Ana içeriğe atla

Sitemiz işleyişi için sadece bu siteye ait çerez kullanmaktadır. Üçüncü parti çerez kesinlikle kullanılmamaktadır.
Daha bilgi edinin.

Düşünce

Maske Takmak ve Yasa

Yayın Tarihi: 05.10.2020

Covid-19 vakalarının düşüşe geçtiği ve önlemlerin gevşetilmesini beraberce yaşadığımız günlerden geçerken, sosyal mesafeyi korumak, dezenfektan kullanmak ve özellikle maske takmak vazgeçilmez önlemler olarak yaşamlarımızdaki yerini sürdürmekte. Öte yandan toplumun bir kesimi bu önlemleri bile ihmal etmektedir. Bu ihmalin sebebi ise artık alınan önlemlerin işe yaradığına duyulan inancın yitirilmesi ve kişilerin “canının istememesi”. Ancak durum kişinin “canının istememesine” bırakılacak kadar basit değildir çünkü kişi bu önlemleri almayarak sadece kendi sağlığı için değil, başka insanların sağlığı için de tehlike oluşturmaktadır. İçinde bulunduğumuz bu ciddi durumda akıllara şu sorular gelebilir:

“İnsan ölümüne sebep olabileceğini bile bile neden bu riski alır? İnsanların hayatta kalması için alınan önlemlere kişi neden direnç gösterir ve canının isteğini yapmaya devam ederek hem kendi hem de başkalarının hayatını riske atar?”

Durum kişinin ‘canının istememesine’ bırakılacak kadar basit değildir çünkü kişi bu önlemleri almayarak sadece kendi sağlığı için değil, başka insanların sağlığı için de tehlike oluşturmaktadır.

Bu sorunun cevabına dair fikri, Kutsal Kitap’ın Eski Antlaşma (Tevrat, Zebur) bölümlerinde yer alan ve İsrail halkının tarihini anlatan sayfalar verebilir. İsrail halkının Mısır’dan çıkmasının ve çölde geçirdiği kırk yılın ardından RAB onlarla yaptığı antlaşmayı yeniler. Musa aracılığıyla halka şöyle der:

İşte bugün önünüze yaşamla iyiliği, ölümle kötülüğü koyuyorum. Bugün size Tanrınız RAB’bi sevmeyi, yollarında yürümeyi, buyruklarına, kurallarına, ilkelerine uymayı buyuruyorum. Öyle ki, yaşayasınız, çoğalasınız ve mülk edinmek için gideceğiniz ülkede Tanrınız RAB tarafından kutsanasınız.

Eğer yoldan döner, kulak vermezseniz, ayartılır, başka ilahlara eğilip taparsanız, bugün size kesinlikle yok olacağınızı bildiriyorum. Şeria Irmağı’ndan geçip mülk edinmek için gideceğiniz ülkede uzun yaşamayacaksınız.

Önünüze yaşamla ölümü, kutsamayla laneti koyduğuma bugün yeri göğü size karşı tanık gösteriyorum. Yaşamı seçin ki, siz de çocuklarınız da yaşayasınız. Tanrınız RAB’bi sevin, sözüne uyup O’na bağlanın. RAB yaşamınızdır; kendilerine vereceğine ilişkin atalarınız İbrahim’e, İshak’a, Yakup’a söz verdiği ülkede uzun yaşamanızı sağlayacaktır. (Yas. 30:15-20).

Ayetleri okuduğumuzda RAB’bin uyarısının herkes tarafından anlaşılacak kadar açık ve net olduğunu görürüz. RAB halkından öncelikle kendisini sevmelerini ve O’nun kural ve ilkeleri uyarınca yürümelerini ister. Bunu yaparlarsa yaşayacak, çoğalacak ve bereketleneceklerdir. Aksi takdirde, özellikle başka ilahlara tapındılarsa yok olacaklarını söyler. Uyarı gayet ciddidir, çünkü uymadıkları takdirde sadece kendileri değil çocukları da ölecektir. Özetle RAB’bi sever ve itaat ederlerse uzun yaşayacak, başka ilahları sever ve RAB’bin sözünü dinlemezlerse öleceklerdir.

Musa’nın ölümünden sonra Yeşu RAB’bin isteğiyle halkına önderlik etmeye başlar ve çok geçmeden Akan tapınağa ait olan ve RAB’be adanmış eşyalardan birkaçını kendisine saklayarak anlaşmayı bozar. Bunun sonucunda taşlanarak öldürülür ve RAB tekrar İsrail halkının yanında savaşmaya başlar. Bu olay, RAB ile yaptıkları antlaşma okunduktan sonra bu antlaşmayı bozdukları ilk olaydır ancak son olmayacaktır. Vaatler ve bereketler, itaatsizlik ve sonuçları halka gayet net açıklansa da halkın yeri geldiğinde “canının istediğini” yapmasına engel olamayacaktır.

Yasa Neden “Canınızın İstediğini” Yapmanızı Durduramaz?

RAB halkı ile yaptığı antlaşmada sadece başka ilahlara tapınmaları ve itaatsizlikleri sonucu uğrayacakları cezayı onlara bildirmez, aksine ilk olarak O’nu sevmeleri ve O’nun kurallarınca yaşamaları halinde sahip olacakları bereketleri onlara bildirir. Bunun halkı teşvik edecek olan bir unsur olmasını beklemek yerinde olacaktır. Ancak etkisi geçici olmuştur. Daha da ciddi bir etki yaratacağını düşündüğümüz “ölüm” ikazı bile halkın antlaşmayı bozmasını durdurmaz.

Ölüm veya ödül bizlerin yaşamlarımızı değiştirecek etkiye sahip değildir.

Peki neden böyle? Neden yasa “şunu yaparsan ölürsün” dediği halde bizler onu yapmaya devam ederiz? Bu durum bize elçi Pavlus’un şu sözlerini hatırlatır: “Günahın ücreti ölümdür” (Rom. 6:23). RAB’be karşı itaatsizliğin sonucunun ölüm olması neden bizleri durdurmaz? Bu iki durum bizlerin şu gerçeği anlamamızı sağlar: ölüm veya ödül bizlerin yaşamlarımızı değiştirecek etkiye sahip değildir. Elçi Pavlus yine Romalılar bölümünde ceza ve bereketleri içeren yasanın geliş amacını bizlere açıklar:

Çünkü Yasa sayesinde günahın bilincine varılır (Rom. 3:20).

Maske takma kuralını getirmek, bizlerin maske takmazsak ölme riski ile karşı karşıya gelebileceğimiz bilincini bizde yaratır. Ancak bu bilinç bizim yaşamımızı değiştireceğimizi garanti etmez. Öte yandan bu riski kişisel olarak alabiliriz, ancak durum sadece bizle ilgili değildir. Maske takmadığımızda, şayet ki taşıyıcıysak, karşılaşabileceğimiz kişiler için potansiyel bir tehlike oluşturacağızdır. Peki, hiç tanımadığım bir kişinin hayatı için neden kendi “canımın istediğini” yapmaktan geri kalayım?

Davranışlarımızı Değiştirmeye Bizi Ne Zorlar?

Elçi Pavlus’un yasaya dair eşsiz tespiti yaşamlarımızda neyi neden yaptığımız hakkında bilgi verir. Yasalar bizlere bir bilinç sağlar. Edindiğimiz bilinç günahlı olduğumuzdur ve günahımızın sonucu ölüm bile olsa ucunda haz varsa, yani “canımız istiyorsa”, yaparız. Öyle ise Tanrı’yı hoşnut etmeyecek şekilde edineceğimiz gerek ruhsal gerek bedensel doyumumuzu öncelikle RAB, ikinci olarak sevdiklerimiz ve son olarak tüm insanlar için nasıl bırakabiliriz? Davranışlarımızı değiştiren nedir?

Size sevdiklerinizi ve hiç tanımadığınız insanların sağlığını önemseten, Tanrı’nın size duyduğu sevginin yüreğinizde yaratacağı değişimdir.

Bu sorunun cevabını Tanrı’nın İncil’de açıkladığı “sır” ile idrak edebiliriz (Kol. 1:27). Tanrı Eski Antlaşma’da yasa (şeriat) ile günahın bilincine vardığımızı ve cezasının ölüm olduğunu anlatır. Ayrıca Eski Antlaşma’nın tamamını okuduğumuzda varacağımız sonuç -Eski Antlaşma peygamberleri de dahil- hiçbir insanın bu yasayı eksiksiz yerine getiremeyeceğidir.

İncil’de ise Ruh’un yasası ve Tanrı’nın insanlığa duyduğu eşsiz sevgi açıklanır. Bu sevgi bizler daha günahkârken, Mesih’in bizler için ölmesiyle kanıtlanır (Rom. 5:8). Tanrı’nın yasası bizim gücümüzle değil, İsa Mesih’in biz daha günahkârken ve hatta hayatta bile değilken bizlerin günahlarını ödemek üzere ölmesiyle yerine getirilir. İsa Mesih’in günahlarımıza karşılıksız kefaretini kabul etmemizle kurtulabiliriz. Bu kurtuluş Tanrı’nın, yarattığı insanlığın günahından dolayı yok olmasın diye onların yerine ölmesiyle, bizlere gerçek sevginin ne olduğunu açıklar. Elçi Pavlus’un dediği gibi, “bizi zorlayan Mesih’in sevgisidir” (2Ko. 5:14). Çünkü “yazılı yasa öldürür, Ruh ise yaşatır” (2Ko. 3:6).

Sizi hiç tanımadığınız insanların sağlığını korumak için maske takmaya zorlayan ödül veya ceza değildir. Size sevdiklerinizi ve hiç tanımadığınız insanların sağlığını önemseten, Tanrı’nın size duyduğu sevginin yüreğinizde yaratacağı değişimdir. Yasanın bizleri günahın bilincine vardırdığı gibi, İsa Mesih’in çarmıhta bizlerin hak ettiği cezayı çekmesi de bizleri gerçek sevginin ne olduğunun bilincine vardırır.

Bunu anladığımızda İsa Mesih’in, “Hiç kimsede, insanın, dostları uğruna canını vermesinden daha büyük bir sevgi yoktur” (Yu. 15:13) sözü yaşam prensiplerimizin arasında yerini bulur. Böylelikle artık hiç tanımadığımız insanların sağlığını önemser ve maske takarız. Rab İsa Mesih herkes için öldü, O’na Rab ve kurtarıcısı olarak iman eden bizler de “canının istediğini” yapan benliğimizi öldürürüz. Böylelikle şu ayet yaşamlarımızda gerçek olur:

Evet, Mesih herkes için öldü. Öyle ki, yaşayanlar artık kendileri için değil, kendileri uğruna ölüp dirilen Mesih için yaşasınlar (2Ko. 5:15). 

  • Telif Hakları © 2020
  • Noyan Öçal
  • Tüm Hakları saklıdır. İzin ile kullanıldı.
İlk yayınlama: e-manet Sayı 60 (Ekim - Aralık 2020), s. 5–7.