Nasıl İnşa Ediyoruz?
1999 yılında yaşadığımız acı dolu depremi unutmak, hele hele bu anı yakından yaşamış ve olaylara tanık olmuş olanlar için neredeyse imkansızdır.
Yıllarca içinde yaşadıkları, en özel ve sevinçli anlarını paylaştıkları, kimi zaman kendilerini dinleyen biri olmadığında tüm sıkıntılarını bütün açıklığı ve gürültüsüyle kendilerine aktardıkları bu sırdaş duvarlar bir gün geldi ki ellerinde olmadan üzerlerine iniverdiler. Bu evlerde daha önce büyük bir huzur ve güvenle oturanlar; “Hani beni korumak için yapılmıştınız, hani bana barınak olacaktınız, hani sırlarımı hiç kimselere söylemeyecektiniz, hani sıcak yuvam....” sesleriyle Marmara bölgesini çınlattılar ve bu çınlamayı dalga dalga tüm Türkiye’ye yaydılar.
Aynı insanlar artık bu duvarlara birer katil ve cani gözüyle bakıyorlar. Evlerine büyük bir güvensizlik duygusuyla uzun uzun düşünerek giriyorlar.
Birçok aile buna benzer manevi yıkımlarla sarsılarak bazı değerlerini yitirmeye başlar ve umutsuzluğa düşerler.
İnsan, taşa-duvara “Neden böyle oldu?” diye sorabilseydik ne cevap verirlerdi diye düşünmeden edemiyor. Sanırım işitilecek cevap, “Bu sonuç, binayı sağlıksız bir şekilde inşa eden müteahhitlerin suçudur!” sözleri olacaktır.
Çalınan demirler, kum, aceleci tutum, hesapsız kitapsız projeler... ve sonuç YIKIM!
Ailelerin İnşası
Birçok aile buna benzer manevi yıkımlarla sarsılarak bazı değerlerini yitirmeye başlar ve umutsuzluğa düşerler. Yıkıma sebep olan nedenler genellikle bozuk temellere dayanan sorunlardır.
Eğer çocuklarımıza, ihtiyaç duydukları sevgiyi, ilgiyi, şefkati ve en önemlisi Tanrı bilgisini vermekte cimri ve sorumsuz davranırsak bir gün hiç beklemediğiniz bir anda Marmara depremini aile içinde yaşamamız kaçınılmaz olacaktır.
Aileyi aile yapan anne, baba ve çocuk üçlüsüdür. Anne ve baba kendi bilgi ve tecrübelerini aileye taşırlar. İhtiyaç duyduklarında ya da sıkıştıklarında bu birikimleri olumlu ya da olumsuz bir şekilde kullanırlar. Ancak çocuk için durum biraz farklıdır. Çocuk daha sonra kullanacağı bilgi ve deneyimleri öncelikle anne-babasından, öğretmenlerinden ve arkadaşlarından almaya açıktır. Çocuk potansiyel bir alıcı durumundaysa anne babanın da sağlıklı birer potansiyel verici olması söz konusudur. Anne ve babalar çocuklarını Rab’de sağlıklı bir şekilde inşa ederek aslında ailelerini ve hatta çocuklarının ailelerini de inşa etmiş olurlar.
Rab ana babalardan kendisiyle ilgili yasa, koşul ve bilgileri çocuklarına aktarmalarını istiyor: Mezmur 78:5’de “RAB Yakup soyuna koşullar bildirdi, İsrail’e yasa koydu. Bunları çocuklarına öğretsinler diye Atalarımıza buyruk verdi” der.
Aileyi aile yapan anne, baba ve çocuk üçlüsüdür.
Çocuk topladığı verileri bir gün kendi çocuklarına ve çevresine iletmek üzere depolar, Mezmur 78:6 “Öyle ki, gelecek kuşak, yeni doğacak çocuklar bilsinler, Onlar da kendi çocuklarına anlatsınlar.”
“Çocuklar RAB’bin verdiği bir armağandır, Rahmin ürünü bir ödüldür.” (Mez. 127:3). Çocuklar birer ödül olmakla beraber aynı zamanda bize birer emanettirler. Onlara bakmak, korumak, yetiştirmek ve Tanrı yolunda eğitmek ana babanın öncelikli görevidir.
Çocuklarımızı nasıl eğiteceğiz? Nasıl yönlendireceğiz? Onların ihtiyaçlarını nasıl fark edeceğiz? Bu gibi soruları her velinin aklından geçirmesi gereken temel sorular olmalıdır. Unutulmamalıdır ki çocuğun eğitimi ilk önce ailede başlar.
Eğitimin amacı, topluma yararlı bireyler yetiştirmek şeklinde tanımlanır. İyi yetiştirilen çocuklar iyi aileleri, iyi aileler iyi toplumları oluşturur. Kısaca iyi eğitilmiş çocuklar demek iyi bir toplum yaratmak demektir. Ancak çocuklarla uğraşmak sanıldığı kadar kolay değildir. Özveri, sabır, disiplin, acı, alçakgönüllülük ve gerginlik gibi unsurlar ana babanın yakın dostları olurlar. Elbette çocuk sahibi olmanın sayılamayacak kadar bereketleri de vardır.
Eğitimin amacı, topluma yararlı bireyler yetiştirmek şeklinde tanımlanır.
Amerikalı yazar, pastör, ruhsal danışman, okul yöneticisi ve bir baba olarak hizmet veren Tedd Tripp, yazdığı Çocuk Yüreği1 kitabında çocuğunuzun kalbine nasıl sesleneceğiniz konusunu işler. Çocuklarımızın davranışları ve sözleri yüreklerinden kaynaklanır. Nitekim Luka 6:45 “İnsan ağzı yüreğinden taşanı söyler” diyor. “Eğer davranışın altında yatanı bulmazsanız, hep dışsal şeylere odaklanırsınız. Bahçesindeki çimenler arasındaki zararlı otlardan çimenleri biçerek kurtulmaya çalışan adam gibi olursunuz”2 sözleriyle Tedd Tripp çocuklarınızın davranışlarından ziyade yürekleriyle uğraşmanızın önemini güzel bir şekilde vurguluyor.
Tüm yaş grubundaki çocukları göz önünde tutarak yazılan bu kitapta ana babalara sağlam, güvenilir, ve Kutsal Kitap’a dayalı öğütler bulunuyor. Bu bakımdan yeni ve Kutsal Kitap’a dayalı bir çocuk yetiştirme yaklaşımına susayanlar, Çocuk Yüreği kitabını doyurucu bulacaklardır.
Kilisenin İnşası
Tanrı yolunda iyi yetiştirilen çocuklar, aynı zamanda sağlam kiliselerin temelini oluşturur. Sağlam bir binanın temelini atmak o kadar da kolay değildir. Emek, güç ve zaman ister.
Tanrı yolunda iyi yetiştirilen çocuklar, aynı zamanda sağlam kiliselerin temelini oluşturur.
Yaşadığımız şu günler her şeyin hızlı olması gerektiğini vurgulayan bir dönemdir. En hızlı internet bağlantısı, en hızlı araba, en hızlı ulaşım sistemi, en hızlı kitap okuma tekniği...en hızlı, en hızlı....her şey çok hızlı.
Genellikle ülkemizdeki bazı hizmetlere baktığımızda da anında meyve toplama imkanı sağlayan hizmetlere daha çok ilgi duyulduğunu fark ederiz. Ne yazık ki kilise de bu çağın hızına kendini kaptırarak, en hızlı sertifika programını, en hızlı önder yetiştirme programını, en hızlı tapınma zamanını (süre olarak), en hızlı kilise kurma çalışmasını, müjdeleme kampanyasını...benimser duruma gelmiştir. Evet hızlı olmak bazen iyidir, ama her konuda, her durumda ve yapıda hızlı olmak sağlıksız sonuçlar doğurabilir. Belki de içinde yaşadığımız koşullar sonucunda Fransızların dediği gibi yavaş yavaş acele etmeliyiz. Ama şunu unutmayalım ki kilisenin geleceği gençlerimiz ve çocuklarımızdır. Onları yetiştirirken her dönemlerinde onların ihtiyaçlarını düzenli ve sağlıklı bir şekilde karşılıyorsak aceleci olmadan sağlam bir kilisenin kurulduğuna tanık olacağız. E-manet’in ilk sayısında okuduğumuz gibi “hormonlu değil sağlıklı şeftaliler” yetiştirmek için kolları sıvayalım. Temelleri sağlam ve kolay kolay yıkılmayacak aileler, kiliseler ve toplumlar inşa etmek için çocuklarımızı iyi yetiştirelim.