“Sözlerini bulur bulmaz yuttum,
Bana neşe, yüreğime sevinç oldu.
Çünkü seninim ben,
Ya RAB, Her Şeye Egemen Tanrı!”
Yeremya 15:16
Tanrı’nın Sözü Gıdadır
Kutsal Yazılar’ın kendisi, yiyecek ile Tanrı’nın sözü arasında bir karşılaştırma yapmanın uygun olduğunu ve öğretme aracı olarak kullanılabileceğini kanıtlar. Elbette her aracın yararlı olabilmesi için Kutsal Kitap’ta açık bir referansa sahip olması gerekmez; ancak kullanacağımız benzetmenin bizimkinden daha emin ve sağlam eller tarafından sık sık kullanıldığını bilmek büyük bir güvence sağlar. Örneğin:
- Hezekiel 3:3 ve Vahiy 10:9-10, Rab’bin sözlerini peygamberler ve elçiler tarafından yenmesi gereken bir tomar olarak tasvir eder.
- Mezmur 119:103’te mezmur yazarı şöyle haykırır: “Ne tatlı geliyor verdiğin sözler damağıma, Baldan tatlı geliyor ağzıma!”
- Korintliler 3:2, 1. Petrus 2:2 ve İbraniler 5:11-14 ayetlerinin hepsi, yiyecek ile öğretme veya arasında bağlantı kurar.
- Yeşaya 55:1-3 ve Yeremya 3:15, yukarıdaki üç pasajla aynıdır, ancak daha dolaylı bir bağlantı anlatır.
Bunlar, Kutsal Kitap ile yiyecek arasındaki karşılaştırmayı araştırmak için yeterli bir temel sağlayacaktır. Bu ilk araştırma gerekçesini elde ettikten sonra, doğal olarak şu soru ortaya çıkar: Kutsal Kitap bir yiyecekse, ne tür bir yiyecektir?
Yorumlama Çalışması
Tanrı’nın sözünü okuyanlar, Kutsal Kitap’ın çok çeşitli yiyeceklerden oluşan bir ziyafet olduğunu hemen anlayacaklardır. Örneğin, Yaratılış 17, Eyüp 15, Mezmurlar 2 ve 1. Korintliler 7’nin ? Birincisi bir Tanrı’nın bir antlaşma yaptığı aile hakkında bir anlatımdır, ikincisi doğru bir adamın hayatında görülen kötülük sorununa dair uzun bir tartışma, üçüncüsü siyaset meselelerinin ve dünyayı gerçekten kimin yönettiğinin ibadet beyanıdır ve dördüncüsü evliliğin peşinde koşmaya ilişkin bazı ilkeler ve emirlerdir. Bu kısa bölümler bile Kutsal Yazılar’daki bölümlerin ve kitapların tıpkı sofradaki tavuklar, lahanalar ve patatesler gibi çeşitlilik gösterdiğini açıkça kanıtlar. Ancak Rab tüm bu ziyafet hakkında şunları beyan eder:
Kutsal Yazılar’ın tümü Tanrı esinlemesidir ve öğretmek, azarlamak, yola getirmek, doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır. Bunlar sayesinde Tanrı adamı her iyi iş için donatılmış olarak yetkin olur. (2Ti. 3:16-17)
Kutsal Kitap bir yiyecekse, ne tür bir yiyecektir?
Böylece anlıyoruz ki Kutsal Kitap’taki metinlerin tür, üslup, ton, insan yazarlığı, tarihsel bağlam, kompozisyon, düzenleme ve içeriğindeki tüm özgün nitelikleri açısından birbirinden fark oluşu bir tesadüf veya rahatsız edici bir durum değil, büyüme ve gelişme amacıyla Tanrı tarafından tasarlanmış derin ve ilahi bir kastın ürünüdür. Kutsal Yazıların tümü Tanrı tarafından esinlendiğine ve Mesih’in takipçisini her iyi iş için hazır hale getirmesi için yararlı olduğuna göre, bu yararlılık en ince ayrıntılara kadar uzanır. Yorumlama çalışması, bu gerçeğin doğal ve zorlanmamış şekilde kabul edilmesidir; ele alınan şeyin gerçeğin ta kendisi olan Tanrı Sözü olduğu bilgisine dayanan bir metnin dikkatlice değerlendirilmesidir.
Si̇stemati̇k ve Kutsal Kitap’a Dayalı Teoloji̇
Eğer Kutsal Yazılar bir restorandaki yemek ise, teoloji de menüdür; Kutsal Yazılar’ın içeriğini ve ilkelerini, okurun her yemeği tatmak zorunda kalmadan büyük resmi görmesine yardımcı olacak şekilde düzenler ve sunar. Bu menüler farklı şekillerde düzenlenebilir; ve değerleri ise her zaman yemekleri ne ölçüde hakkıyla ve doğru yansıttıklarına bakılarak belirlenir.
Sistematik teoloji konulara göre düzenlenmiş bir menüdür. Kutsal Yazılar’ın her köşesinden elde edilen içgörüleri ve çıkarımları bir araya getirerek, bunları Tanrı bilimi, insan bilimi, kurtuluş bilimi, Mesih bilimi, kilise bilimi gibi başlıklar altında sınıflandırır. Böyle bir menünün değeri, tüm imanlıların Tanrının sözü’nü okurken dayandıkları bir yorumlama çerçevesine sahip olmalarında yatar. Sistematik teoloji düzgünce iş gördüğünde bu çerçeveyi sistemleştirir ve yapısının Rab’bin açıkladıklarına sadık kalmasını sağlar.
Kutsal Kitap’a dayalı teoloji, aperatifler, ana yemek ve tatlılar şeklinde düzenlenmiş bir menüdür. Tanrı’nın Kutsal Kitap boyunca kendi kurtuluş öyküsünü nasıl geliştirdiğini izler. Antlaşmalar, kurbanlar, kutsamalar ve lanetler, vaat edilen kurtarıcılar, sürgünler ve anavatan gibi temaları işleyerek Rab’bin her yemeği Mesih’te her şeyi tamamlamak üzere uygun yere yerleştirdiğini vurgular. Bu menü, imanlının bir aperatifi ana yemekle karıştırmasını engellemesi açısından değerlidir; örneğin, Levililer’in sunağındaki koyun ile dünyanın günahlarını ortadan kaldıran Kuzu’nun birbirine karıştırılmasını önler. Ayrıca bu menü, okurun Tanrı’nın kitabının genel konusu ve akışı hakkındaki sezgi ve anlayışını arttırması açısından da değerlidir. Kutsal Kitap’a dayalı teoloji düzgün uygulandığında, Kutsal Yazılar’ın başlangıcı, ortası ve sonu olan bir anlatı olarak bütünlüğünü sergiler.
Teoloji Kutsal Kitap’tan çıkar ve RAB’bin iyi olduğunu tatmak ve görmek için bizi tazelenmiş bir sevinç ve açlıkla bizi Kutsal Kitap’a yeniden yöneltir.
Bu her iki menüyle ilgili gerçek, bunların bir yemeğe yönelik işaretler olduğudur. Teoloji Kutsal Kitap’tan çıkar ve RAB’bin iyi olduğunu tatmak ve görmek (Mezmur 34:8) için bizi tazelenmiş bir sevinç ve açlıkla bizi Kutsal Kitap’a yeniden yöneltir.
Tarihsel Teoloji̇
Tarihsel teoloji, bu restorana giren ilk kişiler olmadığımızın tevazuyla kabul edilmesidir. Tıpkı yabancı bir ülkeye gelen bir insanın yerli halkın yemek tariflerine ve yemeklerine karışmasının aptalca olacağı gibi, günümüzdeki bir imanlının da geçmişte yaşamış İsa’nın takipçilerinin söylediklerine ve yaptıklarına kulak asmadan Kutsal Yazılar’a yeni anlayışlar getirmesi düşüncesizce olur. Ne de olsa kilise, tarih boyunca Tanrı’nın sözüne aşina olan insan grubudur. Sadık imanlılar iki bin yıldır, iman öğretilerini başkalarına da öğretmeye yeterli olacak güvenilir kişilere emanet etmeye (2Ti. 2:2) gayret ederek kendilerini Kutsal Kitap’a adamışlardır. Bizler de Rab’bin gerçeğin direği ve dayanağı olan, diri Tanrı’nın topluluğunu (1Ti. 3:15) kurduğunu bilerek, bizden önce gelenlerle aynı yarışta koştuğumuzdan emin olduğumuza titizlikle özen gösterir, canlarımız için gemi demiri gibi sağlam ve güvenilir olan bu umudu paylaşırız (İbr. 6:19-20).
Okuma ve Dinlemenin Bazı Sonuçları
Bu gerçeklerin kişisel Kutsal Kitap okuma ve dua etme zamanlarımız açısından sonuçları nelerdir?
Bunlardan ilki tutumla ilgili. Bizler bu lokantaya giren ilk kişiler olmadığımız gibi, önümüze konan yemeği eleştirmeye gelen zengin ve seçkin yemek eleştirmenleri de değiliz. Aksine, Tanrı’nın restoranına, zehir dolu ve çürümüş bir dünyadan yeni kurtulmuş, gerçek yiyeceğe açlık ve susuzluk çeken hasta ve aç mahkûmlar olarak geliyoruz.
İnsan yalnız ekmekle yaşamaz, Tanrı’nın ağzından çıkan her sözle yaşar’ diye yazılmıştır. (Mat. 4:4)
Böylece çölde aç ve susuz kalan Rabbimiz de Kutsal Yazılar’ı sürekli ve eksiksiz alarak yaşamamız gerektiğini bize bildirmiştir. Sürekli, çünkü bedenin dinç kalması ve gelişmesi için gerekli olan yiyecek düzenli tüketilmeli ve sindirilmelidir. Eksiksiz, çünkü insanın Tanrı’nın ağzından çıkan her sözle yaşayacağını söyledi ve böylece bize yazılı vahyin tamamını reçete etti. Kutsal Kitap’ı okurken veya dinlerken amacımız sırf bilgi edinmek değildir. Aksine, Kralımız’ı, Krallığı’nı ve kendimizi gerçekte görmek için Söz’ün huzuruna gelir, dönüşmeyi derinden arzularız.
Dönüşüme yönelik bu tutumu benimserken, gerçek ruhsal ilerlemenin mutlaka iyi ile kötüyü ayırt etme konusunda sürekli bir uygulamayı ve sınanması mümkün konulardan biri olan kardeş sevgisinde artışı beraberinde getirdiğini de kabul etmiş oluruz: “Sütle beslenen herkes bebektir ve doğruluk sözünde deneyimsizdir. Katı yiyecek, yetişkinler içindir; onlar duyularını iyi ile kötüyü ayırt etmek üzere alıştırmayla eğitmiş kişilerdir.” (İbr. 5:13-14, ayrıca bkz. 1Ko. 3:1-3). Kutsal Yazılar’a yönelik böyle bir tutum bizi masamızda tutmaz, zihnimiz ve yüreğimiz şu sesle çınlayarak bizi kiliseye ve dünyaya yöneltir:
Benim yemeğim, beni gönderenin isteğini yerine getirmektir. (Yu. 4:34)
Kutsal Yazılar’ın her bölümü imanlıyı aynı yolla tanrısayarlığa doğru geliştirmeyecektir.
İkinci sonuç sabırla ilgilidir. Eğer Kutsal Kitap’taki çeşitlilik yiyeceklerin çeşitliliğine benziyorsa, önemli bir ilke ortaya çıkar: Kutsal Yazılar’ın her bölümü imanlıyı aynı yolla tanrısayarlığa doğru geliştirmeyecektir. Ispanak, sarımsak ve şalgam nasıl dile farklı tatlar ve duygular yüklüyorsa, Yaratılış 3:14-15 (Tanrı’nın yılanı lanetlemesi ve kadının soyunun onun başını ezeceğini vaat etmesi), Yasa’nın Tekrarı 20:10-18 (Amorlular ve Kenanlılara karşı savaş emirleri) ve Yakup 4:13-17 (yarın yapacaklarınla ilişkin bir azarlama) de imanlının damağına farklı tatlar ve dokular yükler. Kutsal Kitap okuru bu çeşitliliği kafa karıştırıcı değil, her esinlenmiş sayfada Tanrı’nın karakterinin dokusunu ve hatlarını keşfetmeye yönlendiren derin ve heyecan verici bir davet olduğunu görecektir.
Tek çeşit yemek yiyen ve bununla tüm mutfak dünyasına aşina olduğunu düşünen birinin kafasının karıştığını düşünürüz; sadece sevdiği yemekleri yiyen ve bundan dolayı hasta olmayacağını zanneden birinin ise tehlikeli bir yolda ilerlediğini düşünürüz. Aynı sağduyu gerçeklerini Kutsal Yazılar için de geçerli görmeliyiz. Beslenme düzenini belirleyen Tanrı’dır ve bu beslenme içine dalıp kaybolmayı, tadına vara vara sindirmeyi, çeşitli araçlarla yeniden keşfetmeyi ve tekrar tekrar yeniden tatmayı isteten her türlü ayrıntıyı, olayı ve tartışmayı içerir. Çiğnenmesi zor birçok bölüm olacaktır ve bazılarını yutmak dahi daha da zor olacaktır. Nitekim İsa bazı konularda bize, “Bundan sana ne? Sen ardımdan gel!” (Yu. 21:21-22) diyecektir. Bu elbette bir metni çalışmaktan vazgeçmek için geçerli bir mazeret değildir, ancak Tanrı’nın güneşin altındaki her konuda bize bir açıklama borçlu olmadığını kabul esastır. Ruhsal veya duygusal grip geçirdiğimiz dönemler de olacaktır; tabağımızdaki yemek bazen bize çok eskilerden hatırladığımız bir lezzetin silik bir tekrarından başka bir şey taşımıyor gibi gelecektir. Böyle zamanlarda yemek yemeye devam etmeli, damağımızı memnun etmese bile tükettiğimiz şeyin bedenimizi beslediğine güvenmeliyiz. Rab birçok öğün boyunca bize kendisini huzurunda bol sevinç (Mez. 16:11) ve gönlü kırıklara yakın olan, ruhu ezginleri kurtaran (Mez. 34:18-19) biri olarak tanıtacaktır.
Buradan elden ettiğimiz şu iki sonuç vardır: açlıktan ölmek üzere olan bir adamın tutumu ve sabır.
Rab birçok öğün boyunca bize kendisini huzurunda bol sevinç ve gönlü kırıklara yakın olan, ruhu ezginleri kurtaran biri olarak tanıtacaktır.
Vaaz Vermenin Sonuçları
Bu gerçeklerin vaaz kürsüsü açısından sonuçları nelerdir?
Birincisi yaklaşımla ilgilidir. Canın çeşitli gıdalarını içeren Söz’le yaşayan bir çoban, yüreğinin ve zihninin önünde daima yüksek görev bilincini taşıyacaktır. Kendisine Rab’bin restoranında bir garson gibi mutlu ve onurlu bir görev verilmiştir; Kutsal Yazılar’ın çeşitli yemeklerini sürünün önüne getirmek onun görevidir. “Öğretme yeteneği olmalı” (2Ti. 2:24) demek, Kral’ın genç evlatlarını zengin ve çeşitli bir yiyecek yelpazesinin önüne çekerek, başka türlü fark edemeyecekleri şeyleri tatmalarını ve görmelerini sağlamak demektir. Mesih’in duasında yer verdiği “Onları gerçekle kutsal kıl. Senin sözün gerçektir” (Yu. 17:17) sözü, vaizin kulaklarında sürekli çınlar. Önündeki metnin ayrıntılarını dikkatlice inceler, onları bilgece ve sevgiyle sunarak koyunlarının yavaş yavaş Tanrı’nın söylediklerini anlamaya ve buna açlık duymaya başlayacaklarını bilir.
Bu sorumluluk, yalnızca çeşitli doktrinlerin sunulmasını değil, aynı zamanda bu doktrinlerin kaynağı olan belirli metinlerin açıklanmasını da gerektirir. Kutsal Yazılar’ın mantıksal sonuçları, belirli metinlere dayanmadan sürekli olarak vaaz edildiğinde, cemaat üyeleri giderek iman doktrinlerinin hayatlarına ancak bulanık bir şekilde uygulanabileceği ve Kutsal Kitap’ın somut ayrıntılarının fazla bir şey sunmadığı gibi cesaret kırıcı bir izlenim edinirler. Bu köprüden alışkanlıkla geçilmediğinde, sonuç Hristiyan inancı hakkında geniş bir bilgiye sahip olan ancak Kutsal Yazılar’ın çeşitliliğini ve güzelliğini yabancı bulan yetersiz beslenmiş bir cemaattir.
Dolayısıyla yaklaşım olmalıdır –ancak bu, bir vaizin mutlaka bir bölümün her ayrıntısını ortaya koyması ve yalnızca tek bir metne bağlı kalması gerektiği anlamına gelmez. Tam aksine, “Göklerin Egemenliği için eğitilmiş her din bilgini, hazinesinden hem yeni hem eski değerler çıkaran bir mal sahibine benzer” (Mat. 13:52). Bu basitçe şu demektir: Vaizin metinler arasında çizeceği bağlantılar, Kutsal Yazılar’ın kendisinin çizdiği çizgiler olacak ve bu bağlantıları somut örneklerle temellendirerek sürüsünü, genel gerçeklerin doğduğu sıcak ana yurduyla tanıştıracaktır.
Ayrıntılara inen vaaz tarzı, Tanrı’nın tüm tasarısını tek bir vaazda açıklayamaz.
İkinci sonuç porsiyon büyüklükleriyle ilgilidir. Ayrıntılara inen bu vaaz tarzı, Tanrı’nın tüm tasarısını tek bir vaazda açıklayamaz. Nasıl ki bir insanın yemesi gereken her şey tek bir öğünde tüketilemezse, aynı durum Kutsal Yazılar için de geçerlidir. Yiyecek ve Kutsal Kitap arasındaki bu benzetme, vaazın dua ile cemaatinin önüne birkaç iyi gıda –bir dilim köfte, birkaç mantar ve bir avuç taze fasulye– koymasına olanak tanır. Gelecek hafta başka bir şey sunacaktır. Umulur ki, Tanrı’nın halkı Söz’ün iyiliğini görmeye ve tatmaya başladıkça, Pazar sabahlarındaki yemekler yeterli gelmeyecek; hakikat ve doğruluk açlığı, mevcut öğrencilik yollarını genişletecek ve canlandıracak; yaşayan Söz yüreklerine işleyecek ve kendilerini “elçilerin öğretisine, paydaşlığa, ekmek bölmeye ve duaya” (Elç. 2:42) adayacaklardır.
Porsiyon büyüklüğü meselesi Müjde’nin sunuluşu için de geçerlidir. Günümüzde her vaazın Müjde’ye dönmesi ve her mesajın Mesih’i işaret etmesi gerektiği ilkesine giderek daha fazla atıf yapılmaktadır. Bu ilke açıkça sağlamdır –çünkü Müjde tüm Kutsal Kitap’ta mevcuttur ve her şey Mesih’e işaret eder. Ancak, modern zamanlardaki uygulama sıklıkla Tanrı’nın kendi kitabını yazmayı seçtiği yöntemi farkında olmadan baltalamıştır. Kutsal Kitap başlangıç yemeklerini ana yemekten önce bir sebeple koyar ve bu nedenle vaiz, Eski Antlaşma’daki Mesih gölgelerini aceleyle geçerek bunların gerçekleşmesine ulaşmaya çalışmamalıdır, yoksa oraya varmanın verdiği tatmin duygusunu kaybetme riskiyle karşı karşıya kalır. İsa’ya hakiki ve üstün Musa olarak tamamen âşık olmadan önce Musa ile tanışmalıyız. Mesih’i Davut’un kökü ve soyu olarak en derinden sevinmeden önce Davut’u tanımalıyız. Diğer bir deyişle, boğa ve keçi kanlarının aslında günahkâr İsrail’in suçlarını ortadan kaldırmadığını görerek, boğalarla tekelerin kanı günahları ortadan kaldırmasının imkânsız olduğunu anlarız (İbr 10:4). Vaiz cemaatini, Tanrı’nın yazdığı şekilde kurtuluş öyküsündeki özlem ve beklentinin çarpıcı notlarına alıştırdıkça, halkın arzuları ve sezgileri doğal olarak Tanrı’yı kutsal ve Mesih’i her şeyde her şey olarak görmeye yönelecektir.
Elbette Müjde’nin vaaz edilmesi gerektiği ve Mesih’in kilisede açıkça ikrar edilmesi gerektiği reddedilmez. Bunu yapmak için bolca fırsat olacaktır –çünkü Kutsal Kitap, İsa Mesih’in yüzünde parlayan Tanrı’nın yüceliğinin bilgisinin ışığıyla (2Ko. 4:6) dopdoludur. İncelenen metnin doğrudan Müjde’nin sonuç notlarını sunmadığı haftalarda bile, kurtuluşun özünü ve umudunu ilan eder.
İncelenen metnin doğrudan Müjde’nin sonuç notlarını sunmadığı haftalarda bile, kurtuluşun özünü ve umudunu ilan eder.
Vaiz, Tanrı’ya “Kendini Tanrı’ya makbul, gerçeğin bildirisini doğru kullanan, alnı ak bir işçi olarak” (2Ti. 2:15) sunmaya çağrılmışken, bizler de “onun ağzından öğüt” aramaya çağrılıyoruz. “Çünkü o Her Şeye Egemen RAB’bin ulağıdır” (Mal. 2:7). Pastörlerimiz ve öğretmenlerimiz, Tanrı’nın çeşit çeşit lütfunun kâhyalarıdır, “Tanrı’nın sözlerini iletir” (1Pe. 4:10-11) ve “daha titiz bir yargılamadan” geçecekler (Yak. 3:1). Onlara olan sevgimiz, desteğimiz ve itaatimizle (1. Pe. 5:5), yüce çağrılarını yerine getirmekte özgür kalırlar ve utanmadan şöyle ilahi söylerler:
Büyük toplantıda müjdelerim senin zaferini,
Sözümü esirgemem,
Ya RAB, bildiğin gibi!
Zaferini içimde gizlemem,
Bağlılığını ve kurtarışını duyururum,
Sevgini, sadakatini saklamam büyük topluluktan. (Mez. 40:9-10)
İki sonuç: belirtilen mesajın yaklaşımı ve porsiyon büyüklükleri.
Son Öğüt
Kutsal Kitap, teorik olarak ihtiyacımız olan her şeyi içeren ama tatsız tuzsuz, her bölümü birbirine benzeyen vitamin dolu bir lapa değildir. Bazı bölümleri acı (Eyü. 10:1-3; Mat. 2:18), bazıları tatlı (Mez. 63:3; Mat. 2:10), bazıları da tuzludur (Hak. 3:31; Yu. 2:15-17); hepsi birlikte gerçek yaşam için sağlıklı bir diyet oluşturur.
Sonsuz yaşam … seni … tanımalarıdır. (Yu. 17:3)
Kutsal Kitap süt ve baldır. Kutsal Yazılar kurtarılmış ve bağışlanmış bir halk için kesilen, ekmek ve şarapla servis edilen kızarmış kuzu etiyle taçlanan görkemli bir ziyafettir.
Kutsal Yazılar kurtarılmış ve bağışlanmış bir halk için kesilen, ekmek ve şarapla servis edilen kızarmış kuzu etiyle taçlanan görkemli bir ziyafettir.
Kilise adı verilen bu savaş dönemi restoranı, gelmiş geçmiş en büyük Şef, yaşamış, ölmüş ve tekrar yaşamış Olan tarafından inşa edilmiştir ve işletilmektedir. Şef, tanrısal yaşamın tadını ve dokusunu keşfetmemiz için garsonlar (elçiler, peygamberler, müjdeciler, önderler ve öğretmenler) atamıştır.
“Öyle ki, kutsallar hizmet görevini yapmak ve Mesih’in bedenini geliştirmek üzere donatılsın.” (Ef. 4:12)
Bazı yiyecekler kemiklerimizi (Eyü. 13:15), bazıları gözlerimizi (Rom. 12:1-5; Ef. 1:18-21), bazıları kaslarımızı güçlendirir (Luk. 9:51-53); bazı yemekler ayartmayla karşılaştığımızda hızla kaçmamızı sağlar (Yar. 39:8-15; Özd. 6:10-11), bazıları ise bedenimizdeki her lif kaçmak istediğinde Babamız’ı sabırla beklememiz için bize dayanma gücü verir (Hab. 2:1-2; Mez. 27:14). Kutsal Yazılar’ın her bölümünün aynı olmaması ne büyük bir sevinç!
Yemeğe devam edelim. Önümüze serilen bu ziyafet, sona kadar sebat edebilmemiz içindir.