Ana içeriğe atla

Sitemiz işleyişi için sadece bu siteye ait çerez kullanmaktadır. Üçüncü parti çerez kesinlikle kullanılmamaktadır.
Daha bilgi edinin.

Kitap

Bu Çocuk Kim?

Matta’nın Düşündürücü Küçüklük Vurgusu

Yayın Tarihi: 01.10.2014

Bu sırada öğrencileri İsa’ya yaklaşıp, “Göklerin Egemenliği'nde en büyük kimdir?” diye sordular. İsa, yanına küçük bir çocuk çağırdı, onu orta yere dikip şöyle dedi: “Size doğrusunu söyleyeyim, yolunuzdan dönüp küçük çocuklar gibi olmazsanız, Göklerin Egemenliği'ne asla giremezsiniz. Kim bu çocuk gibi alçakgönüllü olursa, Göklerin Egemenliği'nde en büyük odur."                                                                                                                 - Matta 18: 1-4

Bu ayetleri okuduğumuzda ilk yanıtlamamız gereken soru, “çocuk gibi” olmak ne demek? Bu da hiç yabana atılacak bir soru değil, çünkü hem Göklerin Egemenliği’ne girmek hem de Göklerin Egemenliği’nde en büyük olmak “çocuk gibi” olmamıza bağlıdır.

Ne var ki bu ayetlerin yorumlama tarihinde İsa’nın çocuk benzetmesi, yorumlayan kişiler için biraz Rorschach mürekkep testi gibi olmuş, yani çocuk kavramı hakkında öncelikle kendi varsayımlarını ortaya çıkarmak için vesile olmuştur.1 Böylece, “Çocuk nasıldır?” sorusuna, “masum” (Aziz Jerome, 347-420), “basit” (John Chrysostom, 349-407), “yumuşak huylu” (Papa 1. Leo, 400-461) ve “küstah değil, kin ve rekabet, hırs, çekişme ve... inatçı tutkulardan arı” (Keşiş Euthymius Zigabenus, 12. yy) gibi cevaplar yakıştırıldı. Ayrıca çocuklar, “babalarını izler, annelerini sever, diğer insanlar hakkında kötü düşünmeyi bilmez, zenginliğe meraklı değil, saygısız değil, nefret etmez, yalan söylemez, kendilerine söylenen şeylere inanır ve duydukları her şeyin doğru olduğunu sanır” (Aziz Hilarius, 300-368). Aziz Basil’e (329-379) göre, çocuklar “kimseye terbiyesizce cevap vermez, öğretmenleriyle tartışmaz, verilen eğitimi uysalca kabul eder.” Üstelik çocuk “anne babanın verdiği terbiyeye boyun eğer” (Luther, 1483-1546), “kin beslemez” (Zwingli, 1484-1531), “kendi ulusları ile diğer uluslar arasında ayrım yapmaz” (Tolstoy, 1828-1910) ve “yeni fikirleri öğrenmeye açıktır” (İsviçreli Yeni Antlaşma profesörü Eduard Schweizer, 1913-2006).2

Bu yorumlar listesini gözden geçirdiğimde kendimi, “Bu insanlar hiç çocuk yetiştirdi mi?” diye sormaktan alamıyorum! Daha da önemlisi, bu kadar çeşitli çocuk anlayışı varken, İsa’nın, “çocuk gibi olmak” demekle ne kastettiğini nasıl keşfedeceğiz?

İsa’nın insanlara konuşmalar yaptığı ve Matta’nın yazıldığı dönemde çocuk olmanın nasıl anlama geldiğini anlamak için sosyal bilimsel yorumlama yöntemlerine başvurmalıyız. Sosyal bilimsel yorumlama nedir? Okuduğumuz Kutsal Kitap metni ve orada açıklanan davranışlar ve kavramlar o dönemin toplumsal bağlamını yansıtmaktadır. Bu açıdan, “çağdaş okuyucunun böyle yazıları anlayabilmesi için eski döneme ait bu metinlerde o zamanın toplumsal sistemleri hakkında hangi bilgilerin varsayıldığını net bir şekilde anlaması gerekeceği açıktır.”3 Bu yorumlama yaklaşımının temelinde, eski dönemlerin sosyolojik gerçekleri hakkında geniş çaplı araştırmalar yatmaktadır. Peki, İsa’nın konuşmalar yaptığı ve Matta’nın yazıldığı dönemdeki toplumsal ortamda çocukların durumu neydi? O dönemin insanları için çocuk kelimesi nasıl bir çağrışım yapıyordu?

Bu konuyu araştıran bazı uzmanlar, İsa’nın dönemindeki çocukluk gerçekliğini şöyle dile getirmiştir:

… antik çağda çocukluk, hayatın dehşet dolu bir dönemiydi. Çocuklar toplumun en zayıf, en savunmasız üyeleriydi. Bebek ölümleri bazen yüzde otuzu bulurdu. Sağ doğan bebeklerin yüzde otuzu altı yaşına kadar ancak yaşardı ve yüzde altmışı da en fazla 16 yaşına kadar yaşayabilirdi… Kıtlık, savaş, hastalık ve göçten doğan sıkıntılara ilk maruz kalanlar çocuklar olurdu. Toplum veya ailede çocukların pek statüsü yoktu. Ergin olmayan çocuk, kölelerle aynı durumdaydı. Bir çocuk ancak yetişkinliğe erişince özgür insan sayılıp ailenin mirasçısı olma hakkına nail olurdu.4

O zaman ‘çocuk gibi olmak’ o dönemin insanlarına nasıl bir çağrışım yapıyordu? Daha çok zayıf, savunmasız, statüsü veya nüfuzu olmayan biri olarak.

O zaman “çocuk gibi olmak” o dönemin insanlarına nasıl bir çağrışım yapıyordu? Daha çok zayıf, savunmasız, statüsü veya nüfuzu olmayan biri olarak. İsa’ya göre Tanrı’nın Egemenliği’nde en büyük olmak buysa, ne diyebiliriz? Tanrı’nın büyüklük anlayışı insanlarınkinden epey farklı! Aşağıda bu konuya döneceğiz.

Ama şimdi Matta 18’deki çocuk konusu hakkında ikinci bir soru soralım. İsa bu konuya devam ederken (18:5-14 ayetlerinde), öncelikle birebir anlamda çocuklar, yani yaşça küçük insanlar hakkında mı konuşuyor, yoksa bu ayetlerde bu kelimenin mecazi anlamı mı var?

Öğrenciler, “Göklerin Egemenliği’nde en büyük kimdir?” diye sorunca İsa, cevap olarak “yanına küçük bir çocuk çağırdı, onu orta yere” dikti. Dikkat ederseniz İsa, bu davranışını açıklamak için iki defa küçük çocuk gibi olmamız gerektiğini söyledi (bkz. 18:2-4). Ama bu küçük çocuk (sanırım) hâlâ orada dururken İsa sözüne devam ederek “gibi” demeden, “böyle bir çocuk” (18:5) ve “bu küçüklerden biri” (18:6,10,14) ifadelerini kullanır. Bu ayetlerde İsa çocuğun gibisi mi yoksa kendisi hakkında mı konuşuyor?

Önce bu konudaki görüşümü, ondan sonra bu görüşün bazı gerekçelerini belirteyim. Bu ayetlerde İsa’nın çocuğu birebir anlamda, yani yaşça küçük insandan çok, küçüklükle tanımlanan öğrencilerini kastettiğine inanıyorum.

İlk gerekçem, bu ayetlerin bulunduğu bölümün akışıdır. Bölüm başlarken Göklerin Egemenliği’nde büyüklük konusu soruldu. İsa, hizmetinin başından itibaren, Göklerin Egemenliği’nin yaklaştığını ilan ederek insanları ardından gelmeye, yani öğrencileri olmaya çağırıyordu (bkz. 4:17-21). Burada İsa, O’nun öğrencisi olmak için, o dönemin küçük çocukları gibi statü ve nüfuza sahip olmadan zayıf olacağımızı vurgular. İsa, 18:5-14 ayetlerinde “çocuk” ve “küçükler” terimlerini kullanır ama 18:15 ayetinde hiç duraksamadan, “Eğer kardeşin sana karşı günah işlerse” diye devam eder ve kilise içindeki günah, disiplin ve bağışlama konularını ele alır. Öğrencilerinin sergilemesi gereken temel “küçüklük” niteliğini vurgulamak için de “öğrencilerim” anlamında “çocuk” mecazını kullanır. Çocuklara hizmet etmek mutlaka önemlidir ama bölümün konularına ve akışına bakılırsa İsa’nın çocuk hizmetini değil, O’na iman edenler arasındaki ilişkileri işlediği anlaşılıyor.

“Bu küçüklerden biri” ve “bana iman eden bu küçüklerden biri” deyişlerinin İsa’nın öğrencilerini kastettiğine dair bir başka gerekçe, Matta’nın diğer yerlerinde de bulunan “küçükler” kullanımıdır. Matta’nın 10. bölümünde, İsa öğrencilerine misyon hakkında öğretiş verir. İsa, Mesih’i ve Göklerin Egemenliği’ni ilan eden öğrencileri kabul edenlerin Tanrı tarafından takdir edileceğini şu sözlerle açıklar:

Sizi kabul eden beni kabul etmiş olur. Beni kabul eden de beni göndereni kabul etmiş olur. Bir peygamberi peygamber olduğu için kabul eden, peygambere yaraşan bir ödül alacaktır. Doğru birini doğru olduğu için kabul eden, doğru kişiye yaraşan bir ödül alacaktır. Bu sıradan kişilerden birine, öğrencim olduğu için bir bardak soğuk su bile veren, size doğrusunu söyleyeyim, ödülsüz kalmayacaktır. (Mat. 10:40-42; vurgu eklenmiştir.)

Önemli olan bu “küçük” insanların kişisel statüsü değil, temsil ettikleri Rab’bin kimliğidir!

Burada “bu sıradan kişiler” olarak çevrilen kelimelerin Grekçe aslı, tōn mikrōn toutōn, yani “bu küçükler” şeklindedir. İsa’yı tanıtan öğrenciler gösterişsiz ve muhtaç olabilir. Önemli olan bu “küçük” insanların kişisel statüsü değil, temsil ettikleri Rab’bin kimliğidir!

Gene Matta 25:31-46 ayetlerinde İsa, uluslardaki kişilerin yargısı kendisi muhtaçken (acıkmış, susamış, yabancı, çıplak, zindanda) O’na yardım edip etmediklerine bağlı olacağını söyler. Kendisine ne zaman böyle davrandıklarını anlayamayan insanlara İsa, davranışlarına göre, “bu en basit kardeşlerimden biri için yaptığınızı benim için yapmış oldunuz” veya “madem en basit kardeşlerimden biri için bunu yapmadınız, benim için de yapmamış oldunuz” şeklindeki açıklamada bulunur (Mat. 25:40,45; vurgu eklenmiştir).

Bu ayetlerin yorumlama tarihinde iki ana görüş savunulmuştur: (1) Bu yargı, fakir ve muhtaç kişilere nasıl davranıldığına bağlıdır veya (2) bu yargı, uluslar arasında Mesih’i temsil eden öğrencilerine nasıl davranıldığına bağlıdır. Sosyal yardımın önemini kavrayan ve savunan kişiler için ilk yorum çekicidir. Fakat bu ayetler, sosyal yardım gibi haklı ama metin dışındaki kaygılara değil, Matta’nın bağlamına göre yorumlandığında, ikinci yoruma daha uygundur. “En basit” olarak çevrilen Grekçe elaxistos kelimesi aynı zamanda “en küçük” olarak da çevrilebilir. Burada, Matta bağlamında kilit nokta, bu insanların “kardeş” olarak tanımlanmasıdır. Matta’da İsa’nın kullandığı “kardeş” deyişi kendi öğrencilerini kasteder (bkz. örneğin, 12:50; 18:15,21,35; 23:8; 28:10). Matta 24:1-3 ayetlerine bakılırsa, İsa burada öğrencilerine sesleniyordu ve “kardeşlerim” kelimesi kesinlikle “öğrencilerim” olarak anlaşılıyordu.5 Yukarıda Matta 10:42 ayetinde gördüğümüz gibi, İsa’yı temsil eden kişiler dünya gözünde “küçücük,” gösterişsiz ve yardıma muhtaç olabilir ama temsil ettiği Rab sayesinde mutlaka kabul edilmeye layıktırlar!

Matta İncili’nde “küçüklük” vurgusu sadece teknik terim düzeyinde değildir. İsa, öğrencilerinin Göklerin Egemenliği hakkındaki düşüncesini ve vizyonunu geliştirmek için statüden ve nüfuzdan yoksun “en alttaki”leri benzetme olarak örnek gösterdi: çocuk (18:1-4), hadım (19:12), hizmetkâr ve kul (20:26-7) gibi. Üstelik, çarmıhını sırtlanmaya mecbur kalan mahkûm benzetmesi de var (16:24). Bildiğimiz gibi, bu sadece bir benzetme değildir; İsa “Tanrı’ya eşitliği sımsıkı sarılacak hak” saymayarak sadece bebek olarak doğmaya değil, en adi suçlu gibi çarmıha gerilmeye razı oldu (Flp. 2:6-9). Richard Bauckham Filipililer 2:6-9 ayetlerindeki temel meselenin “statü” ile ilgili olduğunu savunur. Bu meseleyi şöyle açıklar:

Göksel yerlerdeyken Tanrı özüne ait onur ve yücelikten, yani tanrısal statüden vazgeçerek… bunun yerine kul özüne razı olabilecek miydi? Çarmıhta ölen insanın onursuzluğuna, bütünüyle statü kaybına razı olabilecek miydi?  Burada kendini alçaltmak ve itaat etmek … sadece iyi ahlaktan doğan tutum değil, statü unsurunu tamamıyla reddetmektir.5

İsa’nın öğrencisi olmanın anlamını kavramaya gayret ederken en değerli küçüklük örneğimiz Rabbimiz İsa Mesih’tir.

Bu yazının başlığında Matta’nın küçüklük vurgusunun “düşündürücü” olduğunu söyledim. Tabii ki, En yüce Olan’ın kendisini böylece alçaltması bizi epey düşündürmelidir. Bu önemli gerçeğin yanı sıra, özet bir şekilde bu vurgunun birkaç düşündürücü yönüne daha değinmek istiyorum.

Toplum gözünde önemsiz olabiliriz ama yüce Rab İsa Mesih’in temsilcileriyiz.

Dışardakilere İsa’yı temsil ediyoruz. Yahudilerin hukuk anlayışında, birinin elçi veya temsilcisi olarak gönderilen, gönderenin yetkisine sahiptir.6 “Sizi kabul eden beni kabul etmiş olur. Beni kabul eden de beni göndereni kabul etmiş olur” diyor Rab İsa Mesih (Mat. 10:40). Toplum gözünde önemsiz olabiliriz ama yüce Rab İsa Mesih’in temsilcileriyiz. Mesih’in mesajını ilettiğimiz zaman bize gösterilen tepki Mesih’e gösterilmiş olur. Bu büyük bir ayrıcalık ve ciddi bir sorumluluktur!

Topluluktaki kardeşlerimiz İsa Mesih’le özdeşleşmiştir. Dışardakiler Mesih’i temsil eden “küçük” ve basit imanlılara saygısızlık yaparsa Mesih’e de saygısızlık yapmış olur. Bizi kabul ederlerse Rabbimizi de kabul etmiş olur. Ama Matta 18’e tekrar bakarsak, bu durum sadece dışardakiler için geçerli değil, topluluk içinde de geçerlidir. “Böyle bir çocuğu benim adım uğruna kabul eden, beni de kabul etmiş olur” (Mat. 18:5). Bu yazıda, Matta 18’de geçen çocuk teriminin esasında İsa’nın öğrencilerini kastetmek için kullanıldığını savundum. Tanıştığımız veya karşılaştığımız “küçük” ve sanki “önemsiz” kardeşlere nasıl davranmalıyız? Kısaca, Mesih’in ta kendisi gibi! Bu ayetlerde bu konuda İsa bize iki önemli buyruk verir: kabul edin (18:5) ve hor görmeyin (18:10). Matta’da İsa’nın bütün öğrencilerinin birlikte Mesih’le özdeşleşmiş olması, Pavlus’un vurguladığı “Mesih’te olmak” ve “Mesih’in bedeni” olmak gerçeklerine benzer. Böylece Mesih’e duyduğumuz saygıdan dolayı birbirimizin zayıflıklarını hor görmeden birbirimizi sevmeliyiz ve birbirimize hizmet etmeliyiz.7

İsa’nın öğrencilerin sordukları soru (18:1) ve kendi aralarında çekiştiği konu (20:20-24), “Aramızda en büyük kim?” idi. İsa’nın Matta’da tanıtılan öğrencilerinden çok farklı olduğumuzu sanmıyorum. Statüye meraklı, daha doğrusu, kendi statümüze düşkün olmak o kadar kolay ki! Bir zamanlar popüler olan Sezen Aksu’nun “Haydi Bakalım!” adlı şarkısında “En büyük kim?” sorusu sorulur ve statü arayışının “bir acayip zor yarış” olduğu söylenir. Öğrenciler “en büyük kim?” diye sorunca, İsa biraz muammalı şekilde konuşarak “En büyük, en küçüktür” dedi. Esasında bizim için bu münasebetsiz bir sorudur. Rabbimiz çarmıhta bize statüden vazgeçeceğimizi öğretti. Yüce Rabbimiz yücelikle, büyüklükle değil, küçüklük ile tanımlanmaya razı olduysa, biz niye statü ve büyüklüğün peşinde olalım?

İsa’nın öğrencileri olarak önümüzde zor bir hedef var. Düşünsenize, küçücük olmayı öğreniyoruz!

  • 1Bonnie Miller-McLemore, “Jesus Loves the Little Children? An Exercise in the Use of Scripture,” Journal of Childhood and Religion, C:1, S:7, Ekim 2010, s. 30.
  • 2Ulrich Luz, Matthew 8-20 (Minneapolis, Minnesota: Fortress Press, 2001), s. 427-8.
  • 3John H. Elliot, What Is Social Science Criticism? (Minneapolis, Minnesota: Fortress Press, 1993), s. 10-11.
  • 4Bruce Malina ve Richard L. Rohrbaugh, Social Science Commentary on the Synoptic Gospels (Minneapolis, Minnesota: Fortress Press, 1992), s. 117.
  • 5Richard Bauckham, Jesus and the God of Israel (Grand Rapids, Michigan: Eerdmans, 2008), s. 44.
  • 6R. T. France, The Gospel of Matthew (Grand Rapids, Michigan: Eerdmans, 2007), s. 413.
  • 7W. D. Davies, The Setting of the Sermon on the Mount (Cambridge: Cambridge University Press, 1966), s. 97-9.
  • Telif Hakları © 2014
  • Chuck Faroe
  • Tüm Hakları saklıdır. İzin ile kullanıldı.
İlk yayınlama: e-manet Sayı 37 (Ekim - Aralık 2014), s. 12–15.