“Şimdi tükeniyorum, Acı günler beni ele geçirdi. Geceleri kemiklerim sızlıyor, Beni kemiren acılar hiç durmuyor.” Eyüp 30:16-17
Bu ayetleri okuduğumuzda Eyüp’ün ne kadar derin acılar içinde olduğunu anlayabiliyoruz. Tüm çocuklarını, malını mülkünü kaybetmiş ve korkunç bir hastalığa yakalanmış biri olarak acıları derindi. Ölümü özleyecek kadar tükenişe götüren büyüklükteydi.
Bizler de bu dünyadaki yolculuğumuza devam ederken çeşitli sıkıntı ve denemelerden geçiyoruz. Bazen acılar yüreğimizi o kadar acıtıyor ki, yüreğimizin sesini duyamayacak kadar sağırlaşıyoruz. Kaldığımız yerden devam edemeyecek kadar güçsüz, doğruyu ve gerçek olanı ayırt edemeyecek kadar karmaşık duygu ve düşüncelere sahip olabiliyoruz. Öyle ki, yaşadığımız sıkıntılar Eyüp’te olduğu gibi bizi tükenişin eşiğine kadar sürükleyebiliyor.
Bazense acılar, üstünde durmadan devam ettiğimiz, hiç zaman kaybetmeden yaşamın gerisine attığımız, öylece içinden geçip gittiğimiz boyutta olabiliyor. Sonuçta yaşadığımız acılar her ne büyüklükte olursa olsun, yüreğimiz her zaman teselliye ihtiyaç duyuyor. Yaşanılan sıkıntıların ya da acılığın büyüklüğü önemli değil. Bu dünya günahla yoğrulduğu sürece yeniden ve yeniden teselli edilmeye ihtiyaç duyacağız.
Peki, yüreğimizin ihtiyaç duyduğu bu teselli nasıl ve nereden gelir?
“Zaman her şeyin ilacıdır! Sabırlı ol yakında acın diner.” Teselli etmek için sıklıkla söylenen bu sözler ne kadar doğrudur? Kimi zaman bu sözcükler bir söylemden öteye geçer ve inanışa dönüşür. Kişi kendini tüm acılığıyla birlikte zamanın ellerine bırakır. Zaman, gerçekten de her şeyin ilacı mıdır? Zaman, yüreğimizdeki yaranın kabuklanmasına ve sonra iyileşmesine etken olan bir merhem midir? Bizi her türlü güçsüzlüğümüzde yenileyip ayağa kaldıran, tekrar eski gönencimize kavuşturan bir güç müdür? Yoksa yaşanmışlık katmanlarını acılarımızın üstüne örterek görmemizi engelleyen ve bu şekil de bize acılığımızı unutturmaya çalışan bir illüzyonist midir? Zaman göreceli bir kavram olsa da bu soruların yanıtı göreceli değildir. Zaman tek başına acılı yüreğe teselli değildir…
Teselli bekleyen bir yürek kanayan bir yaradır… Susuz kalmış bir toprak, dalgalanan bir denizdir. Ürkekliği ve hırçınlığı aynı anda yaşamaktır. Yaşananlarda anlam aramaktır. Umudu beklemektir. Çıkış yolunu aramak için koşturmak, uzanan eli tutmak için beklemektir. Bazen düş kırıklığı, bazen ise isyandır. Anlaşılmayı istemektir.
Böylesine derin ihtiyaç içinde olan bir yüreğin insani değerlerle de teselli edilemeyeceği kesindir. Para, eğlence, kendini meşgul etme, yeni uğraşlar ve alışkanlıklar, aldatıcı ilişkiler, teselliyi geciktirmekten öte yüreğin ihtiyaçlarını daha derinleştirmekten başka bir işe yaramaz.
Peki, yüreğimizin ihtiyaç duyduğu bu teselli nasıl ve nereden gelir?
Bu sorunun tek bir yanıtı vardır: TANRI’dan.
Davut, Mezmur 139: 13 ve 15. ayetlerde “İç varlığımı sen yarattın, annemin rahminde beni sen ördün… Gizli yerde yaratıldığımda, yerin derinliklerinde örüldüğümde, bedenim senden gizli değildi.” diye Tanrı’ya seslenmektedir. Bizi ve yüreğimizi kendi ellerinde yaratan, iç varlığımızı bilen Tanrı’dan başka bizi teselli edecek biri var mıdır?
Yaratıcımız olarak O en derin ihtiyaçlarımızı bilir, yüreğimizin kırıklıklarını, yaralarını, nasırlarını görür. Aynı zamanda Oğlu İsa Mesih aracılığıyla acılığımızı en iyi O anlar. Çünkü kendisi de bizim gibi acıyla dolu denenmelerden geçmiştir. İbraniler 2:18’de yazdığı gibi, kendisi de denenip acı çektiği için denenenlere yardım edebilir. Bu nedenle O’nun lütuf tahtına cesaretle yaklaşabiliriz. Teselli bekleyen yüreğin ihtiyaçlarından biri anlaşılmaktır. O’nun huzuruna her girdiğimizde bizi ve ihtiyaçlarımızı anlayacağını ve O’ndan merhamet görüp lütuf bulacağımızı biliriz.
“Sevgin ne değerli, ey Tanrı!
Kanatlarının gölgesine sığınır insanoğlu.” (Mez.36:7)
Yaşamımızdaki hiçbir şey Tanrı’nın sevgisinden değerli değildir. O’nun sevgisi sonsuz, egemen ve değişmezdir. John Brine Tanrı’nın sevgisi hakkında şunları yazmıştır:
Tanrı sevgisinin sınırsızlığını hiçbir dil tam olarak ifade edemez, hiçbir zihin kavrayamaz: “Kavrayışı aşar” (Ef. 3:19). Sınırlı bir zihnin Tanrı sevgisi hakkında ki en uç düşünceleri bile Tanrı sevgisinin gerçek doğasına erişemez. Tanrı’nın iyiliği, oluşturabileceğimiz en yüksek kavramların o kadar ötesindedir ki gökyüzü bile yeryüzünden bu kadar uzak değildir. İyiliğinin derinlikleri, karşısında duran bütün dağların yüksekliğini aşan bir okyanus gibidir. İlgi duyan herkes için, gerekli her iyiliğin aktığı bir çeşmedir.1
Bize olan derin sevgisini, çarmıh üzerinde bizim için kendini feda edişiyle göstermiştir. Hiç günahı ve suçu yokken, biz günahın her türlü etkisinden, gücünden ve sonuçlarından özgür olalım diye çarmıh üzerinde ölümü kabullenmiştir. Bu nedenle O’nun çarmıhının gölgesine sığınabilir ve O’nun tahtından yaşamlarımıza akan sevgisiyle teselli bulabiliriz. Mesih’in sevgisi yaralı yüreklerimizi iyileştirir, acılığımızı eritir. İç dünyamızdaki fırtınaları dindirir. İhtiyacımız olan en iyi ilaç, en iyi merhemdir. O’nun sevgisiyle teselli edilirken yenileniriz, güçleniriz.
“RAB’bin sevgisi hiç tükenmez,
Merhameti asla son bulmaz;
Her sabah tazelenir onlar,
Sadakatin büyüktür.
‘Benim payıma düşen RAB’dir’ diyor canım,
Bu yüzden O’na umut bağlıyorum. “ (Ağı. 3:22-24)
Tanrı’nın sevgisi sonsuz merhametiyle ve sadakatiyle yaşamlarımızı doldurmak için her an hazır bekler. Teselli bekleyen yüreklerimiz O’nun merhametiyle yüz yüze geldiğinde yüklerinden arınmaya başlar. Tanrımız bizim hak ettiğimiz acıyı bizim yerimize taşıyacak kadar merhametlidir. Biz özgür olalım diye günahın boyunduruğu altına girecek kadar da sadakatle doludur. Bizi hiçbir zaman yalnız bırakmayan, düştüğümüzde kaldıran, yorulduğumuzda taşıyan Rab, acılar içinde kaybolmamıza izin vermez. O’nun sözleri yaşantımızda umuttur. Umutsa, teselli bekleyen yüreklerde karanlığın sonunda ışığın olduğunu bilen inançtır. Zafere ulaştıran yoldur.
Karanlık yollarda ışığı bulma umuduyla yürürken her zaman Tanrı’ya güvenebiliriz. Mezmur yazarının dediği gibi, “Karanlık ölüm vadisinden geçsek bile korkmayız, çünkü Tanrımız bizimledir ve O’nun değneği güven verir bize.”
Tanrı’nın yardımı ne erken gelir ne de gecikir.
Karanlıktayken güvenene ne mutlu!
Güveninin boşa çıkmayacağını bilene ne mutlu!
Rab teselli bekleyen ezik yürekler için sığınak, sıkıntılı günlerde bir kaledir (Mez.9:9). Hayat ne kadar fırtınalarla dolu olsa da sığınacak bir kalemiz vardır, korkmayız. Orada dinlenip derin derin soluklanabiliriz. Kötülüğün o kaleye asla giremeyeceğini biliriz. Orada sadece huzur ve esenlik egemendir. Karmaşanın ortasında bile sakinlik içinde durabilir ve O’nun sevgisinden ve lütfundan doyasıya tadabiliriz.
Rab, huzurunda geçirilen bir saat
Bizi değiştirmek için ne kadar da yararlıdır.
Göğsümüzdeki ağır yükleri kaldırırsın.
Susuzluktan kavrulan yerleri gürül gürül akan sularınla tazelersin.
Diz çöktüğümüzde, çevremizdeki her şey küçülür gibidir.
Ayağa kalktığımızda uzak ve yakınımızdaki her şey güneş ışığıyla aydınlanır;
Diz çöktüğümüzde ne kadar da zayıfızdır;
Ayağa kalktığımızda ise güçle dolarız!
Neden daima güçlü kalmaz,
Kendimize ve başkalarına bu kötülüğü yaparız?
Bazen kaygıları taşıyamayacak hale geliriz,
Neden güçsüz, yüreksiz, kaygılı ya da sıkıntılı olmak yerine,
Sana dua ederek sevinç, güç ve cesaret bulmayalım?2
R.C. Trench’in yukarıdaki alıntıda da belirttiği gibi, Rab’bin huzurunda dua ederek durmak, tüm yüklerimizi O’na bırakmak, sabırla Tanrı’nın hayatımızda ve iç varlığımızda çalışmasını beklemek, bizi teselli edilmenin yollarında tutacaktır. Zaman, yukarıda da belirtildiği gibi, tek başına teselli kaynağı değildir, Rab’den teselli alabilmemiz için ihtiyacımız olan bir süreçtir. Teselli edilmek anlık bir olay değildir. Bu nedenle sabırla beklemek ve adım adım ilerlemek önemlidir.
Bizler Rab tarafından teselli edilirken, aynı zamanda bizler gibi sıkıntıda olanları derinden anlayabilir, Tanrı’dan aldığımız teselliyle onları teselli edebiliriz. “Her türlü tesellinin kaynağı olan Tanrı’ya, merhametli Baba’ya, Rabbimiz İsa Mesih’in Tanrısı ve Babası’na övgüler olsun! Kendisinden aldığımız teselliyle her türlü sıkıntıda olanları teselli edebilmemiz için bizi bütün sıkıntılarımızda teselli ediyor.” (2Ko. 1:3-4) Tanrı’nın yolları her zaman harikadır ve kendi iyiliğini, sevgisini ve teselli gücünü göstermek için bizi birbirimiz için kullanır. Bizi bir taraftan iyileştirirken diğer taraftan kardeşimize bereket kılmak için eğitir, kendi yollarını öğretir. Kilisemizde, iş yerimizde arkadaşımızın, kardeşimizin teselli bekleyen yüreğine karşı, teselli bulanlar olarak duyarsız kalamayız. Onları anladığımızı dile getirmeli ve duayla destek olmalıyız. Rab’den gelen hikmetle elimizden gelen desteği onlara sunmalıyız. Rab’bin bizim hayatımızda nasıl etkin olduğunu, bize nasıl teselli verdiğini paylaşmak bile onların Rab’bin önünde büyük bir gayretle durmalarına teşvik olabilir. Rab’bin bedeni olarak sıkıntılarımızda da sevinçlerimizde de birbirimize ortak olmalıyız.