Umut, insanın yaşama tutunmasını sağlayan en büyük dayanaktır. Eğer umudumuzu kaybedersek, kendimizi de kaybederiz. İnsanı yaşatan umuttur.
Genç olsun yaşlı olsun her insanın umut ettiği bir şey vardır. Bir çocuk ailesiyle geçireceği zamanı umut ederek yaşar. Bir anne ve baba çocuklarının kendi hayatlarını ellerine alarak kendi başlarına ayakta durabilecekleri, mutlu bir yaşam sürecekleri zamanı umut eder. Bir genç, gireceği üniversite sınavında iyi bir puan alıp kaliteli eğitim alabileceği iyi bir üniversiteye girme umuduyla derslerine çalışır. Daha sonra üniversitenin son yıllarında yine sınava çalışır ama bu sefer iyi bir iş bulmak için. İyi bir iş bulduğunda bu sefer, o işte kariyer yaparak basamakları tek tek tırmanmaya başlar. Kimi zaman günlerce, kimi zaman gece yarılarına kadar emek vererek çalışır ama yine yetmez, çünkü o kariyer basamakları asla son bulmaz hep uzayıp gider.
Bütün bu uğraşın içerisinde bir de evlilik vardır. Öğrenim hayatı bitmiş, iş sahibi olmuş çoğu genç, hayatını birleştirebileceği iyi bir eş bularak onunla mutlu olmak ister. Tatlı çocukları olur ve o çocuklara iyi bir gelecek bırakmak için yine çalışır.
Başka bir gencin ulaşmaya çalıştığı şey belki de bundan çok daha farklı olur: çılgınca partiler, güzel kızlar, lüks arabalar, evler… Hatta bunlarla da yetinmez, hiç tatmadığı yeni şeyler tatmaya başlar. Uyuşturucu, alkol ve her türlü maddelerle kendini daha mutlu hissetmeye çalışır.
Kariyer yapmak, iyi bir evde yaşamak ya da iyi bir arabaya binmek veya iyi bir eş bulmaya çalışmak ve çocuklarının mutlu, kendi ayakları üstünde duran bireyler olması için didinip çabalamak, bu saydıklarımız kötü değil ya da günah değildir. Önemli olan soru, bunları neden yapıyoruz?
Geleceğimiz, umudumuz bunlara bağlı ise yanlış yapıyoruz, çünkü bu şeyler geçici maddelerdir. Bunlar geçici olduğu için, bizim hayatımızda da geçip gidecek şeylerdir. İşte umut burada devreye giriyor, çünkü bütün bu saydıklarımıza umut bağlarsak o zaman hayat zorlaşmaya başlıyor. Umut görünmez, ona dokunamayız, ancak onunla yaşayabiliriz. Umudun kendisi, geçip gitmeyen sonsuza dek kalıcı olan Tanrı’nın kendisindedir. Çünkü o ezelden ebede aynıdır ve kalıcıdır.
Kutsal Kitap üç şeyin kalıcı olduğunu söyler; “…iman, umut ve sevgi” (1Ko. 13:13). Hristiyan umudu, Tanrı’nın kendisinden kaynaklandığı için kalıcı bir umuttur.
Yeşaya 33:2: “…çünkü sana umut bağladık.”
2.Korintliler 1:10: “…umudumuzu ona bağladık.”
1.Timoteos 4:10: “… Tanrı’ya umut bağladık.”
Umut, Tanrı demektir
Romalılar 4:18’de şöyle deniyor: “İbrahim umutsuz bir durumdayken birçok ulusun babası olacağına umutla iman etti. “Senin soyun böyle olacak” sözüne güveniyordu.”
İbrahim’in, çocuğu olacağına dair herhangi bir umudu yoktu, çünkü karısı kısırdı. Böyle bir durumda, Rab İbrahim’e geliyor ve çocuğu olacağını bildiriyor. Sadece bunu da değil, Tanrı İbrahim’e bu doğacak olan çocuğun aynı zamanda kocaman bir ulusun babası olarak anılacağını bildiriyor. İbrahim bunu görmedi ama bunun olacağına imanla umut etti.
Luka 3:15’te şöyle deniyor: “Halk umut içinde bekliyordu. Yahya'yla ilgili olarak herkesin aklında, "Acaba Mesih bu mu?" sorusu vardı.”
İsrail halkı çok uzun yıllar acı çekti. Özellikle, Mesih gelene kadar neredeyse 400 yıl boyunca Tanrı’dan haber alamadılar. Bu süre içerisinde başka uluslar tarafından dışlandılar, baskı gördüler. İşte bu yüzden imanla umut ederek kurtarıcı olan Mesih’i beklediler. İşte bu yüzden Yahya ortaya çıktığı zaman “acaba Mesih O mu” diye düşündüler, çünkü umutları O’na bağlıydı.
1. Korintliler 15:51-53’te şöyle deniyor: “İşte size bir sır açıklıyorum. Hepimiz ölmeyeceğiz; son borazan çalınınca hepimiz bir anda, göz açıp kapayana dek değiştirileceğiz. Evet, borazan çalınacak, ölüler çürümez olarak dirilecek, ve biz de değiştirileceğiz. Çünkü bu çürüyen beden çürümezliği, bu ölümlü beden ölümsüzlüğü giyinmelidir.”
Mesih, çarmıha gerilip üç gün mezarda kaldıktan sonra dirildi. Bu diriliş, İsa’yı izleyenlerde yeni bir umut doğurdu, çünkü İsa ikinci kez geleceğini söylemişti ve bu yüzden imanlılar O’nun görkemle geleceğini, kendisine iman edenlerle sonsuza dek yaşayacağını imanla umut ederek yaşamaya başladılar.
Bir Hristiyan’ın umudu asla kaybolmaz, bizler çünkü görünenlere umut bağlamıyoruz. Eğer görürsek umut edemeyiz. Bunu yapmak zordur, çünkü umut etmek için iman etmemiz lazım. İbraniler 11:1’de şöyle deniyor: “İman, umut edilenlere güvenmek, görünmeyen şeylerin varlığından emin olmaktır.” Umudumuz imanımıza bağlıdır. Aynı ilk imanlıların yaptığı gibi, Mesih’in gelip bizi alacağına iman ederek yaşamımızı sürdürmemiz gerekiyor. Maalesef hayatın bize getirdiği zorluklar ve yaşanan kısır döngüler bizim umudumuzu elimizden almaya çalışıyor ama 2. Korintliler 4:16-18’de söylenenler bize yol gösterici oluyor:
“Bu nedenle cesaretimizi yitirmeyiz. Her ne kadar dış varlığımız harap oluyorsa da, iç varlığımız günden güne yenileniyor. Çünkü geçici, hafif sıkıntılarımız bize, ağırlıkta hiçbir şeyle karşılaştırılamayacak kadar büyük, sonsuz bir yücelik kazandırmaktadır. Gözlerimizi görünen şeylere değil, görünmeyenlere çeviriyoruz. Çünkü görünenler geçicidir, görünmeyenlerse sonsuza dek kalıcıdır.”
Şu anda ülke olarak çok zor bir dönemden geçiyoruz. Bu süreçte gözümüzü geçici umuda dikersek sonunda hüsrana uğrayacağız ama eğer tam tersi bir şekilde gözümüzü kalıcı olan umuda çevirirsek yaşamaya başlayacağız. Etrafımızda ne olursa olsun, imanla Mesih’in bizi alacağı günü bekliyoruz ya da gözümüzü yaşama kapayınca O’nunla buluşacağımız anı.