarıda belirttiğimiz anlamıyla, yani yöntemli bir şekilde doğru akıl yürütmede bulunma etkinliği olarak kullanacağız. Benzer şekilde, Julia Annas “bir şeyi felsefe yapan şey nedir?” sorusunu sorduktan sonra, genel bir yanıt olduğunu kabul etmekle birlikte, doğru olduğunu düşündüğü şu yanıtı sunar: “Felsefe genellikle açık biçimde akıl yürütme ve yargılama gerektiren bir uğraş olarak tanımlanır.”7 Peter Cave ise nesnesine işaret ederek felsefeyi “büyük oranda kavram, inanç ve varsayımlara dair akıl yürümemize dayanan önsel bir mesele olarak” açıklar.8

İyi sözcüğüne geldiğimizde ise yine çeşitli anlam ve kullanımlarının olduğunu görüyoruz. TDK’nin sunduğu tanımlar arasında “istenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan”; “yerinde, uygun”; “doğru olan” gibi anlamlar görülür. Buradaki tarifler aslında “doğruluğun örtüşme teorisi”nde olduğu gibi bir örtüşmeyi akla getirir. Kimisi gerçeklikle örtüşmeye işaret ederken kimisi de amaçlanan veya istenilen şeyin karşılanması anlamına gelir. Bununla birlikte burada iyi ile kastımız “insanlara şefkat göstermek iyidir” cümlesindeki gibi ahlaki bir iyi kavramı değildir. Bundan ziyade “bu iyi bir bilgisayardır” cümlesinde olduğu gibi bir beklentinin karşılanması veya bir standardın tutturulması söz konusudur. Dolayısıyla iyi felsefe yapmak felsefenin gayesinin gerçekleştirilmesine, beklenilen standardın tutturulmasına işaret eder. Peki, bunu nasıl yapabiliriz? İşte burada nasılın bilgisine geliyoruz.

Felsefenin neliği üzerine düşünürken aklıma had, hudut (sınır) bilmek geliyor. Felsefe tarihinde de bunun örneklerini görüyoruz. Kant aklın sınırlarını göstermeyi amaçlarken Wittgenstein düşünceye sınır çekme faaliyeti olarak dilin kullanımına sınır çekmeye çalışır. Dolayısıyla felsefeyi bir bakıma sınır çekme, haddini bilme etkinliği olarak düşünebiliriz. Bir başka deyişle buna, –yukarıda Annas’tan yaptığımız alıntıda da görüldüğü gibi– yöntemli biçimde doğru akıl yürütme9 veya ölçülü düşünme10 etkinliği de denebilir.11 Felsefe sadece aklın sınırını belirlemeye çalışmakla kalmaz; aklın sınırları dâhilinde olan meselelerde düzenli ve ölçülü düşünmeyi de amaçlar. Ölçülü düşünmenin de ölçüsü hakikattir. Hakikat hakkında olan bir şey de en azından iki koşulu bünyesinde barındırmalıdır: (1) tutarlı olmalı ve (2) gerçeğe uygun olmalı. Hazır yukarıda yemek yapmakla ilgili örnek vermişken bu konuyu da yemek hazırlığına dair bir örnekle açıklayalım.

MasterChef programını izlemiş olanların bileceği söylem, reçetenin önemine vurgudur. Bir yemek reçetesi, “yemeğin nasıl hazırlanması, pişirilmesi, takdim edilmesi gerektiğini anlatan bir dizi kurallar bütünüdür.”12 Burada birkaç dikkate değer nokta vardır. İyi bir yemek yapmak isteniyorsa elbette olmazsa olmazlardan biri kullanılan malzemenin kalitesi olacaktır. Bu nedenle pek çok yarışmacı ilk tur için kendi yöresinden özel malzemeler getirir, çünkü bu, lezzet için önemlidir. Diğer bir nokta iyi bir tarife sahip olmanın gerekliliğidir. Elinizde iyi malzemeler olabilir, fakat onları birlikte nasıl doğru kullanacağınıza dair bilgiye sahip değilseniz lezzetli bir yemek ortaya çıkarmanız oldukça zor olacaktır. Son aşamada ise hazırlanan yemeğin servis edilmesi vardır. Bu da hazırladığınız lezzetli yemeğin karşıdaki kişide de aynı etkiyi bırakmasını sağlamaya yöneliktir.

İyi bir argüman, argümanın geçerliliği ve sağlamlığı ile ilişkilendirilir.

Bu son kısım, konumuz bağlamında, işin daha çok retorik kısmıdır. Bizim için önemli olanlar kullanılan malzeme ile tariftir. Bu ikisi de konumuz bağlamında iyi bir argümanın iki vazgeçilmez unsuruna tekabül eder. Ne demiştik, iyi bir yemek hazırlamak için hem kullanılan malzemenin kaliteli olması hem de doğru bir yemek tarifine sahip olunması gerekir. Doğru akıl yürütme açısından düşünüldüğünde bu ikisi sıhhatli bir akıl yürütmenin temel unsurlarına karşılık gelir. İyi bir argüman, argümanın geçerliliği ve sağlamlığı ile ilişkilendirilir. Argümanın sağlamlığı, argümanda kullanılan önermelerin (yemek örneğimizde malzemelerin) doğru olmasına (doğru seçilmesine), yani gerçeklikle ilişkisine bağlıdır. Örneğimizdeki yemek tarifi ise elimizdeki malzemenin doğru kullanımını gösterir. Bu da iyi bir argümanda mevcut önermelerin doğru bir nedensellik ilişkisi içinde, yani doğru bir mantıksal yapıda olmasıdır.

Burada önemli hususlardan biri düşünmenin malzemesidir. Bu malzemeyi oluşturan en önemli unsur varsayımlarımızdır. Dolayısıyla doğru ve ölçülü düşünmenin de en önemli kısmı bu varsayımların farkına varılmasıdır. İstisnasız herkes çeşitli konularda farklı varsayımlar üzerinden kendi düşünce dünyasını inşa eder. Cleanthes’in sözlerinde olduğu gibi “bebekliğimizden itibaren gitgide daha genel davranış ve düşünce ilkeleri kurma yönünde ilerleriz.” Bu süreçte pek çok fikir, inanç, davranış bizlere yüklenir. Varsayımlarımız ile düşünce dünyamızı şekillendiririz. Varsayımların kullanılması kaçınılmazdır, çünkü her şeyin temellendirilmesi teselsül13 nedeniyle mümkün olmayacaktır. Ayrıca öyle inançlarımız vardır ki bunları gerekçelendirmeksizin sezgisel olarak doğru olduklarını biliriz. Bu noktada varsayımlarımızı tespit etmek ve hangilerinin sağlam ve makul olduğunu sınamak gerekir. Örnek vermek gerekirse, bir kişi Hristiyan dünya görüşündeki “enkarnasyon” öğretisinin yanlış olduğunu söyleyebilir. Bu savın bir dayanağı, enkarnasyonun metafizik olarak mümkün olmadığı düşüncesi olabilir. Ancak bu savın ne türden bir varsayıma dayandığını çözümlememiz ve bunun makul olup olmadığını tartmamız gerekir. Dolayısıyla başarılı bir akıl yürütme gerçekleştirmede, aralarında nedensel ilişkiler kurmaya çalıştığımız düşüncelerimizin doğru olması, gerçekliğe tekabül etmesi gerekir. Bir başka deyişle doğru düşüncelere dayanmayan akıl yürütmeler başarısız sonuçlar (kötü felsefe) doğuracaktır.

Bununla birlikte, enkarnasyon örneğine dönecek olursak, bu öğretiye yapılabilecek bir itiraz teolojik bir ön kabule dayanabileceği gibi mantıksal tutarsızlık fikrine de dayanıyor olabilir. Bu da bizi konumuz açısından diğer bir önemli meseleye getirir: varsayımlarımızdan, kabullerimizden ve aksiyomlarımızdan14 hareketle, oluşturduğumuz düşünce dünyasının düzenli ve ölçülü olması gerekir. Bu ise hem (daha önce tartıştığımız gibi) gerçekliğe dayalı olmayı hem de tutarlılığı gerektirir.

Tutarlı olmak mantıksal boyutla ilişkilidir. Bir düşüncenin, inancın, akıl yürütmenin mantığın ilkelerini ihlal etmemesiyle birlikte düşünülebilir. Bu bağlamda tutarlılığın iki şekilde hâsıl olması söz konusudur. Tutarlılık hem bir iddianın kendi içindeki hem de farklı iddialar arasındaki uyumuyla ilişkilidir. Pek çok fikir, görüş, inanç veya akıl yürütme tutarlılık kriterini sağlamada başarısız olur ve bu nedenle iyi bir felsefe ortaya koyamaz. Bir örnek vermek gerekirse, “mutlak gerçeğin olmadığını” savunan bir görüş bir tür içsel tutarsızlık sergiler; çünkü mutlak gerçeğin olmadığını savunabilmesi için kendi önermesini mutlak bir ilke veya gerçek olarak kabul etmesi gerekir ki bu noktada kendi kendini çürüten bir yapıya sahip olur. Felsefenin öldüğünü ilan eden meşhur İngiliz fizikçi Stephen Hawking de benzer bir hataya düşmüştür. Zira bizatihi bu açıklamanın kendisi felsefi bir açıklamadır.15

Diğer bir tutarsızlık ise farklı fikirlerin arasındaki uyumsuzluktan kaynaklanır. Doğru bir akıl yürütme tutarlı bir yapıya sahip olmalıdır. Bu da bir görüşün içerisindeki iddiaların birbiriyle tutarlı olmasıyla, yani mantıksal olarak geçerli bir akıl yürütme yapısına sahip olmasıyla ilişkilidir. Varsayımlardan ve aksiyomlardan hareketle yeni inançlar (temel olmayan inançlar) üretilirken sağlıklı bir neden sonuç ilişkisi kullanılmalıdır, yani doğru çıkarımlar yapılmalıdır. Diğer bir deyişle, bir düşünce dizisinde öncüller çıkarımla ilişkili olmalı ve onu desteklemelidir. Aşağıdaki örneğe göz atalım:

Öncül 1: Penguenler siyah beyaz tonlardadır.

Öncül 2: Eski televizyonlar siyah beyaz tonlardadır. 

Çıkarım: O halde, penguenler eski televizyonlardır.

Bu örnekte öncüller doğru olsa bile, onlardan hareketle sonuç önermesine ulaşamayız; çünkü öncülleri çıkarım yapmak üzere birbirine bağlayan bir orta terim bulunmamaktadır.16 Bu nedenle bu argüman geçersiz olarak adlandırılır. Bununla birlikte argüman geçerli olmasına (öncüllerden hareketle doğru sonuca ulaşılmasına) rağmen hatalı çıkarıma neden olan argümanlar da vardır. Şu basit örneği ele alalım:

Öncül 1: Tüm hayvanlar dört ayaklıdır.

Öncül 2: Penguenler hayvandır.

Çıkarım: Penguenler dört ayaklıdır.

Bu akıl yürütmede, sonuç, öncülleri takip ediyor gözükse de ilk öncül açıkça yanlıştır; çünkü tüm hayvanlar dört ayaklı değildir. Dolayısıyla “penguenler dört ayaklıdır” yanlış bir çıkarımdır. Buradan hareketle herhangi bir akıl yürütmenin geçerli olmasının ulaştığı sonucu doğru kılmadığı görülür. Sonucun doğru olması aynı zamanda öncüllerin doğru olmasıyla bağlantılıdır. Daha önceden sözünü ettiğimiz malzeme kalitesi yani sağlamlığı bu noktada oldukça önemlidir. Eğer akıl yürütmemizin içeriğini oluşturan hammadde, yani düşünceler, inançlar, kabuller gerçekliği yansıtmıyorsa, malzememiz sağlam değil demektir. Bir başka ifadeyle, argümanımızdaki öncüller gerçekliğe tekabül ettikleri veya doğruluktan pay aldıkları ölçüde başarılı olur. Bununla birlikte önermelerin doğruluk değerlerinin kesin doğru veya yanlış olmadığı ve belirli bir olasılık taşıdığı durumlar vardır. Bu durumda argümanın gücü, önermelerin doğruluk değerlerinin gücü doğrultusunda olacaktır. Örneğin şu kıyas örneğini düşünelim:

İyi felsefe, doğru ve ölçülü düşünmenin, sağlıklı bir muhakemenin sonucudur.

Öncül: Sabahları güneş doğudan doğar.

Çıkarım: Yarın sabah da güneş doğudan doğacaktır.

 Buradaki ilk öncül kümülatif bir veri setini, yani şimdiye dek sahip olduğumuz veri kümesini işaret eder. Daha önceki deneyimlerimizden her sabah güneşin doğudan doğduğuna tanıklık etmişizdir. Dolayısıyla bunu açık biçimde söylemiş olsaydık falanca günler güneş sabah doğudan doğmuştur diyebilirdik. Ancak bu sahip olduğumuz veri seti ile sınırlı bir durumdur. David Hume’un ifadeleriyle söyleyecek olursak, “Güneşin yarın doğmayacağı önermesi en az yarın doğacağı önermesi kadar anlaşılır ve çelişkisiz bir önermedir.”17 Başka bir deyişle bu, 2+2=4 gibi analitik veya mantıksal bir önermenin sahip olduğu kesinliğe sahip bir önerme değildir. Bu nedenle de buradan hareketle elde edeceğimiz sonuç kesin değil, ihtimal bildiren bir sonuç olacaktır. Örneğin, öncülü takip ederek “yarın sabah da muhtemelen güneş doğudan doğacaktır” diyebiliriz. Çünkü sahip olduğumuz veri seti (bugüne kadar güneşin her zaman sabahları doğudan doğması) böyle bir çıkarımda bulunmamızı sağlar. Netice itibarıyla, inançlarımızdan hareketle vardığımız sonuçların doğru olmakla birlikte doğruluk derecesini de kavramak önemlidir.

Özetle söyleyecek olursak, düşüncelerimizin içeriği, sağlam olup olmadıkları (yani gerçekliği yansıtıp yansıtmadıkları), bu düşünceler arasında kurduğumuz mantıksal ilişkiler ve bunun neticesinde uygun çıkarımlarda bulunmak doğru akıl yürütmenin zaruri unsurlarıdır. İyi felsefeyi doğru akıl yürütme ve ölçülü düşünme etkinliği olarak ele aldığımızda, varsayımlarımızı incelemekle, görüşümüzü şekillendiren inançlarımızın hem kendi içinde tutarlı olmasını hem de birbirleriyle uyumlu olmasını sağlamakla ve akıl yürütmelerimizin geçerli olmasına ve inançlarımızın gerçekle örtüşmesine dikkat etmekle iyi felsefe yapmaya başlarız. Başka bir ifadeyle, iyi felsefe, doğru ve ölçülü düşünmenin, sağlıklı bir muhakemenin sonucudur; kendi içinde tutarlı olan ve gerçeklere tekabül eden bir düşünce dünyası meydana getirir. Bizleri kendi suretinde yaratan Tanrı, bizlere vermiş olduğu akli yetileri doğru ve uygun şekilde kullanmamızı bekler ve bu da kaçınılmaz olarak hayatımızın bir parçası olan felsefeyi doğru icra etme noktasında bize büyük bir sorumluluk yükler.

  • 1Francis E. Peters, Antik Yunan Felsefesi Terimleri Sözlüğü, çev. Hakkı Hünler (İstanbul: Paradigma, 2004),  s. 289.
  • 2Francis A. Schaeffer, O Burada ve Sessiz Değil (Ankara: Kurtuluş Kitapları, 2008), s. 16.
  • 3Randall ve Buchler felsefi bir düşünceye sahip olma anlamında kişinin felsefe yapmadığını belirtir. Bunun sebebi felsefe yapmanın temel unsurlarından birinin eleştirel ve derin düşünme olmasıdır. Ancak onlara göre bu da felsefenin gerekli koşulu iken yeterli koşulu değildir. John Herman Randall Jr. ve Justus Buchler, Felsefeye Giriş, çev. Ahmet Arslan (Ankara: Serbest Akademi, 2021), s 39. Cengiz Çakmak ise Sokrates’in yaklaşımından hareketle şu tarifi yapar: “Felsefe, toplananları (historia) yerli yerine koymak, elemek (skeptemoi)tir; theoria dağınık olanı yerli yerine yerleştirme, yani tasnif etmedir, düşüncenin coğrafyasının çıkartılmasıdır. Sokrates’in ‘çıkmaz sokak’ yöntemine giden yolun basamaklarının bunlar tarafından örülmüş olduğunu ifade etmek mümkündür.” Cengiz Çakmak, İlk Çağ Klasik Dönem Felsefe Metinleri (İstanbul: İstanbul Üniversitesi), s. 74.
  • 4David Hume, Din Üstüne, çev. Mete Tunçay (Ankara: İmge Yayınları, 2004), s. 157.
  • 5Edward Craig, Felsefe: Çok Kısa Bir Başlangıç, çev. Cenk Özdağ (İstanbul: İKÜ Yayınevi, 2019), s.1-2.
  • 6Andre Laks, Presokratik Felsefeye Giriş, çev. İlhan Burak Tüzün (İstanbul: Vakıfbank Kültür Yayınları, 2022), s. 69.
  • 7Julia Annas, Antik Felsefe, çev. Tarık Tansu Yiğit (Ankara: Dost Kitabevi, 2015), s. 147-148.
  • 8Peter Cave, Neden Felsefe?, çev. S. Emre Bekman (İstanbul: Orenda Kitap, 2020), s. 13.
  • 9Flew akıl yürütmeyi, mantık kurallarına uygun belirli öncüllerden hareketle çıkarımda bulunma, bilinenlerden bilinmeyene ulaşma işlemi olarak tarif eder. Dört türü vardır ve “tümdengelimsel akıl yürütmede zorunlu, tümevarımsal akıl yürütmede olumsal, muhtemel akıl yürütmede muhtemel ve yanıltıcı akıl yürütmede ise yanlış” sonuca ulaşılır. Antony Flew, Felsefe Sözlüğü, çev. Nurşen Özsoy (Ankara: Yeryüzü Yayınevi, 2005), s. 17-18.
  • 10“Kendini bilmek ve ölçülü olmak bir potansiyel olarak herkeste bulunur” der Herakleitos. (Herakleitos, Fragmanlar, çev. C. Cengiz Çevik, 4. basım (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2020), s. 14. Ölçülü düşünme de potansiyel olarak insan tabiatının bir parçasıdır; fakat bunun fiile dökülmesi gerekir.
  • 11Bu sınır çekme faaliyeti, her şeyden evvel, üzerinde konuşulan konuların netlik kazanmasına yardımcı olur. Örneğin günümüzdeki hatalı akıl yürütmelerin bir kısmı bilgi iddiasında olan alanların sınırlarının ne olduğunun karıştırılmasından kaynaklanır. Bir söylemin nereye kadar bilimsel olduğu ve nerede felsefi bir söylem olmaya başladığı önemli ayrımlardan biridir.
  • 12Yiyecek İçecek Hizmetleri: Yeni Yemek Reçeteleri (Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı, 2012). https://tinyurl.com/3xazsurv >adresinden erişilebilir (12.01.2023 tarihinde erişildi).
  • 13Yani, temellendirme sürecinin bir dizi olarak geriye doğru sürdürülmesi.
  • 14Aksiyom, genel olarak, kendiliğinden apaçık olan doğruluğu ve yanlışlığı kanıtlanamayan önermedir; gerekçelendirilmeden öne sürülür ve bütün bir kanıtlama sürecinin temelini oluşturur. (Antony Flew, Felsefe Sözlüğü, s. 18.)
  • 15John C. Lennox, Can Science Explain Everything?, (Epsom, Surrey, İngiltere: The Good Book Company, 2019).
  • 16“Yüklemli kesin kıyasta, büyük, küçük ve orta diye üç terim bulunur. Sonucun yüklemine büyük terim, sonucun konusuna küçük terim, her iki öncülde tekrar edilene de orta terim denilir.” Necati Öner, Klasik Mantık (Ankara: Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, 1986), s. 108.
  • 17David Hume, İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Soruşturma, çev. Ferit Burak Aydar (İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları, 2017), s. 23-24.
  • Telif Hakları © 2023
  • Yeşua Özçelik
  • Tüm Hakları saklıdır. İzin ile kullanıldı.
İlk yayınlama: e-manet Sayı 69 (Ocak - Mart 2023), s. 5–10.