Ana içeriğe atla

Sitemiz işleyişi için sadece bu siteye ait çerez kullanmaktadır. Üçüncü parti çerez kesinlikle kullanılmamaktadır.
Daha bilgi edinin.

Kaynak

Kilisede Önder Seçimi Nasıl Yapılmalı?

Michael J. Svigel’ın “Can an Ecclesiology be Biblical and Not Apostolic?” Makalesinin Değerlendirilmesi

Yayın Tarihi: 01.11.2019

Michael J. Sviegel’ın “Can Ecclesiology be Biblical and Not Apostolic?” (“Eklesiyoloji Elçiler Yerine Kutsal Kitap’a Dayalı Oluşturulabilir mi?”), Bibliotheca Sacra 176, Ocak-Mart 2019, s. 62-80’de yayımlanmıştır.

Svigel, Dallas Teoloji okulunun teolojik çalışmalar bölümünün başkanıdır. Burada ele alacağımız konu, kendi makalesinde öne sürdüğü, kiliselerin önderlik yapısı ve önderliğin devredilişiyle ilgili oldukça düşündürücü savlardır.

Svigel, 1. ve 2. yüzyıl geleneğinin kilise önderliği yapısı ve devredilişi hakkında Kutsal Yazılarla uyumlu kısımlarının bu konudaki tartışmalara dahil edilmesi gerektiğini iddia eder. Diğer deyişle, Kutsal Yazıların tümüyle açık olmadığı ama Yeni Antlaşma’da uygulandığını gördüğümüz meseleleri “yansıttığı” noktada ilgili tarihsel veri dikkate alınmalıdır. Teolojik yöntemde geleneğin rolü süregelen bir tartışmadır. John Wesley doktrin geliştirmede dikkate alınması gereken alanların Kutsal Yazı, gelenek, mantık ve Hristiyanlık deneyimi olduğunu öğretmiştir. Doğru yorumlandığı takdirde Wesley’in dörtgeni teolojik yöntemdeki “oyuncular”ın uyumlu şekilde sıralanmasını sağlar. Anahtar husus oyuncuların vazifesidir. Yöntemde yetki, nihai ve temel kaynak Kutsal Yazılar olmalıdır; yardım etme ve yorumlama rolüne sahip olan gelenektir, “gösterme” rolüne sahip olan da tecrübe. Mantık, üç oyuncunun da “çok iyi işlev görmesini” sağlar.

Svigel’in teolojik yöntemi Kutsal Yazılar’ı gelenekle yarıştırmak değildir. “Tarihi bağlamında ele alındığında, Kutsal Yazılar’ın elçisel kilise düzenine nazaran yeterli ve açık (ya da en azından yeteri kadar açık) olduğunu” öne sürer (s. 63). Aynı zamanda tarihi bağlamını anlamak titiz bir yorumlama gerektirir. Tarih bu noktada ilginç bir değerlendirmeden geçer; “metnin” tarihi değil, “metnin uygulanış biçiminin tarihi” söz konusudur. 

MS 95, 1. Klemes’in (Roma episkoposu Klemes’in Korint’e yazdığı mektup) yazılış tarihi olarak genel kabul görür. MS 95 elçisel çağın tam sonuna denk gelir, bundan dolayı bu kişinin elçisel kiliselerin nasıl yönetildiğini bildiği varsayılır. Klemes, elçilerin önderlik seçimine özen gösterdiklerini fark ettiğini (“gözetmenlik görevi üzerine çekişmeler olacak”) ve bu yüzden “önderler atadıklarını” ve “onlara kalıcı bir konum verdiklerini”, böylece kendileri öldüklerinde “kabul görmüş olan diğerlerinin hizmeti devralabileceklerini” doğrular (1. Klemes 44:1-2). Yine metinden anlaşılan bazı anahtar noktalar şunlardır: Elçiler hem belirlenen gözetmenleri ve diyakonları hem “diğerlerini” onaylıyorlardı, yani hem önderleri hem o önderlerden sonra yerlerine geçecek olanları seçiyorlardı. 1. Klemes 44:3-5’te, ilave ama önemli bir satır yer almaktadır: Kilisede, gözetmenlerin ve diyakonların yerine geçen önderlerin bir dönem boyunca örnek karakter ve gayretle hizmet etmelerinin açıkça görülmesinin yanı sıra “kilisenin rızası”.  

Svigel, önderlerin ölümlerinin ardından yerlerine geçecek önderlerin seçiminin, bir anlamda elçisel ardıllık gibi, zaten onaylanmış ve kabul görmüş kişilere düştüğüne dikkate çeker. Topluluk seçim yapmaz, önderler tarafından yapılan seçimle “aynı fikirde” olur. Topluluk aynı fikirde değilse, önder kilise önderi olarak atanmaz. Önderler ve topluluk tarafından onaylanan bir kilise önderinin gözle görülür bariz bir günahı olduğu anlaşılması (1Ti. 5:19-22’de ele alınan türden) azledilmesine neden olabilir. 

Sevgili çocuğum, sana gece gündüz Tanrı’nın sözünü bildireni anımsa ve Rab’bi onurlandırdığın gibi onu da onurlandır.

 Svigel sözlerine, Yeni Antlaşma’nın, kilisede önderle birlikte “tek öndere” olası itimatı nasıl verdiğini göstererek devam eder. Titus 1:5’te yazılanın tersine (“sana buyurduğum gibi her kentte ihtiyarlar ataman için...”), Svigel Vahiy 2. ve 3. bölümleri temel alır. O bölümlerde her yedi kilisenin meleği bir mesaj alır. Svigel, her biri ikinci tekil şahısla hitap eden bu kısımlardaki dilbilgisi dikkate alındığında, kiliseye topluluk olarak hitap etmekten ziyade “melek”e hitap edildiğinin daha mantıklı geldiğini savunur. Buna göre “melek” kilise önderi olmalıdır. Ancak “melek”le ilgili başka yorumlar da söz konusu olabilir; kimileri gerçek bir melekten söz edildiğine inanır veya kiliseye mektubu ileten bir temsilci de olabilir. Diğer deyişle, Svigel’in çıkarımı da olasıdır, hatta muhtemeldir. Ancak “tek önder” görüşüne dayanak olarak bundan daha sağlam gerekçeye ihtiyaç vardır. Svigel’in argümanı net olmayan ayetlere dayanmaktadır. Bu ayetler çeşitli şekillerde yorumlanabilir ve önderliğin tarifini değil, basit bir tanımlama içerir.

Didake, MS 50 ile 70 yılları arasında yazılmış1 ve yeni kilise önderlerine kılavuz olarak kullanılmıştır. Didake, ana kiliseden onaylanma ihtiyacı duymadan kendi önderlerini atayabilen ve eğitebilen yerel kiliseleri onaylar. Diğer yandan “tek önder” sistemi olasılığını da destekliyor görünür: “Sevgili çocuğum, sana gece gündüz Tanrı’nın sözünü bildireni anımsa ve Rab’bi onurlandırdığın gibi onu da onurlandır” (Didake 4:1). Bu anlayışın 1. Timoteos 5:17 vd ile nasıl benzer fikirde olduğuna dikkatinizi çekerim, ancak “iyi öğreten ihtiyar”ın tekil olduğuna dair hiçbir vurgu görülmez. Svigel Didake’yle ilgili şöyle bir sonuca ulaşır: “Mesih’in baş olduğu önderlik … yıllık planı hazırlamaktan, kilise toplantılarına başkanlık etmekten ve toplulukta önderliğin görünür devamlılığını sürdürmekten başlıca sorumlu ‘baş’ ihtiyarın önderliği altında organize olmuş her yerel kilisede birden fazla ihtiyar bulunmaktadır.” (75). Şahsen bu kanıtın tam da bu sonuca ulaştığını ama tanımlayıcı olmadığını söylerdim. Diyakonlar da bu karma grubun bir parçasıydı; zaten elçilerin oluşturduğu bir düzen ise öyle olması beklenir. Svigel İgnatius’tan (MS 110) ve yazılarından esinlenerek “episkopos”un “presbuteroi” arasında “baş” önder olduğunu açıklar (Yeni Antlaşma’da bu kelimeler birbirleri yerine kullanılır). İkisi arasındaki yetki ilişkisini şöyle örneklendirebiliriz: Episkoposun presbuteroi üzerinde yetkisi yoktur (yetkiyi paylaşırlar), presbuteroiden de episkoposa itaat etmesi gerekli değildir ama topluluktan presbuteroiye itaat etmesi gereklidir. Burada önemli bir nokta var: Tüm bunlara göre “baş önder” “tüm yetkiyi kendisinde barındıran kişi” değildir; önderliğin ve böylece kilisenin düzeninin sağlandığından emin olan kişidir! “Baş önder”in bu pozisyonu Kutsal Yazılar’da direkt olarak öğretilmemesine rağmen (bu iki kelimenin birbirleri yerine kullanması ve tek kilise önderine dair başka bir açık kanıt bulunmadığı söz konusuyken), bir kişinin kilisenin tüm süreçlerini “organize eden baş hizmetkâr” olması düşüncesi İsa’nın hizmetkârlık modeline (Mar. 10:35-45) uymaktadır. Aynı zamanda bilgelik edebiyatında organizasyonla alakalı önemli bir nakaratla da uyumludur. Kişi, Yeni Antlaşma’nın yüzde yüz açık ve anlaşılır olmadığı noktada, kilise organizasyonu gibi bir meselenin kişi Kutsal Kitap’ın kesin emirlerine karşı gelmediği müddetçe bir nebze özgür bırakılan meselelerden olup olmadığı sorgulanmalıdır.

Sonuç olarak, tarihi bağlamının yanı sıra Yeni Antlaşma, birden fazla ihtiyar ve diyakon barındıran, muhtemelen bir grupla beraber yetkiyi paylaşan ve (belki de, zorunlu olmayarak) öğretme eyleminin çoğunu üstlenen bir “baş” ihtiyarın (1Ti. 5:17) mevcut olduğu, tüm bunların topluluk tarafından “onaylandığı” (seçilmediği) “sabit ancak esnek” bir kilise yönetimi modelini desteklemektedir. Dolayısıyla önderlik görevini devralacak kişileri seçmenin en iyi yolu topluluğun rızasıyla önderler tarafından seçilmeleridir. 

  • 1Svigel gibiler arasında kesin tarih tartışılır, birçokları da Didake’nin ikinci yüzyılın başlarında yazıldığını söyler. Kaynak için Svigel’in “Didache as a Practical Enchiridion for Early Church Plants”, Bibliotheca Sacra 174 (2017), s. 77-94 makalesine bakınız.
  • Telif Hakları © 2019
  • Ken Wiest
  • Tüm Hakları saklıdır. İzin ile kullanıldı.
İlk yayınlama: e-manet Sayı 56 (Ekim - Aralık 2019), s. 23–25.