Ana içeriğe atla

Sitemiz işleyişi için sadece bu siteye ait çerez kullanmaktadır. Üçüncü parti çerez kesinlikle kullanılmamaktadır.
Daha bilgi edinin.

Hizmet

Hristiyan Olmayan Sevdiklerimizi Kaybetmek

Mesih’teki Teselli

Yayın Tarihi: 30.07.2024

“Rab’bin yanına gitti.” Birçoğumuz, Hristiyan sevdiklerini kaybeden Hristiyanlardan buna benzer bir ifade duymuştur. Tanrı’nın bize garanti ettiği “Mesih İsa'ya ait olanlara artık hiçbir mahkûmiyet yoktur” (Rom. 8:1) sözüyle teselli buluruz. Peki asla Rab’be iman beyanında bulunmamış bir sevdiğimiz öldüğünde teselli nasıl bulunur?

Bunu birkaç hafta önce yaşadım. İki yıldan uzun süredir kanserle mücadele eden kayınpederim vefat etti. Yaptığımız bütün Müjde sohbetlerinde, ciğerleri konuşamayacak kadar hasar görene dek, ateist olduğunu iddia etmeye devam etti. Müjde’yi birden çok duydu, iyi bir hikâye olduğunu düşündü, ama sadece bir hikâye olduğunu düşündü.

“Mesih İsa'ya ait olanlara artık hiçbir mahkûmiyet” olmadığını bildiğimiz gibi, Mesih İsa’ya ait olmayanlara sonsuz mahkûmiyet olduğunu da biliyoruz. Böyle bir durumda, Hristiyanlar neyle teselli bulabilir?

“Mesih İsa'ya ait olanlara artık hiçbir mahkûmiyet” olmadığını bildiğimiz gibi, Mesih İsa’ya ait olmayanlara sonsuz mahkûmiyet olduğunu da biliyoruz. Mesih’in Müjdesi, “mahvolanlar için ölüme götüren ölüm kokusu, kurtulanlar içinse yaşama götüren yaşam kokusu[dur]” (2Ko. 2:16).

Böyle bir durumda, Hristiyanlar neyle teselli bulabilir?

Bu yazıda, bana ve aileme yasımızı tutarken yardımcı olan bazı gerçeklere yer vermek istiyorum.

1) Yas tutmak Hristiyan olmanın bir parçasıdır.

İnsanın Aden bahçesindeki düşüşünden bu yana, yas tutmanın insan olmanın bir parçası olduğunu söylemeye gerek yoktur. Ama şunu kabul etmemiz gerekiyor ki yas tutmak Hristiyan olmanın da bir parçasıdır. Pavlus bir Hristiyan olarak kendi deneyimini, “kederliyiz ama her zaman seviniyoruz” şeklinde ifade eder.

Kilise deneyimlerimiz de dâhil olmak üzere, bugüne kadar olan deneyimlerimiz bize yas tutmaya dair karışık mesajlar vermiş olabilir. Belirli bir süre yas tutmanın Tanrı’nın kutsallarına yakışmadığı ya da yasın belirli bir tarzda tutulmak zorunda olduğu algısına kapılabiliriz. Oysa Kutsal Kitap bize yas tutma izni verir. Hepimizin yas tutma tarzı farklı olabilir, ama hepimiz yas tutabiliriz ve aslında, tutmalıyız da. Nitekim beden alıp aramıza gelen Tanrı-insan İsa da bu dünyada yaşarken yas tuttu.

Yuhanna 11. bölümde Meryem’le Marta adında iki kız kardeşe rastlarız. İkisinin Lazar adında bir erkek kardeşleri vardı ve Lazar hastaydı. “İki kızkardeş İsa'ya, ‘Rab, sevdiğin kişi hasta’ diye haber gönderdiler. İsa bunu işitince, ‘Bu hastalık ölümle sonuçlanmayacak...’ dedi” (3-4. ayetler). Anlatının devamında gördüğümüz üzere İsa burada, Lazar’ın öleceğini ve onu bizzat ölümden dirilteceğini bilerek böyle konuşuyordu.

İlerleyen ayetlerde Lazar’ın öldüğünü okuruz. Lazar’ın kız kardeşi Meryem, “İsa'nın bulunduğu yere vardı. O'nu görünce ayaklarına kapanarak, ‘Ya Rab’ dedi, “Burada olsaydın, kardeşim ölmezdi” (32. ayet). İsa, Lazar’ın ölmesi ve sonrasında onu bizzat diriltmesi gerektiğini biliyordu. Lazar’ın dirileceğini biliyordu. Hatta, sadece Lazar’ın değil, O’na iman eden herkesin, son günde, sonsuza dek yaşamak üzere dirileceğini biliyordu. Bir gün her şeyi yenileyeceğini biliyordu. Şüphesiz, O, Tanrı’dır. Peki ama hemen devamında ne oldu? “Meryem'in ve onunla gelen Yahudiler'in ağladığını gören İsa'nın içini hüzün kapladı, yüreği sızladı” (33. ayet). Üstüne üstlük, 35. ayette şöyle okuruz: “İsa ağladı.”

Kutsal Kitap bize yas tutma izni verir.

Ölüm asla Tanrı’nın bu dünya için nihai amacı değildi. “Günah bir insan aracılığıyla, ölüm de günah aracılığıyla dünyaya girdi. Böylece ölüm bütün insanlara yayıldı. Çünkü hepsi günah işledi” (Rom. 5:12). Mesih günaha ve ölüme son vermek üzere geldi. Her şeyin yeniden harika, Aden’dekinden çok daha harika olacağı günü bir gün getireceğini biliyordu. Ama yine de bu dünyada sevdiklerini kaybettiğinde, “içini hüzün kapladı, yüreği sızladı... ağladı” (Yu. 11:33, 35).1

“Ağlamanın zamanı var, gülmenin zamanı var. Yas tutmanın zamanı var, oynamanın zamanı var” (Vai. 3:4). Lazar gibi sevdiklerimizin ölümü şüphesiz ağlama zamanıdır. Bu süreçte bazen kaybettiğimiz sevdiğimizle birlikte yaptığımız güzel şeyleri tebessümle hatırlayacağız. Kanser gibi hastalıklarda ölümün yaklaştığı zamanlardaki zorlu sahneleri acıyla hatırlayacağız. Yaşamın önemli anlarında, “Keşke o da burada olsaydı” diyeceğiz. Gün içinde veya yastığa başımıza koyduğumuzda, yaşadığımız kayıp kendini öyle ya da böyle gösterecek. Ama bütün bunlarda, Hristiyan sevgisinin farklı bir yüzünü ortaya koyuyor olacağız. Yasımızı bastırmamıza gerek yok. Eğer kaybettiğimiz kişiyi seviyorsak, onun yokluğunun yasını kendi tarzımızla tutacağız. Yas tutmak Hristiyan olmanın bir parçasıdır. Yas tutarken, Mesih’i izleriz.

2) Kaybedilen kişinin sonsuz akıbeti hakkında kesin konuşamayız.

Kaybettiğimiz sevdiğimizle yaptığımız Müjde sohbetlerinde, kendisi ne kadar Müjde’yi reddetmiş gibi göründüyse de, son nefesini vermeden önceki haftalarda, günlerde, saatlerde, dakikalarda veya saniyelerde, Müjde tohumunun onun yüreğinde nasıl bir etki yaptığını sadece Tanrı bilir.

Elbette şunun altını çizmem gerekiyor: Burada birçoğu farklı dinî yaklaşımlardan gelen iyi niyetli arkadaşlarımızın bazen sunabildiği, Mesihsiz, herkesi kapsayan bir cennet vaadi sunmuyorum. Nitekim onların iyi niyetlerine rağmen, Tanrı’nın kendisi böyle bir vaat sunmuyor. Bir kişi Mesih’in Müjdesi’ne yürekten iman etmediği sürece, sonsuz akıbeti kesinlikle cehennemdir; dünya standartlarında ne kadar iyi bir ebeveyn, iyi bir eş, iyi bir arkadaş, iyi bir komşu veya iyi bir vatandaş olursa olsun. Ölümünden önce Tanrı’nın kurtuluş armağanını almamış biri için ölümünden sonra ikinci bir şansın varlığı Kutsal Kitap’ın hiçbir yerinde öğretilmez. Ama Kutsal Kitap’ın öğrettiği bir şey vardır ki, o da şudur: Tanrı, tövbe ve imanla Mesih’e dönen günahkârları kurtarmayı sever; bunu ne kadar geç yaparlarsa yapsınlar.

Ama Kutsal Kitap’ın öğrettiği bir şey vardır ki, o da şudur: Tanrı, tövbe ve imanla Mesih’e dönen günahkârları kurtarmayı sever; bunu ne kadar geç yaparlarsa yapsınlar.

Çarmıhtaki hırsızı düşünün. İsa’yla birlikte çarmıha gerilen iki hırsız vardı. Suçları tam olarak neydiyse, nihayetinde halkın önünde idama mahkûm edilmişlerdi. Şaşırtıcı bir şekilde, Luka Müjdesi’nde hırsızlardan birinin bir dönüşüm yaşadığını okuruz. O değişmişti. Bu hırsız İsa’ya hakaret eden diğer hırsızı azarlamaya başladı.

... Öbür suçlu onu azarladı. “Sende Tanrı korkusu da mı yok?” diye karşılık verdi. “Sen de aynı cezayı çekiyorsun. Nitekim biz haklı olarak cezalandırılıyor, yaptıklarımızın karşılığını alıyoruz. Oysa bu adam hiçbir kötülük yapmadı.” Sonra, “Ey İsa, kendi egemenliğine (krallığına) girdiğinde beni an” dedi. (Luk. 23:40-42)

Peki bu hırsızın sonsuz akıbeti ne olacaktı? Bunu ancak Tanrı söyleyebilirdi ve şükürler olsun ki, söyledi. Rab İsa Mesih, “ona, ‘Sana doğrusunu söyleyeyim, sen bugün benimle birlikte cennette olacaksın’ dedi” (43. ayet).

Bir keresinde bir pastörün, bu olayı çarmıhtaki hırsızın yakınlarının gözünden değerlendirişini duymuştum. Düşünün, eğer bu hırsızın imanlı yakınları olsaydı (belki de vardı) ve onunla İsa arasında geçen sohbetleri duymadılarsa (muhtemelen duymadılar), onun sonsuz akıbeti hakkında ne düşünürlerdi? Ellerindeki verilere göre, sevdikleri bu adam, çarmıhı hak edecek kadar kötü suçlarla dolu bir yaşam sürmüştü ve şimdi de çarmıhta lanetlenmiş hâlde ölüyordu. Şüphesiz, onu bekleyen şey sonsuz cehennemdi. Eğer bugün Tanrı’nın vahyine sahip olmasaydık, varacağımız sonuç bu olurdu. Ama son dakikalarında, bu hırsıza Tanrı tarafından yeni bir yürek ve İsa’nın ağzından da kurtuluşunun güvencesi verildi.

Dolayısıyla, Müjde’yi duymuş ancak iman beyanında bulunmadan ölmüş olan sevdiklerimizin cennette olduğunu varsayamayız, evet. Ama onların kesinlikle cehennemde olduğunu da varsaymayalım. Çünkü Tanrı, ancak ve ancak “O yürekteki gizleri bilir” (Mez. 44:21). Cennette, orada görmeyi beklediğimiz bazı kişileri göremeyeceğiz, ama merhametli Tanrı’ya şükürler olsun ki, görmeyi beklemediğimiz bazı kişileri göreceğiz.

3) Tanrı her zaman iyi ve doğru olanı yapar.

Ayrıca kaybettiğimiz sevdiğimizin sonsuz akıbeti ne olursa olsun, şundan emin olabiliriz: Tanrı her zaman iyi ve doğru olanı yapar.

Yaratılış 18. bölümde Tanrı İbrahim’e Sodom’la Gomora’yı yok etme tasarısını açıkladığında, İbrahim bu şehirler için bağışlama diler ve Tanrı’yla cüretkâr bir “pazarlık” yapar. Şöyle der: “Kentte elli doğru kişi var diyelim. Orayı gerçekten yok edecek misin? İçindeki elli doğru kişinin hatırı için kenti bağışlamayacak mısın?” (24. ayet). Böylece İbrahim 50, 45, 40, 30, 20 ve son olarak 10 doğru kişi üzerinden aynı soruyu Tanrı’ya sorar.

Tanrı asla yanlış veya adaletsizce davranmaz. Tanrı, Mesih’e dönmemiş bir günahkârı cehenneme gönderdiğinde, bu yanlış değil, doğrudur. 

Çoğumuz ilk bakışta –anlaşılır bir şekilde– bu anlatıdaki pazarlık detayına odaklanırız. Ama Yaratılış 18:25’te İbrahim’in dileklerinin temelinde neyin yattığına dikkat edin: “Bütün dünyanın Hâkimi adalet yapmaz mı?” (Kitab-ı Mukaddes Çevirisi).

Tanrı asla yanlış veya adaletsizce davranmaz. Tanrı, Mesih’e dönmemiş bir günahkârı cehenneme gönderdiğinde, bu yanlış değil, doğrudur. Bir günahkâr yüreğinde hardal tanesi kadar bir imanla Mesih’e gelirse, Tanrı o hardal tanesi kadar imanı kullanacak ve o günahkârı Mesih uğruna ölümden ve yargıdan kurtaracaktır ve bu da yanlış değil, doğrudur.

Dünyanın cennete uygunluk ve cehenneme uygunluk ölçütü her zaman çarpık olmuştur ve öyle de olacaktır. Bu dünyada yaşayan Hristiyanlar olarak bazen bizim doğruluk ve adalet anlayışımız da Tanrı’nınkinden uzaklaşabilir. “Bir karıncayı bile incitmeyen” insanların, sırf Mesih’e iman etmediler diye cehenneme gitmeleri düşüncesi bizi rahatsız edebilir. Ama hepimiz her şeyin yaratıcısı olan Tanrı’ya yanlış yaptık ve yanlış yapmaya devam ediyoruz. O’na aldırış etmeden yaşayarak O’na isyan ediyoruz. Kendimize, başkalarına ve dünyaya zarar veriyoruz. Ve Tanrı adaleti gereğince daima doğru olanı yapacaktır. Kendisine sığınanlara sonsuz yaşam verecektir, kendisine sığınmayanlara sonsuz ölüm verecektir.

Asıl şaşırmamız gereken şey, Tanrı’ya karşı isyan içindeki günahkârların nasıl Tanrı’yla sonsuz yaşama sahip olabildikleridir. Tanrı bütün insanlığı yok etmeyi seçebilirdi. Çünkü “herkes günah işledi ve Tanrı'nın yüceliğinden yoksun kaldı” (Rom. 3:23). Ama Tanrı’ya şükürler olsun ki, “insanlar İsa Mesih'te olan kurtuluşla, Tanrı'nın lütfuyla, karşılıksız olarak aklanırlar” (Rom. 3:24).

Dolayısıyla, kaybettiğimiz sevdiğimizin sonsuz akıbeti ne olursa olsun, Tanrı doğru olanı yapacaktır. Buna daima güvenebiliriz; dünya veya benliğimiz bize ne derse desin.

Dahası, Kutsal Kitap bize gösteriyor ki, Tanrı kendi halkının başına getirdiği her şeyde daima iyi ve doğru olanı yapar; buna bu yaşamdaki sevdiklerimizin ölümü de dâhildir. Birçok imanlının gözde ayetlerinden biri olan Romalılar 8:28’de şöyle okuruz: “Tanrı’yı sevenler, O’nun amacı uyarınca çağrılmış olanlar uğruna her şeyin birlikte iyilik için etkin olduğunu biliriz” (Kutsal Kitap Yeni Çeviri’de ilgili ayetin dipnotunda yer alan alternatif çeviri).

Eğer tövbe ve imanla Mesih’e dönmüşsek, yaşamımızın küçük veya büyük, acı veya tatlı her detayı, Tanrı tarafından iyiliğimiz için tayin edilmektedir. Her şey O’nun egemen elinden, kendi halkının nihai iyiliği için gelmektedir; öyle ki, mükemmel insan Rab İsa Mesih’e daha da çok benzer hâle gelebilelim. “Çünkü Tanrı önceden bildiği kişileri Oğlu'nun benzerliğine dönüştürmek üzere önceden belirledi” (Rom. 8:29).

4) Tanrı –duygularımız dâhil– bütün varlığımızı adım adım harika bir geleceğe götürüyor.

Elbette bahsi geçen gerçekler, özellikle de acı günlerde, dile kolay, ancak yüreğe değil. Bazen bildiğimiz gerçekler, iç varlığımızda kendini tamamen göstermeyebilir, bize teselli ve umut olamayabilir. Ama şu gerçeği biliyoruz: Tanrı –duygularımız dâhil– bütün varlığımızı adım adım harika bir geleceğe götürüyor.

Bugün inanmakta zorlandığımız veya kabul ettiğimiz ancak duygularımızda yer etmemiş gerçekler zaman içerisinde duygularımızda da meyvesini verecektir.

Tanrı’nın gerçekleri, bizim Kutsal Kitap’ta bir kez okuyup bütün duygularımıza gereken ayarı vermemizi sağlayan mekanik araçlar değildir. Öyle olsaydı, Tanrı her gerçeğini bize bir kez söylerdi. Oysa bizden daha sabırlı olan Tanrı, Mesih imanlılarını adım adım kutsallaştırır. Bu kutsallaştırılma sürecine bizim duygularımız da dâhildir. Bugün inanmakta zorlandığımız veya kabul ettiğimiz ancak duygularımızda yer etmemiş gerçekler zaman içerisinde duygularımızda da meyvesini verecektir. Sabırlı olalım.

Peygamber Yeremya yaktığı ağıtta şöyle der: “Mutluluğu unuttum... dermanım tükendi, RAB’den umudum kesildi” (Ağı. 3:17-18). Ama hemen birkaç cümle sonra, şu beyanda bulunur (22-26. ayetler):

Ama şunu anımsadıkça umutlanıyorum: RAB'bin sevgisi hiç tükenmez, merhameti asla son bulmaz; her sabah tazelenir onlar. Sadakatin büyüktür. ‘Benim payıma düşen RAB'dir’ diyor canım, ‘Bu yüzden O'na umut bağlıyorum.’ RAB kendisini bekleyenler, O'nu arayan canlar için iyidir. RAB'bin kurtarışını sessizce beklemek iyidir.

Dolayısıyla, kederimizin içinde hangi duygular bizi boğmakla tehdit ediyor olursa olsun, şundan emin olalım: Boğulmayacağız, çünkü RAB iyidir. “RAB kendisini bekleyenler, O'nu arayan canlar için iyidir. RAB'bin kurtarışını sessizce beklemek iyidir” (Ağı. 3:25-26). Yarın bizi bekleyen şey sadece merhamet olacak, başka bir şey değil. İnanıyorum ki, Pavlus bu güvenceyle şunları söyleyebildi ve biz de bu güvenceyle aynısını söyleyebiliriz: “... Ölümün ağzındayız, ama işte yaşıyoruz. Dövülüyorsak bile öldürülmüş değiliz. Kederliyiz ama her zaman seviniyoruz... Hiçbir şeyimiz yok ama her şeye sahibiz” (2Ko. 6:9-10).

Ve bir gün, Mesih’in ikinci gelişinde, bizi sevinç yolunda savaşmak zorunda bırakan bütün kusurlarımız ortadan kaldırılacak. Bizi anında aklayan ve adım adım kutsallaştıran Tanrı bizi bir gün nihai olarak yüceltecek. Yeni bir gökte ve yeni bir yeryüzünde, günah ve ölüm ortadan kaldırılmış olacak. Dolayısıyla, kederlenelim, ancak umutla kederlenelim, çünkü Tanrı –duygularımız dâhil– bütün varlığımızı adım adım harika bir geleceğe götürüyor. Bir gün, “Tanrı onların arasında yaşayacak. Onlar O'nun halkı olacaklar, Tanrı'nın kendisi de onların arasında bulunacak. Onların gözlerinden bütün yaşları silecek. Artık ölüm olmayacak. Artık ne yas, ne ağlayış, ne de ıstırap olacak. Çünkü önceki düzen ortadan kalktı” (Va. 21:3-4).

Tanrı hepimizin yaşamda ve ölümde O’nda güvenmesine yardım etsin.

  • 1Bazıları İsa’nın ağlamasını (ve muhtemelen haklı öfkesini), arkadaşının ölümünden çok, çevresindeki insanların inançsızlığından kaynaklandığını düşünmektedir. Bu görüş kesinlikle ayeti anlamlandırma açısından geçerli ve bu metni anlamanın meşru bir yolu gibi görünmektedir. Bununla birlikte, genel ilkenin hâlâ geçerli olduğuna inanıyorum: Ağlamak, insanın düşüşünün yıkıcı etkilerine, yani günah ve ölüme verilen doğal bir tepkidir. Hristiyan olmayan bir sevdiğimizin ölümü de buna dâhildir.
  • Telif Hakları © 2024
  • Samet Şahin
  • Tüm Hakları saklıdır. İzin ile kullanıldı.