Ana içeriğe atla

Sitemiz işleyişi için sadece bu siteye ait çerez kullanmaktadır. Üçüncü parti çerez kesinlikle kullanılmamaktadır.
Daha bilgi edinin.

Hizmet

Önder ve Cinsel Günahlar

Yayın Tarihi: 02.04.2015

Kadın ve erkek bedenlerinin cinsel çağrışımlar yapacak biçimde reklamlarda ve gündelik yaşamın birçok alanında başkalarına sunulduğuna şahit olmaktayız. Sokaklarda “seks işçisi” kadınların el ilanlarından yarı çıplak insanların resimlerinin bulunduğu film afişlerine, bulvar gazetelerinin ikinci sayfalarındaki “güzel” kızlardan reklam panolarındaki reklamlara dek her yerde başka insanların bedenlerine imrenmeyle bakmak için uyarılıyoruz. Bazılarımız korunmak için cinselliği yasaklamaya, kadınları çarşafa sokmaya çalışıyor, bazılarımız ise cinselliği kötülüyor. Cinsellik birçok günaha yol açıyor.

Cinsellik ve Kutsal Kitap

Kutsal Kitap, Tanrı’nın insanları erkek ve dişi cinsiyetlerde yarattıktan sonra onlara “Verimli olun, çoğalın” ve “Yeryüzünü doldurun” diye buyruk vermiş olduğunu yazar (Yar. 1:28). Kitabın ilk paragraflarında “kutsama” sözcüğü iki kez geçer (Yar. 1:22, 28), her ikisi de önce hayvanların sonra da insanların üremelerinin kutsanmasıyla bağlantılıdır. Cinsellik iyi bir şeydir. Tanrı hem soyumuzun devam etmesi hem de bu sürecin eşler için zevkli bir süreç olması amacıyla cinselliği bu biçimde kutsamıştır. Ama cinselliğin iyi olması tasarlanan sınırlar içinde kalmasyla mümkündür.

Cinselliğin iyi olması tasarlanan sınırlar içinde kalmasıyla mümkündür.

İlk kadın ve ilk erkeğin ilişkilerinden söz edildiği  sonraki bölümde de erkeğin karısına bağlanacağı ve ikisinin tek beden olacağı yazılıdır (Yar. 2:24). Bu bağın ruhsal, sosyal, cinsel bir bağ olduğu ve evliliği işaret ettiği söylenebilir. Böylece Tanrı, tek eşli bir evliliği onayladığını daha Kutsal Kitap’ın başında ifade etmiştir. Daha sonra bu tek eşlilik vurgusu İncil’de de önce İsa Mesih tarafından (Mat. 19:3-6) sonra da Pavlus tarafından (Ef. 5:22-33) söylenenlerden de anlaşılmaktadır. Üstelik Pavlus kilise görevlilerinin tek eşliliğine özel bir vurgu yapar (1Ti. 3:2, 12; Tit. 1:6).

Tek eşlilikten ne anlamamız gerekir? Burada tek kadın ya da tek adamla evlenmenin ötesinde bir anlam var mıdır? Bu konuda karar vermek için İsa’nın belirlediği ölçütleri anımsamak gerekir: “Ama ben size diyorum ki, bir kadına şehvetle bakan her adam, yüreğinde o kadınla zina etmiş olur” (Mat. 5:28). Yalnızca fiziksel ilişki değil, eşinden bir başka kişiye yönelik cinsel düşünceler de zina kapsamı içinde değerlendirilmiştir. Kötü yolda yürüyen insanlar betimlenirken, zina ve başkalarını zinaya teşvik etmek konuları da tekrar gündeme gelir: “Gözleri zinayla doludur, günaha doymazlar. Kararsız kişileri ayartırlar. Yüreği açgözlülüğe alıştırılmış lanetli insanlardır” (2Pe. 2:14). Dolayısıyla eylemde ya da düşüncede insanın cinselliği eşine yönelik olmalıdır. Cinsellik ancak bu sınırlar içinde yaşandığında kutsanmış bir ilişki olacaktır.

Cinsel Günahlar

Kutsal Kitap cinselliğin sınırlarını tek eşle duygusal ve fiziksel ilişki olarak çizmiş olsa da, insanların günah işleyip Tanrı’ya başkaldırmasından sonra işler cinsellik alanında da bozuldu. Daha Adem ile Havva ölmeden yaşamış olan Lemek, iki kadınla evlenmişti (Yar. 4:19). Çok eşlilik ataerkil düzende o zamandan bu yana süregitmektedir. Kutsal Kitap’ta çok eşlilikle ilgili çok sayıda örnek vardır. Tanrı insanların bu günahlarını en azından kadınlar yararına bir ölçüde dizginlemek için çok eşlilik için de bazı kurallar getirmiştir (Çık. 21:10-11; Yas. 21:15-17). Yine de Eski Antlaşma döneminde Davut, Süleyman gibi krallar açıkça yasaklanmasına karşın birden çok kez eş aldılar (Yas. 17:17; 2Sa. 3:2-5; 1Kr. 11:1-4). Sürgün sonrasında ise çok eşlilik pek yaygın değildi.1

Erkekler yüzyıllar boyunca birden çok kadınla evlenmeyi bir hak saydılar ve hâlâ ülkemizde “kuma” adı altında birden çok kadınla evlenmek yasal olmamasına karşın halkın önemli bir kısmı tarafından onaylanmaktadır.

Türkiye’de kadınların evlilik dışı cinsel yaşamları namus anlayışı nedeniyle yasaklansa ve ayıp görülse de, erkekler cinsel deneyim yaşamaları için özendirilmektedir. Başka bir deyişle, erkeklerin fuhuş ya da bir başka yolla cinsel deneyimleri olağan görülmektedir. Bu da cinsel ahlaksızlığı toplumsal açıdan sıradanlaştırmaktadır. Günah hoş görülür hale gelmekte ya da en azından göz ardı edilmektedir. Çünkü günahı işleyen “ne de olsa erkektir”.

Bu günahları engellemeye çalışmanın en iyi yolu, hem günahı işleyenleri hem varsa kurbanları Kutsal Kitap’ın dedikleri konusunda bilgilendirmekten ve gereken önlemleri almaktan geçer.

Ne yazık ki, hem Türkiye’de hem de dünyada kiliseler de cinsel günahlara karşı bağışık değildirler. Birden çok kadınla cinsel ilişkiye girenler, eşcinsel ilişkiler içinde olanlar, pornografi bağımlılığı, teşhircilik, taciz, çocuk istismarı gibi suçları işleyenler dünyanın her yerinde, her kurumunda olduğu gibi kilisenin de içinde görülmekte. Bu günahları engellemeye çalışmanın en iyi yolu, hem günahı işleyenleri hem varsa kurbanları Kutsal Kitap’ın dedikleri konusunda bilgilendirmekten ve gereken önlemleri almaktan geçer.

İnsanları en çok hayal kırıklığına uğratan konuların başında neden kilise önderlerinin bu tür cinsel günahlara düşebiliyor olduğu gelir. Kiliseler güvenli yerler, kilise önderleri güvenilir kişiler olmalıdır. Durum böyleyken nasıl oluyor da kilise önderleri bu tür günahları işliyorlar?

En basit yanıt insanın günahkâr olduğudur (Rom. 3:23). İçinde yaşadığımız beden günaha eğilimlidir ve eğer uyanık davranılmazsa (1Pe. 5:8), dünyasal eğilimlere taviz verilirse (Kol. 3:5-6), insanların isterlerse kilise önderi olsunlar bu günahlara düşmeleri yadırganmamalıdır. Yine de bu günahları ortaya çıkartan koşulları incelemek önlem almak açısından yararlı olacaktır.

Günahı Kolaylaştıran Koşullar

1. Yalnızlık

Cinsel günahlara düşen önderlerin bu sorunlarının ortaya çıkması, onların yalnızlıklarıyla çok bağlantılıdır. Bir grup insana önderlik eden kişi, zamanla fark etmeden önderlik ettiği gruptan ayrışmaya başlar. Hizmet ettiklerini “onlar” olarak görmeye başlar. Kendisi “onların” iyiliğini düşünen, bu nedenle her şeyi “onlara” anlatamayacak olan, kendi hatalarını ve zayıflıkları gizlemek durumunda olan “üstün” liderdir. Kendini üstün hissetmese bile aslında “onlar” karşısında olduğundan farklı bir resim çizmek zorunda olduğunu sanır. Böylece önderlik yalnızlaştırır, önder sahicilikten uzaklaşır. Hizmet ettiği kişiler onun içinde olup biteni bilmez. İçinin günahın etkisiyle karanlıkla dolabilmesi mümkündür (1Yu. 1:6,8).

Bir kişiden söz edildiği zaman “yalnız” sözcüğünün anlamının ne olduğunu Arkadaş Türkçe Sözlük şöyle açıklıyor: “Yanında başkaları bulunmayan, tek başına; yanında başkaları olmayarak; sadece, salt; toplumsal ilişkilerden yoksun olan ya da bırakılan kişi.” İnsan toplumsal bir varlık olarak başka insanlara ihtiyaç duyar. Eğer yalnızlık durumu geçici bir durum değilse insanda izler bırakması kaçınılmazdır. Yalnızlık iyi değildir (Yar. 2:18).

Eğer sevilme özlemi tatmin edilmezse yalnızlık yıkıcı bir hal alır ve günahla sonuçlanır.

Sanders, “insanlar sevgiye doyurulamayacak bir özlem duyarlar” diye yazmıştır.2 Eğer bu özlem tatmin edilmezse yalnızlık yıkıcı bir hal alır ve günahla sonuçlanır. Çünkü kişi tatmini başka yerlerde arayacaktır. Cinsellikte aşırılık, pornografi, fuhuş bu yollardan konumuzla ilgili olanlardır. Zaten dünyanın cinsellikle ayartma çabası kişiyi zayıf düşürmektedir, bir de yalnızlığın üstüne sevgisizliğin getirdiği sorunlar bindiğinde günahın çekiciliğine karşı savunma kişinin savunma gücünü azaltır.

Önderlerin yalnız olmak zorunda olduğu doğru değildir. Pavlus, yalnız kaldığında Timoteos’u çağırmıştı (2Ti. 4:9-18). 17. ayette yalnızlığından ötürü Rab’bin özel bir biçimde ona yardım ettiğinden söz eder. Önderlere yardım etmek için bir mentor, başka kiliselerde önderlik eden arkadaşlar, kilisenin ihtiyarları, bu yalnızlığı gidermek için akla ilk gelen seçeneklerdir. Önder birlikte dua edeceği, günahlarını itiraf edebileceği, dua konularını açıkça paylaşabileceği arkadaşlar bulmak için dua etmelidir.

2. Duasızlık

Bazen kilise önderi ne kadar Kutsal Kitap’tan söz etse ve vaazlarında duayı konu etse de, okuma ve dua etme konularında sadık davranmayabilir.

Kişisel olarak yaşadığı sorunlar, dualarına beklediği yanıtları almıyor olması ve benzeri nedenlerle Tanrı ile ilişkisinde hayal kırıklığına uğramış olabilir. Bu hayal kırıklığının sonuçlarından biri de duasızlık olabilmektedir. Tanrı’yla ilişkiden soğumak, hiçbir şeyden medet ummamak kişiyi dua etmeyi savsaklamaya yönlendirebilmektedir. “Bazen dua eden insanların zihinlerine olumsuz bir ruh işlemektedir.”3 Bu da insanları Tanrı’nın önünde durmaktan alıkoyan bir sürece götürür.

E. M. Bounds bu süreci şöyle tarif ediyor: “Önce dualar aceleye getirilir. Bir huzursuzluk ve aşırılık baş gösterir ve bütün adanmış dini faaliyetleri yok etmeye başlar. Sonra dua zamanı kısalır ve duadan zevk almak yerine sıkılmaya başlanır. Daha sonra dua araya sıkıştırılmaya başlanır ve kısa süreler halinde dua edilir. Verilen değer azalır. Dua etmenin önemi küçümsenir. Ne saygı gösterilir ne de bir yarar umulmaya başlanır. Dua gözden, gönülden, alışkanlıklardan, hayattan uzaklaşır. Dua etmeyi bırakırız, ruhsal bir yaşam sürdürmeyi bırakırız.”4

Ruhsal bir yaşam sürdürmeyi bıraktığımızda her tür ayartıya açık hale geliriz. Önder duada bir yaşam sürdürmedikçe, Tanrı’nın huzurunda alçakgönüllü bir biçimde diz çökmedikçe kolayca bedenin ve dünyanın çağrısına uyabilecektir. Cinsel günahlar önderleri lekelemek için en tehlikeli günahlardan biridir. Bu lekeden uzak durmak için duada ve ruhsallıkta kalmak gerekir.

3. Güç

Gücün yozlaştırma eğilimi vardır ve mutlak güç mutlaka yozlaştırır.

Önderler zaman içinde giderek artan bir güce sahip olduklarını görürler. Kilisede önderin hesap verme sistemi yıllar geçtikçe savsaklanmaya başlar. Önderin bir kurula ya da topluluğa hesap vereceği, topluluğun doğal haliyle bilgi alıp soru soracağı bir düzenin kurulması yönünde bilinçli çaba gösterilmediği takdirde, zamanla önderden hesap sorulmaz ve önder kararlarında, eylemlerinde hesapsız bir inisiyatif kullanmaya başlayabilir.

Lord Acton yazdığı bir mektupta, “Gücün yozlaştırma eğilimi vardır ve mutlak güç mutlaka yozlaştırır”5 demiştir. Bir başka zaman şunu da eklemiştir: “Mutlak güç her zaman ahlaki yozlaşmayı da getirir.”6 Bu ahlaki yozlaşmanın varacağı noktalardan biri de cinsel ahlaksızlık olabilmektedir.

Kilise önderleri kapalı kapılar arkasında iş yapan, para, ilişkiler, yetki konularında hizmet ettikleri topluluğa hesap verme gereği duymayan kişiler olamaz. Kilise önderliği bir hizmettir, önderler Tanrı’nın lütfuyla hizmet etmeye layık sayılmışlardır. “Ayıplanacak duruma ve İblis’in tuzağına düşmesin” (1Ti. 3:7) diye kendilerinden beklenen ölçütlere uygun yaşamalıdırlar.

4. Yanlış kültürel altyapı

Bu başlığı bir başka biçimde söylemek gerekirse “dünyanın düzeni” de denebilir. Cinsel ahlaksızlık söz konusu olduğunda çoğunlukla erkek hem eşini hem de bu ahlaksızlığı birlikte yaptığı kişiyi değersizleştirdiğini fark etmez.

Kadın ikinci sınıf bir varlık olarak görülür ve evlilikte (maalesef özellikle doğu toplumlarında, Türkiye’de de) kadın söz hakkına sahip olmayan bir konumda sayılır. Kadının erkeğe ekonomik ve sosyal bağımlılığı arttıkça, kadın erkeğe karşı çıkmaya kalktığında kaçacak yeri olmadığında, erkek cinsel fanteziler konusunda kendini daha özgür hissedebilmektedir.

Yaşadığımız erkek egemen kültür, kocaya karısı yaşlandığında daha genç bir kadını seçmesinin doğal olduğu fikrini vermektedir. Onu neredeyse tüketilen bir mal olarak değerlendirmekte ve yenisini almakta bir zarar görmemektedir. Söz konusu kilise önderi olduğunda, boşanmanın getireceği sorunlar nedeniyle başka yolların denendiğini görmekteyiz.

İçinde yaşadığımız kültür ne derse desin Kutsal Kitap öğretişinin bu tür ilişkileri onaylamadığını her kilise önderi bilir. Romalılar 8. bölüm bize benliğe göre değil, Tanrı’nın yoluna uygun bir yaşam sürmeyi buyurur.

Kilisenin Cinsel Günahlara Vermesi Gereken Tepki

Ne yazık ki hem Türkiye’de hem dünyada bu tür günahlar işlenmektedir. Ve ne yazık ki, kiliselerin önderlerinin düştüğü günahlara çoğunlukla seyirci kaldığı ve bunların üstünü örtmeye çalıştığı görülmektedir.

Bu konuda kiliseye düşen görevler nelerdir?

  1. Günaha düşmüş olan kişiye sevgiyle, yumuşak ruhla davranmak gerekir (Gal. 6:1). Amaç kilise önderinin cezalandırılması, ondan intikam alınması olamaz. Kilisenin amacı söz konusu kişinin bir daha aynı günahı işlemeyeceği biçimde “yola getirilmesidir”. Dolayısıyla bütün süreç buna uygun yürütülmelidir.
  2. Birden çok tanık olması gerekir (1Ti. 5:19). Günümüz teknolojisi tanıklar olmaksızın kesin kanıtlar sunabilmektedir. Bu durumda söz konusu kanıtlar (ses, görüntü, vs.) birden çok kişi tarafından sınanmalıdır.
  3. Kilise üyelerinin bu konuda bilgilendirilmesi ve bir disiplin (uzaklaştırma) uygulanması gerekebilir (1Ko. 5:11-13).
  4. Tövbe edenler bağışlanmalıdır (2Ko. 2:5-11). Bu her durumda görevlerine dönmeleri anlamına gelmez.
  5. Bu günahların yaşanmaması için kilise önderlerinin güvenli bir hesap verme, sorumlu olma ilişkisi içinde olmasını sağlamalıdır.

Son Söz

Kilisede insanlar oldukça günah da olacaktır. Tam kutsallığa ancak Tanrı’nın huzurunda erişilecektir. Hiçbir önder mükemmel değildir ve hepsi günahlıdır. Hem kilisenin hem de önderlerin bunun farkında olarak yaşamlarını düzenlemesi gerekir. Günahla aralarına mesafe koyabilmek için gereken hazırlığı yaparak, tövbede kalarak kutsal bir yaşam sürdürmelidirler.

  • 1Liliana Vana, Yahudilik’de Kadın, çev. Mehmet Aydın (Konya: Nüve Kültür Yayınları, 2013).
  • 2J. Oswald Sanders, Facing Loneliness (Grand Rapids, Michigan: Discovery House Publishers, 1988), s. 12.
  • 3Dick Eastman, Dick Eastman on Prayer (Grand Rapids, Michigan: Global Christian Publishers, 1999), s. 21.
  • 4E.M. Bounds, The Complete Works of E. M. Bounds on Prayer (Grand Rapids, Michigan: Baker Book House, 1992), s. 342.
  • 5“Lord Acton Quote Archive,” Acton Institute for the Study of Religion and Liberty  http://www.acton.org/research/lord-acton-quote-archive > (15 Haziran 2015 tarihinde erişilmiştir).
  • 6A.g.e.
  • Telif Hakları © 2015
  • İhsan Özbek
  • Tüm Hakları saklıdır. İzin ile kullanıldı.
İlk yayınlama: e-manet Sayı 39 (Nisan - Haziran 2015), s. 21–25.