Türkiye depremlere maruz kalan bir ülkedir. Kasım 2020’de İzmir 6,6 güçte bir deprem yaşadı ve binalar yıkıldı.1 Buradaki binalar genel olarak betonarme olduklarından dolayı depreme pek dayanıklı olmazlar. Japonya’da da çok sık deprem olur ama oradaki binalar yıkılmaz, çünkü Japon mühendisler binalarını depreme dayanıklı olmak üzere tasarlarlar.2
Her bireyin teolojisi de bir binaya benzer. Binanın nasıl inşa edildiği önemlidir, fikirsel temeller sarsılınca teoloji yıkılabilir. Belli bir mezhepsel anlayışa veya sistematik akıma bağlı olan teolojiler çoğunlukla esnek olmaz. Kutsal Kitap’ta bu teolojilere aykırı fikirler ortaya çıkarsa, yanlılarının ya binası yıkılır ve imandan ayrılırlar ya da daha sabit fikirli hale gelip Kutsal Kitap’ın net öğretilerini gözardı ederler veya –daha da kötüsü– yalanlarlar.
Kutsal Kitap’a dayalı teolojik sistem betonarme bir bina değil, boşluğun üzerine asılmış bir ağ gibidir.
Kendi hayatımda da bunu yaşadım. İlahiyat fakültesine başladığımda belirli bir teolojik akıma mensuptum. Bir gün bir dostum beni bir seminere davet etti; konuşmacı Kutsal Kitap’ı benim akımıma aykırı yorumluyordu. Yorumunun ilginç tarafı, benim akımımın sorunlarına Kutsal Kitap’ın açık anlamına uyan makul çözümler sunmasıydı. Benim sistemimin bakış açısı diğer sistemin bakış açısına zıttı ama ikisinde de gerçek bulunuyordu. Nasıl olabilirdi bu? Tereddütte düştüm: Benim anlayışım yanlış mıydı? Nasıl olur da benim güzel sistemim Kutsal Kitap’a aykırı olurdu?
Profesörlerimden biri sağ olsun, beraber bu konuyu konuştuk ve iki akımı da araştırdık. Eninde sonunda bir şeyin farkına vardım: Kutsal Kitap anlayışımın derinleşmesiyle teolojik bir deprem yaşamıştım. Teolojim betonarme bir bina gibi çatlaklar göstermeye başlamıştı, çünkü ben Tanrı ve Kutsal Kitap anlayışımı kendi teolojik sistemime bağlamıştım. Rab bana teolojiye bakmak için yeni bir anlayış vermişti.
Kutsal Kitap’a dayalı teolojik sistem betonarme bir bina değil, boşluğun üzerine asılmış bir ağ gibidir. Ağı sağlam kılan şey, her bir ipin gerilime sahip olmasıdır. Kutsal Kitap’taki birçok konu da birbirine zıt görünen ifadeler olarak sunulur. Örneğin, Tanrı’nın mutlak yetkisi ile insanın özgür iradesi veya Tanrı’nın merhameti ile adaleti. Bunların arasındaki gerilim insanı gerçeğe bağlar. Ama biz insanlar daha çok ipin bir ucuna konup karşıdakilere saldırıda bulunmaktan hoşlanıyoruz ki bu da Mesih’in bedeninde ayrımcılığa ve uygunsuz bölünmelere yol açıyor. Oysa Tanrı bizi iman aracılığıyla bu ağın üzerinde yaşamaya çağırıyor. Çünkü Kutsal Kitap hakkında derinleşen anlayışımızla teolojimiz esnek yapıya sahip olabildiğinden dolayı, teolojik depremler geçirsek bile, ağın esnekliği ve konular arasındaki gerilim bizi düşmekten korur, teolojimizin yıkılmasını önler.
Peki, teolojik sistemlerimiz yapılandırılırken tutumumuz nasıl olmalı? Teoloji çoğunlukla iki mantıksal yöntem kullanılarak geliştirilir: ilki tümevarım, ikincisi tümdengelimdir.
Tanımlar
Tümevarım (endüksiyon) ile tümdengelim (dedüksiyon) terimlerini açıklayalım. Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlük tümevarımı şöyle tanımlar:
Teklik olandan, özel olandan genel olana giden, tek tek olgulardan genel önermelere varan yöntem.3
Tümdengelim ise şöyle tanımlanır:
Tümel bir önermeden tikel bir önermeye, yasalardan olaylara, etkenden etkiye geçme yolu.4
Tümdengelimde bulunabilmek için nesneyi içeren konuya hakim olunmalı. Tümevarımda, incelenen nesne gözlenir ve gözlemlerden yola çıkarak sonuçlara erişilir. Aralarındaki büyük fark, hangi otoriteye dayanıldığıdır. Tümdengelimde otorite yorumcudur: Onun fikirleri ve anlayışı sonuçları doğurur. Araştırılan gerçekler önceden gelen varsayımlara uydurulmalıdır. Tümevarımda ise otorite araştırılan olguda bulunur. Araştırmacı ancak gözlemlerini yaptıktan sonra bir yorumda bulunur. Eğer yorum gözlemlere uygun değilse, yorum değişir, nesne değil.
Tümdengelimde otorite yorumcudur. Tümevarımda ise otorite araştırılan olguda bulunur.
Aslında iki yöntemin de hayatta yerleri vardır. Bazen araştırma yapıp sonuçlara varılabilir. Ama öyle zamanlar var ki, genellemeden belirli unsura inilmeli, çünkü o durumda belirli olan hakkında bilgi eksik olabilir.
Hristiyan tanrıbilimi dallarında sistematik teoloji tümdengelim yöntemi üzerine kuruludur: Kutsal Kitap belirli konular hakkında ne söyler? Bunlar toplanıp tanrıbilimci tarafından sunulur. Bunların içinde Tanrı öğretisi, Mesih öğretisi, Kutsal Ruh öğretisi, insan öğretisi, günah öğretisi, kurtuluş öğretisi, kilise öğretisi, müjdeleme öğretisi, son çağlar öğretisi, Kutsal Kitap öğretisi, melek ve cin öğretisi5 gibi konular bulunmaktadır.6
Tümevarım yöntemi ise Hristiyan çevrelerde Kutsal Kitap’a dayalı tanrıbilim7 olarak tanımlanır. Burada Kutsal Kitap’taki anlayışın gelişimi takip edilir. Metinden başlayarak, Kutsal Ruh’un neleri açıklamak istediği araştırılır. Ancak metin derince araştırıldıktan sonra bir sonuca varılır. Metin hangi konuyu işliyorsa, o sonuca varılır.
Hristiyanlar arasında hangi yöntemin öncelikli olması gerektiğine dair tartışmalar olmuştur. Nihayetinde iki yöntemin de değeri var ve ikisi de kullanılmalı, ama olabildiğince kadar tümevarım yöntemine öncelik verilmelidir. C. Gordon Olson bu konu hakkında “Hem bilim hem de teolojide tümevarımdan gelen ampirik delillerin tümdengelim yöntemiyle varılanlardan çok daha güvenilir oldukları izahtan vareste olmalıdır” yazar.8 Burada nihai otoritenin kimde olduğu sorusu yine gündeme geliyor. Bu sorunun cevabı ise birkaç temel anlayışa dayalı olarak cevaplanabilir.
Temel Anlayışlar
Kutsal Kitap yorumunu doğru yapabilmek için her yorumcu dört temel anlayışa9 sahip olmalı: Tanrı kimdir, insan kimdir, Kutsal Kitap nedir ve tanrıbilim nasıl olmalıdır. Bunlara tek tek bakalım.
Tanrı Anlayışı
Tanrı’ya ve O’nun vahyine yaklaşımımız O’nu nasıl gördüğümüze bağlıdır. Tümdengelim yöntemiyle Tanrı’yı tanımaya çalıştığımızda kendimizi otorite göstererek O’nu kavrayabileceğimizi iddia etmiş oluruz. Oysa fani varlıklar sonsuz olanı nasıl kavrayabilir? Mezmur 90:2’de Musa şöyle der: “Dağlar var olmadan, Daha evreni ve dünyayı yaratmadan, Öncesizlikten sonsuzluğa dek Tanrı sensin.” Tanrı kendisi hakkında şöyle der: “Çünkü gökler nasıl yeryüzünden yüksekse, Yollarım da sizin yollarınızdan, Düşüncelerim düşüncelerinizden yüksektir” (Yşa. 55:9) Pavlus bunu göz önünde bulundurarak Tanrı’nın üstün bilgeliğini över.
İnsanın fani bir varlık olarak alçakgönüllülükle Tanrı’ya yaklaşmalıdır.
Tanrı’nın zenginliği ne büyük, bilgeliği ve bilgisi ne derindir!
O’nun yargıları ne denli akıl ermez, yolları ne denli anlaşılmazdır!
“Rab’bin düşüncesini kim bilebildi? Ya da kim O’nun öğütçüsü olabildi?”
“Kim Tanrı’ya bir şey verdi ki, Karşılığını O’ndan isteyebilsin?”
Her şeyin kaynağı O’dur; her şey O’nun aracılığıyla ve O’nun için var oldu.
O’na sonsuza dek yücelik olsun! Amin. (Rom. 11:33-36)
Buna karşı insan nedir ki? Sınırlı, başlangıçlı varlıklar olarak biz ebedi Olan’ı nasıl kavrayabildiğimizi iddia edebiliriz? Bu, İstanbul’daki Ayasofya’nın tamamını birden görebildiğini iddia etmek gibidir. Tek bir insan o harika yapıtın tamamını aynı anda gözleriyle göremez. Yapıtın bir yanında dursa, diğer dört yanını göremez. Dahasını görmek için uzaklaşsa, detaylar kaybolur. Havadan bakınca kubbeyi görebilir ama kapıları göremez. Ayrıca dışarıdayken binanın içini nasıl görebilir? Tanrı’ya bakmak işte böyledir. Hiçbir birey bunu tek başına yapamaz. Tanrı’yı tümüyle kavramamız mümkün değil, yoksa biz kendimiz Tanrı olurduk!
İnsanın fani bir varlık olarak alçakgönüllülükle Tanrı’ya yaklaşmalıdır. Gizemleri açıklamaya çalışırken bile, gizemin harikalığını bozmaması gerekir. Çünkü gizem ibadete götürür. Anlayışımız aşılınca sadece övgü ve hayranlık kalır yüce izzetin önünde. O Tanrı’dır. Bizse sadece insanız.
İnsan Anlayışı
Yukarıda ima edildiği gibi, insanın fani bir varlık olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Biz Yaradan’ın sözünden gelen varlıklarız. Yaratılış ise her zaman yaratandan daha aşağıdadır. Bunu unutmamak gerek. Yeşaya 40:22’de insanlar Tanrı’nın önünde çekirgeye benzetilir. Mezmur 8:3-4’te Davut şöyle der:
Seyrederken ellerinin eseri olan gökleri,
Oraya koyduğun ayı ve yıldızlar,
Soruyorum kendime:
“İnsan ne ki, onu anasın
Ya da insanoğlu ne ki, ona ilgi gösteresin?”
Cevabı “bir hiç” olmalıdır. Ama yine de Tanrı insana inanılmaz önem verir, kendisini ona açıklar (bkz. 8. Mezmur’un devamı). Tanrı insana akıl ve irade verdi ve bunları kullanarak kendisini anlamak için imkân sundu.
Ancak insanın günahlı benliğe sahip olması bu anlayışı karartıyor. Yeremya 17:9 net bir şekilde insanın yüreğinin bozuk olduğunu açıklar. Hatta o kadar bozuktur ki, kendisini tamamen aldatabilir. Pavlus bu fikri Romalılar 3:10-12’de derinleştirir. İman etmiş kişilerin günahlı benliği etkin olmaya devam ediyor (bkz. Rom. 7). Ölüp dirilinceye kadar bu böyle olacak. Bu günahlı benlik Hristiyanların içinde ve aralarında bile eksik anlayışa, kibre ve Tanrı’ya güvensizliğe yol açar. Bu da teolojik sistemlerimizi ve Kutsal Kitap anlayışımızı etkiler. Pavlus bundan dolayı benliğe dayalı düşünceler hakkında bizi uyarır (Kol. 2:18-19).
İnsanın dünya görüşü, eğitimi ve çevresi de anlayışını etkiler. Batıda çok etkin görülen Kalvinci ile Arminiusçu ayrımı, doğudaki Hristiyanların arasında pek dile getirilmez. Batıda çok analitik olan Grek düşünce tarzı kullanılır. Ortadoğu’da ise daha çok ilişkilere ve topluma dayalı bir düşünce tarzı yansıtılır. Bu özellikler tanrıbilime de yaklaşımımızı etkiler. Almanların ve Türklerin boğuştukları teolojik konular birbirine akraba olabilir ama yine de farklıdır. Çünkü ortam bizi etkiler.
Görünmez dünya söz konusu olduğunda Tevrat, Zebur, Peygamberler ve İncil’i nihai otorite saymalıyız.
Kutsal Kitap Anlayışı
Hâlbuki ortam ne olursa olsun, insanın Kutsal Kitap’a yaklaşımı çok önemlidir. Görünmez dünya söz konusu olduğunda Tevrat, Zebur, Peygamberler ve İncil’i nihai otorite saymalıyız. Kutsal Kitap’ın kusursuz Tanrı tarafından esinlenmiş olduğunu varsayıyorsak (2Ti. 3:16), kusursuz olduğunu da mantıken varsaymalıyız. Kusursuz bir olguyu otorite saymak gerekir. Kutsal Kitap’ın içeriği ve dünya görüşü diğer dinlerin hepsinden ve felsefelerden farklıdır, çünkü Kutsal Kitap’ın merkezinde hem aşkın hem de içkin olan Tanrı vardır. Biz fani, günahlı insanlar olarak O’na tâbi olmalıyız.
Tanrı’ya tâbi olmamız gerektiği gibi, Kutsal Kitap’ın temel öğretilerine de tâbi olmamız lazım. Kutsal Kitap’ın eksiksiz Tanrı’nın sözü olduğunu kabul etmeliyiz ve kendimizi onun üzerinde çalışıp ve onu uygulamaya adamalıyız. Kutsal Kitap anlayışı derinleştikçe, kendi anlayışımızın da ona uygun yönde değişmesine izin vermeliyiz.
Kutsal Kitap’ta anlayamayacağımız şeylerin olduğunu da var saymalıyız. Tanrı nasıl aşkın ise, Kutsal Kitap’taki ifadeler de aşkın olabilir; yani her şeyi kavrayamayız. “Bilmiyorum” demek, kendimiz hakkında doğru anlayışta bulunmaktır.
Kutsal Kitap her konuya cevap vermez. Ama her durumda nasıl davranılması gerektiğini saptayabilmeye dair yeterince prensip içerir. Bunu kabullenmeliyiz ve alçakgönüllülükle Tanrı’nın sözüne tâbi olmaya adanmalıyız.
Tanrıbilim Anlayışı
Kutsal Kitap’a tâbi olursak teolojimizi de onun temeli üzerine kurarız; tersine değil. Ne yazık ki çoğu zaman teolojimizi Kutsal Kitap’a üstün sayarız; bunu çoğunlukla bilinçaltından, farkında olmadan yaparız.
Bunun en net örneklerinden biri, aşırı Kalvincilerin İsa Mesih’in tüm dünya için değil sadece seçilmişler için ölmüş olduğu iddiasıdır. Kendi sistemlerinde yer alan Tanrı’nın mutlak yetkisinin işleyişi anlayışı10 , Yuhanna’da kullanılan kosmos kelimesini farklı yorumlamayı gerektirir. Ancak bu yorum ne kelimenin genel anlamına, ne Kutsal Kitap dışındaki kullanımına, ne de bağlamdaki kullanıma uygundur11 . Anlaşılan burada otorite Kutsal Kitap değil kendi sistemleridir. Bu tutum sadece aşırı Kalvincilere has değildir. Hangi akımdan olursa olsun – Ortodoks, Roma Katolik, Reformcu, Lutherci, karizmatik, köktenci, çağcı12 , antlaşmacı13 vs. – insani teolojik sistemlerin hepsi eksiktir. Bazı sistemler Kutsal Kitap’taki gerçekleri daha net anlatır, bazıları gizler. Kendi teolojimizi oluştururken bunu göz önünde bulundurmamız şart, yoksa kendimiz de aynı hataya düşeriz.
Tanrıbilimini Kutsal Kitap’ın hizmetkârı olarak görmemiz gerekir. Tanrıbilim Kutsal Kitap’taki öğretiyi netleştirdiği sürece doğrudur. Eğer üzerini kapatırsa ya da gözardı ederse, değişmesi gerekir. Belirli, değişmeyen temel öğretiler vardır14 , bunların haricindeki öğretiler anlayış derinleştikçe değişebilir.
Anlayışların Uygulanması
Bu anlayışları göz önünde bulundurduğumuzda nasıl bir tutuma sahip olmalıyız? Öncelikle alçakgönüllü olmalıyız. Her şeyi bilmediğimizi kabul ederek öğretimizi ve davranışımızı bildiklerimize göre dizginlemeli, önemsiz konular hakkında hoşgörülü olmaya dikkat etmeliyiz.
Tanrıbilimini Kutsal Kitap’ın hizmetkârı olarak görmemiz gerekir.
Özellikle teoloji dersi verenler dikkatli olmalı. Hocam Ferris McDaniel şu gözlemde bulunmuştur: “Profesörün eğilimi öğrencide sapkınlık olarak kendini gösterir.” İmam ile cemaati hakkındaki atasözü akla gelir burada. Tanrı’nın sözüne o kadar bağlı olalım ki, öğrencilerimiz daha da bağlı olsunlar. Çünkü mürit sözler yerine daha çok mürşidin hareketlerine ve davranışlarına dikkat eder.
İkinci olarak, Kutsal Kitap’ı daha da dikkatle irdelemeye ve okumaya dikkat etmeliyiz. Çalışmalarımızı tümdengelim yerine tümevarım yöntemiyle yapmayı tercih edelim. “Metin ne diyor?” sorusunu ciddiye alırsak, yoruma daha temkinli geçeriz. Kendimizi Tanrı’nın sözlerine ve bu sözlerinin uygulamasına tâbi tutalım. Mesih’in söylediği gibi, O’nun dışında kimseye hoca15 demememiz gerekir (Mat. 23:10). Pavlus öğretiyi belirli bir insana veya toplumun öğretisine bağlamayı şiddetle kınar (1Ko. 3; Gal. 2). Biz de teolojimizi insanlara ve insan fikirlerine değil, öncelikle Kutsal Kitap’a bağlamalıyız. Bu bağlılığa, evrensel kilisenin geleneksel öğretilerini ve Kutsal Kitap’a bağlı öğretmenlerin sözlerini de ekleyebiliriz. Ama bunları her zaman Kutsal Kitap merceğinden değerlendirmemiz şarttır. Çünkü otorite Kutsal Kitap’tır ve Kutsal Kitap’ın temel öğretilerini gerçekten anlayabilmek için tek yöntem tümevarım yöntemidir.
Kutsal Kitap’ı Tümevarımsal Çalışma Yöntemi
Kutsal Kitap’ı derinlemesine çalışmak için Precept International Ministries hizmet grubunun “Tümevarım Yöntemi” çok verimli bir yöntemdir. Bu yöntem, çalışılacak her bir bölüm hakkında üç aşama ile bölümün anlamını, yorumunu ve uygulamasını çıkarmaya çalışır. İlk aşama gözlemlemektir. Sonra bu gözlemler bağlama göre yorumlanır ve yorumdan uygulama çıkarılır.
1. Gözlemle
Bir bölümü çalışırken ilk adım gözlemlemektir. Burada “Metin ne diyor?” sorusu sorulur. İyi bir araştırmacı ek olarak bölümün hangi kitapta olduğu, ne zaman ve kimin tarafından yazıldığı ve hangi edebiyat tarzı olduğunu göz önünde bulundurmaya dikkat eder. “Metin ne diyor?” sorusunu sorarken yorum yapılmamalı. Net olarak ayetin ne dediği çıkartılmalı. Öğreti ve yasa tarzındaki bölümlerde, gözlem aşaması çok kısa olur. Anlatım birazcık daha dikkat ister. Şiir ve peygamberlik bölümlerinde yavaş ilerlemeli, çünkü onlarda “ne diyor” sorusu çok çok kolayca yoruma kayar. Hele Daniel ve Vahiy gibi kitaplardaki apokaliptik görümlerde bu soruyu cevaplamak bir hayli zor olacak. Ama direnin.
Gözlemlerken kendimize şu soruları16 sormalıyız:
- Kim kimle konuşuyor veya yazışıyor?
- Konuşmanın veya yazının konusu nedir?
- Olaylar veya yazılanlar ne zaman oldu?
- Olaylar nerede oldu?
- Konuşulanlar veya yazılanlar neden işleniyor? Olaylar bu zamanda neden oldu?
- Olaylar nasıl gelişiyor?
Örnek olarak Matta 18:20 ayetini düşünelim: “Nerede iki ya da üç kişi benim adımla toplanırsa, ben de orada, aralarındayım.”
- Kim kimle konuşuyor? – İsa Mesih öğrencileriyle konuşuyor.
- Konuşmanın konusu nedir? – Konuşmanın konusu, ilk etapta kardeşlerin arasındaki çekişmelerin beraberlikte giderilmesi.
- Olaylar ne zaman oldu? – İsa’nın hizmetinin sonlarına doğru.
- Olaylar nerede oldu? – Celile’de bir yerde, İsa’nın en yakın öğrencileriyle beraber olduğu bir yerde.
- Konuşulanlar neden konuşuluyor? Olaylar bu zamanda neden oldu? – İsa, öğrencilerin kimin Cennetin Krallığı’nda önemli olduğu sorusundan yola çıkarak, onların düşünce ve davranışları hakkında açıklamalarda bulunuyordu.
- Olaylar nasıl gelişiyor? – İsa bir sorudan yola çıkarak o konuda öğretiş vermeye başlıyor.
2. Yorumla
Yukarıdaki soruları cevapladıktan sonra bölümün yorumuna geçilir. Burada özellikle bölümün bağlamı ön planda olmalıdır. Bağlamı göz önünde bulundurmak Kutsal Kitap yorumu açısından elzemdir. “Bağlam sultandır”17 , çünkü her ayet bir bağlama sahiptir. Bu bağlam ayetin anlamını değiştirir, derinleştirir. Ama her bir bağlamın da bağlamı vardır.
Bağlam birçok ortak merkeze sahip bir daireye benzer. Yandaki grafikte görüldüğü gibi bu daire ayetin anlamını netleştirir ve değiştirir. Tek başına duran bir ayet bağlamıyla okunursa genellikle daha derin bir anlam kazanır. Örneğin, Matta 18:20’de hemen önceki bağlam kardeşlerin arasındaki çekişmelerin giderilmesidir. Hemen sonrasında birbirimizi affetmenin önemi vurgulanır.
Sonra bu bağlam geniş açısıyla ele alınır. Kutsal Kitap’ın tamamındaki öğretiler Matta 18:20’yi nasıl etkiliyor? Matta 28:20’deki, “İşte dünyanın sonuna dek sizinle beraberim” ifadesi ve Yuhanna’nın Müjdesi’ndeki Kutsal Ruh’un geliş vaatleri bu ayetin yorumunu nasıl etkiliyor?
Kutsal Kitap’ın bir yeri başka yeriyle çelişmez, birbirini feshetmez. Bunu özellikle İslam’daki fesih kavramını göz önünde bulundurarak vurgulamak lazım. Kutsal Kitap Yaratış’tan Vahiy’e kadar tek bir yapıttır. Fesih yoktur. Mesih Musa’nın yasasını tamamladı, ona ikame getirdi18 . Bu büyük bir farktır! Bundan dolayı Kutsal Kitap’ı kendisi aracılığıyla yorumlamak en iyisidir. Eğer bölümde bir muğlaklık ya da anlaşılmayan bir şey varsa, diğer ayetlere bakarak bir cevap bulunabilir. Bu cevapları bulmak için bazen bayağı bir tarama yapmak gerekebilir.
Kanılarımızı ve teolojimizi zor anlaşılır bölümler ve ayetler üzerine kurmamalıyız. Her zaman ayetin net anlamına bağlı kalınmalı. Yukarıda yazdığımız gibi, ayetine baktığımız bölümün yer aldığı kısmın edebiyat tarzını göz önünde bulundurmalı. Şiirsel bir kısım düz anlatı gibi yorumlanmamalı.
Ayetler genel olarak tek anlam içerir. Derin bir anlam ya da üstü kapalı bir anlam bulunuyorsa, bu Kutsal Kitap’ın diğer ayetleri ile kanıtlanmalı, numeroloji veya alegori gibi herhangi sözde gizli bir bilimle değil.19
3. Uygula
Yorumu yaptıktan sonra üçüncü aşamaya geçilir: Uygulama. Bu uygulama 2. Timoteos 3:16-17’ye göre bize öğretebilir, bizi azarlayabilir, bizi yola getirebilir, bizi doğruluk konusunda eğitebilir. Uygulamanın hedefi bizi her iyi iş için donatmaktır. Bu hedefleri göz önünde bulundurarak sorulması gereken sorular şunlardır:
Doğru yorum doğru öğretiyi, doğru öğreti ise doğru uygulamayı doğurur.
- Bu yorumun benim için (veya topluluğum için) anlamı nedir?
- Bu anlam düşündüklerimi nasıl değiştirebilir, nasıl değiştirmeli? Yanlış anladığım ya da anlamadığım konulara nasıl değiniyor?
- Bu anlamı nasıl hayatıma geçirebilirim?
Hristiyan inancı öncelikle uygulamalı bir inançtır. Öğretilerin hepsi bizi değiştirip Mesih’e daha yaklaştırmak için verilmiştir. Bundan dolayı aklımızda tutup, yüreğimizi ve ellerimizi harekete geçirmediğimiz vaaz veya Kutsal Kitap çalışması boştur. Bu süreçteki en önemli adım uygulama adımıdır, aynı zamanda en son adımdır. Doğru yorum doğru öğretiyi, doğru öğreti ise doğru uygulamayı doğurur. Ayet genellikle tek bir yorum, tek bir anlam içerse de, bu anlamın bin bir uygulaması vardır.
Precept International Minstries’teki kardeşler burada bize özellikle şunu hatırlatır:
Bu uygulamaları yaparken şunlardan kaçınılmalıdır: Kutsal Kitap’ın standartları yerine kültürel standartları uygulamak. Meşru bir öğretiyi mevcut metni yanlış bir şekilde kullanarak güçlendirmeye çalışmak. Ayetleri, önceden edinilmiş öğreti veya geleneklerden kaynaklanan önyargılarla uygulamak.20
Bunlardan kaçınırsak uygulamalarımız Kutsal Kitap’a dayalı olur.
Ağın Üzerinde Yaşamak
Tümevarım çalışma yöntemi her Mesih İmanlısının dostu olmalıdır. Bu yöntemi kullandığımızda, Kutsal Kitap’taki temel öğretilere daha hakim oluruz ve teolojik yapımız betonarme bina yerine daha çok bir ağa benzer. Böylece bizden farklı düşünen kardeşlere gerçekten hoşgörüyle yaklaşıp Mesih’in bedenindeki birliği koruyabiliriz, çünkü Tanrı’nın kim olduğunu, bizim kim olduğumuzu ve nihai otoritenin kimde veya neyde yattığını biliriz. Yorumlarımız ve bunlardan doğan teolojimiz ve uygulamalarımız da meşru olur ve Tanrı’ya layık olduğu görkemi sunar. Nihai hedefimiz de işte budur.
- 1“İzmir’de Deprem”, Deutsche Welle Türkçe, 30.10.2020 https://www.dw.com/tr/izmirde-deprem/a-55447079 > (18.02.2021 tarihinde erişildi).
- 2“News Analysis: Strong quake off Japan's Fukushima causes limited damage due to focal depth, seismic-resistant buildings”, Xinhuanet, 18.02.2021 http://www.xinhuanet.com/english/asiapacific/2021-02/15/c_139744066.htm > (18.02.2021 tarihinde erişildi) ve “What Japan’s Disaster-Proofing Strategies Can Teach the World”, Bloomberg, 14.01.2021 https://www.bloomberg.com/news/features/2021-01-13/japan-earthquakes-typhoons-disaster-proofing-lessons-for-the-world > (18.02.2021 tarihinde erişildi).
- 3“tümevarım”, Güncel Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Sözlükleri https://sozluk.gov.tr/?kelime=t%C3%BCmevar%C4%B1m > (08.02.2021 tarihinde erişildi).
- 4“tümdengelim”, Güncel Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Sözlükleri https://sozluk.gov.tr/?kelime=t%C3%BCmdengelim > (08.02.2021 tarihinde erişildi).
- 5Konular Grekçe kökenli olarak şöyle bilinir: teoloji, christoloji, pneumatoloji, antropoloji, hamartioloji, soterioloji, ekklesioloji, missiyoloji, eskatoloji, biblioloji ve angeloloji.
- 6Türkçede sistematik teolojinin en iyi özetlerinden birisi Wayne Grudem, Hristiyan İlahiyatı, çev. Levent Kınran (İstanbul: Yeni Yaşam Yayınları, 2005) kitabında bulunabilir. Bu kitap her Türkçe konuşan tanrıbilimcinin kütüphanesinde bulunmalıdır (bkz. J.M. Diener ve Ken Wiest, “Türkçe Tanrıbilimsel Kütüphane İçin Gerekli Temel Yayımlar”, e-manet Sayı 39 [Nisan-Haziran 2015], s. 29-30).
- 7İng. biblical theology.
- 8C. Gordon Olson, Beyond Calvinism and Arminianism: An Inductive, Mediate Theology of Salvation, 1. Baskı (Cedar Knolls, New Jersey: Global Gospel Publishers, 2002), s. 17.
- 9Bu temel anlayışları daha derinlemesine araştırmak için bkz. J.M. Diener, “Beating the Systems: A Plea for Humility in Exegesis”, WolfHawke.com https://www.wolfhawke.com/musings/scholarly-papers/beating-the-systems > (08.02.2021 tarihinde erişildi).
- 10Aşırı Kalvincilerin bazıları Tanrı’nın önceden belirlemediği şeyleri bilemediğini iddia eder. Bkz. Olson, Beyond Calvinism and Arminianism, s. 50-52.
- 11Bkz. a.g.e., s. 137-140.
- 12İng. dispensationalism; Darbycilik olarak da bilinir.
- 13İng. convenant theology.
- 14Bkz. J.M. Diener, “Müjde’nin Olmazsa Olmazı” e-manet, Sayı 50 (Nisan-Haziran 2018) s.10-12.
- 15Kutsal Kitap’ta “önder” olarak çevrilen καθηγητής (kathegetes) sözcüğü “öğretmen, önder, rehber” anlamına gelir. Horst Robert Balz and Gerhard Schneider, Exegetical Dictionary of the New Testament (Grand Rapids, Michigan: Eerdmans, 1990), s. 222.
- 16K. Arthur vd., The New Inductive Study Bible (Eugene, Oregon: Harvest House Publishers, 2000), s. NISB-17 – NISB-18.
- 17İng. Context is king.
- 18Bkz. J.M. Diener, “Musa’nın Yasasının İkamesi: Eski Antlaşma’da Nasıl Bildirildi?”, e-manet, Sayı 54 (Nisan-Haziran 2019), s. 7-13.
- 19Bkz. The New Inductive Study Bible, s. NISB-27 – NISB-28.
- 20A.g.e., s. NISB-30.