Hizmet ederken sürekli yeni şeyler öğreniyorum. Bu öğrendiklerimden en benimsediğim ve hatta hoşuma giden şey “Acıları Paylaşmak.” Eminim birçok hizmetçi de benim gibi düşünüyor ve benim gibi yapıyordur.
Yıllar önce bir kardeşin yakını öldü ve bana bu haber ulaştığında açıkçası ne yapacağımdan emin değildim, hatta bilmiyordum. Hastaneye gidene kadar düşündüm, “O ağlıyor, kocası öldü ve ben ona gidip ne söyleyeceğim?” Belki “Hamdolsun, şimdi onun bedeninde acı yok, o Rab’bin yanında huzur içinde, esenliğini kaybetme” diyebilirdim; evet, bunlar Kutsal Kitap’a uygun ve söylenebilecek şeylerdi. Hastaneye gidip o kardeşi gördüğümde bitmiş bir durumda bana baktığını görünce sadece gittim onun yanına oturdum, onunla birlikte gözlerim doldu, hiçbir şey söylemedim, sadece onunla ağladım. O “Daha gençti, çok erkendi” dediğinde, “Evet haklısın” dedim. Ona o anda “Rab’bin bir planı bu, öyle deme, günah, Rab’bin işine karışılmaz” demedim, sadece onun yanında durdum, onunla ağladım ve acılarını paylaştım. Acaba bu yaptığım gerçekten doğru muydu? Yolda giderken söylemeyi düşündüğüm ayetlere ne oldu? İşte şimdi de bunları düşünüyordum. Açıkçası Rab ne yapardı acaba bu konuda diye aklıma geldi ve bunun cevabını buldum.
İsa Ağladı
İsa’nın ağladığını anımsadığımda içim rahatladı. Rab’lerin Rab’bi ağladı! Her zaman bunu düşünürüm, neden ağladı? Cevap çok basit, çünkü sevdiği dostu Lazar öldü. Çünkü Lazar’ın kız kardeşleri Marta ve Meryem üzgündü ve Rab ağladı. Bu olay gözümün önüne geldi. Rab köye yaklaşırken eminim Meryem İsa’yı çok sevse de yüreği biraz üzgün ve kırgınlıkla koşarak geldi, “Ahhhhh efendim, Lazar öldü” diye feryat etti. Ölü birçok insan vardı, Rab hemen o an onlara vaaz vermek için iyi bir fırsat bu demedi, onlara Kutsal Kitap’tan söz etmedi, onlar İsa’yı farkında olmadan suçlasalar da İsa tepki vermedi. İsa onlara üzüldü İsa onlar için ağladı.
İşte bu olay benim hizmet anlayışımı değiştirdi ve bunu öğrendim: “İnsanın acısı varken önce ona sarıl.”
Dua ettiği halde iş bulamayan biri gelip işsizliğini anlattığında hemen “kaygılanmayın” demek yerine onu istediği kadar dinlemek, onu anladığımı, hatta ne kadar zor durumda olduğunu anladığımı anlatmak... Sevdiği kişinin hastalıktan kurtulup yaşaması için dua ettiği halde sevdiğini yitiren bir insanın yakarışını gördüğümde ona “topraktan geldik toprağa gideceğiz” demek yerine, çok üzüldüğümü, onun yokluğuna alışmanın benim için de zor olacağını anlatmak...
Bu örnekleri çoğaltabiliriz ama özet olarak benim anlatmak istediğim şey şu: Biz önce onların durumuna inmeliyiz, onların çektiklerini gerçekten yüreğimizde hissetmeliyiz, onların o anda ne düşündüğünü bilmeliyiz ve daha sonra onlara Rab’bin sözünü vaaz etmeli, onları Rab’bin sözü ile güçlendirmeliyiz. İlk çocuğunu doğumdan iki gün sonra kaybeden bir anne babaya “RAB onu yanına aldı” demek biraz acı gelebilir ama onların acısını paylaşıp biraz rahatladıklarında onları Kutsal Sözlerle güçlendirmem gerektiğini öğrendim.
Tabii ki en önemli şey Rab ve Rab’bin sözleri ama ona sarılmak ve onunla ağlamak da Rab’bin yaptığı bir şeydir. Rab bizleri sadece ruhsal ihtiyaçları karşılamak için görevlendirmedi, aynı zamanda onların acılarını yüreğimizde hissetmemiz ve onları teselli etmemiz için de görevlendirdi. Rab kendisini takip eden binlerce kişiye acıdı (Matta 14:14); gece oldu ve açlardı, yani sadece ruhsal değil dünyasal sorunları için de onlara acıdı.
Böylece ben hizmet hayatımda bunu öğrendim: İsa gibi olamam ama İsa gibi düşünmeye çalışabilirim. Onlar için sabırlı ve şefkatli olmalıyım. Onların pastörü olmak onur verici ama onların ağabeyi olmak daha da mutluluk vericidir.