Güçsüz olmak hoşumuza gitmez. İkinci olmak da hoşumuza gitmez. İnsanlar güçlü, en iyi ve kazanan kişiler olmak isterler. Bunu anlamak için koşu yarışına katılan birine, herhangi bir politikacıya ya da bir futbol takımını destekleyen birine sormanız yeter! Hristiyan önderler de bu tavrı takınabilir. “Rab’be en mükemmel şekilde hizmet etmek” ve “sahip olduğumuzun en iyisini Mesih’e vermek” konusundaki ruhsal konuşmalar, çoğu kez güçsüz ya da ikinci olmaya ne denli isteksiz olduğumuzu gizlemeye yöneliktir.
Güçsüzlüğe nasıl bakmalıyız? Pavlus’un güçsüzlük konusundaki düşüncelerine; güçsüz olmanın o kadar kötü bir şey olmadığını ondan öğrenmeye çalışalım.
Pavlus’un düşüncelerine göre güçlsüzlük o kadar kötü bir şey değildir.
Güçsüzlük sözcüğünün Grekçe karşılığı astheneia, İncil’de altmıştan fazla yerde geçer. Pavlus’un mektupları dışında bu sözcük en çok Müjde’lerde, tanrıbilimsel anlamda değil de basit sözlük anlamında, bedensel zayıflığı, hastalığı anlatmak için kullanılır. Pavlus’un yazıları dışında bazı yerlerde kullanılan güçsüzlük sözcüğünün tanrıbilimsel bir boyuta sahip olduğunu görürüz (örneğin Mar. 14:38; İbr. 4:15 ve 11:34). Bununla birlikte bu sözcük Pavlus’un mektuplarında daha sık geçer (özellikle Romalılar, 1. ve 2. Korintliler’de). Pavlus’un yazılarında sıkça rastladığımız bu sözcüğün tanrıbilimsel bir anlamı ve önemi var.
Pavlus’un kaygısı, “güçsüzlükle ilgili tanrıbilimsel” düşünceleri sunmak değildi. Pavlus’un kaygısı, Mesih’in üstünlüğü ve Müjde’ydi. “Güçsüzlük” sözcüğüne başvurması, Müjde’yi savunmasının bir parçasıydı. Pavlus’un “güçsüzlük” kavramına baktığımızda, üç noktanın vurgulandığını görürüz: 1) insan olmanın işareti olarak güçsüzlük; 2) Tanrı’nın kudretinin göstergesi olarak güçsüzlük; 3) kilisede ahlaki bir konu olarak güçsüzlük.
İnsan olmanın işareti olarak güçsüzlük
Bir anlamda güçsüzlük, antropolojik’dir (insanbilimsel). Pavlus, güçsüzlük sözcüğüyle insanın Tanrı’ya bağımlılığını varsayıyor. Yaratılmış bir varlık olarak insan sınırlıdır. Fanilik, elem ve kötülükle yoğrulmuş çağın bir parçasıdır. Dahası, bu çağ, Şeytan’ın denetimindedir ve insanı tutsak eden, köleleştiren ve sonunda öldüren günahla doludur. İnsan, zayıf, kendini kurtaramayan, Tanrı’yı hoşnut edemeyen ve dünyasal arayışlarla sınırlı bir bedende (=benlikte) yaşıyor.
İnsanın yetersizliği ve güçsüzlüğü, Tanrı’nın yardımı ve gücünün görüldüğü bir alan haline geliyor.
İnsanın yetersizliği ve güçsüzlüğü, Tanrı’nın yardımı ve gücünün görüldüğü bir alan haline geliyor. Pavlus, insanın Tanrı karşısındaki bu güçsüzlüğünü "duadaki güçsüzlükte" görüyor (Rom. 8:26). Ne için dua etmemiz gerektiğini bilmeyiz; ama Kutsal Ruh, basmakalıp ifadeleri aşan sözlerle bizim için aracılık eder ve o sözler lütuf tahtının önüne kadar yükselir. Bizler aynı zamanda "kurtuluşta güçsüzlük" gösteririz (Rom. 8:3). Günahın kullandığı bedenin (=benliğin) güçsüzlüğünden ötürü, insan Kutsal Yasa’yla kurtuluşa erişemedi. Bu temel güçsüzlüğü yalnızca İsa yendi ve insana kurtuluş sağladı. Pavlus aynı zamanda hastalıktan kaynaklanan insansal güçsüzlüğün tanrıbilimsel önemini ortaya çıkarıyor. Değişik ayetler (Pavlus’un 2Ko. 12:7-10’da sözünü ettiği "bedendeki diken" sözleri dahil), hastalığın, Tanrı gücünün ve lütfunun etkin olduğu başka bir alan olduğunu gösteriyor. Vurgu, Tanrı’yla olan ilişkimizin ne kadar sağlıklı olduğuyla ilgilidir, çektiğimiz elem ve acıyla değil.
Pavlus için güçsüzlük, yaratılmışlığımızın bir işaretidir, yani Tanrı’ya bağımlı (=muhtaç) olmamızdır. Bu nedenle güçsüzlük hayıflanacak bir şey değil, tersine şükranla kabul edilmeli.
Tanrı’nın kudretinin göstergesi olarak güçsüzlük
Yukarıda, Pavlus’un neyi vurguladığını hatırlayalım: İnsansal güçsüzlüğümüz, yaratıklar olarak Tanrı’ya bağımlılığımızı yansıtır. Ne var ki, güçsüzlük, Pavlus’un Kristolojisi’nde açıklandığı gibi, yepyeni bir boyut kazanır. Tanrı’nın gücü, Mesih’in ölümü ve dirilişi aracılığıyla fani insanın varlığında etkinlik kazanır; diğer bir deyimle, Mesih’teki inanlı, İsa’yla, güçsüzlük ve güçte birleşmiş olan kişidir. İsa’yla öyle bir birliğimiz var ki, bunun aracılığıyla insanın güçsüzlüğü, Kutsal Ruh’un etkisiyle ilahi kudretin bu dünyada tezahür ettiği bir alana ve bir onur nişanına dönüşüyor. Kilisede (bkz. Elç. 4:7, 22; 6:8) ve her inananın yaşamında (bkz. Flp. 4:13; Kol. 1:11) etkin olan Tanrı’nın dirilten gücü, güçsüzlüğümüzde ve ölümlülüğümüzde gizlidir.
Pavlus’un güçsüzlük konusundaki anlayışı, yani, ilahi gücün tümüyle insanın güçsüzlüğünde tamamlandığı şeklindeki düşüncesi, 2. Korintliler 12:9’daki ünlü ayette en derin biçimde ifade edilmiş bulunuyor. Pavlus, güçsüzlüklerde tam bir tatmin bulmuştur; güçsüzlüklerin istenen şeyler olmasından ötürü değil elbette; Tanrı’nın her şeye yeten gücünün ortaya çıkmasını sağlayan araçlar olduğu için.... İnsanın güçsüzlüğü, ne kadar ters görünse de, ilahi kudretin tecellisi için en iyi fırsatı yaratmaktadır. Güçsüzlüğü, tüm karşıtlarına rağmen Pavlus’a anlamlı kılan da bu ilkedir. Kendini ne zaman güçsüz hissetse –kilden yapılmış kırılgan toprak kap gibi, zulüm gören, aşağılanmış, her tür illetle mustarip– Mesih’in gücünü hissediyor. Kuşkularının, güvensizlik duygularının ve endişelerinin ardında, Tanrı’nın kendi Oğlu’nu yaşamında ve yaşamı aracılığıyla açıkladığının güvencesini taşıyor. Bu aynı zamanda güçlü olmaktan ve üstünlükten büyük haz duyan sahte öğreticilerle Pavlus arasındaki en önemli zıtlığı oluşturmaktaydı.
Kilisede ahlaki bir sorun olarak güçsüzlük
Pavlus, ‘güçlü’ kardeşin ‘güçsüz’ kardeşe karşı sorumlukları olduğunu söyler.
Pavlus’un güçsüzlük kavramıyla ilgili son vurgu ahlakidir. Pavlus, kilisedeki güçsüz üyelerle ve bu üyelere yardım etmekle ilgili olarak ahlaki kaygı duyuyordu. Konuya özellikle 1. Korintliler 8-10 ve Romalılar 14-15’te, imanda güçlü ve güçsüz kardeşlerin durumunu irdelerken dokunuyor. Pavlus, “güçlü” kardeşin “güçsüz” kardeşe karşı sorumlukları olduğunu söyler. Kaygısı, güçsüzü güçlü kılmak değildi; istediği, her ikisinin Mesih’in temeli üzerinde kurulu birlik içinde birlikte yaşamalarıdır. Her iki kardeş, farklılıklarına rağmen birbirlerini kabul edebilmelidirler (1Ko. 1:18-26).
Korint’teki kilise şöhrete götüren güce, makama ve yeteneklere (bilgelik ve güzel konuşma yetisi) çok değer veriyordu. Pavlus ise kilisenin, zayıf olanlar dahil tüm üyeleri kucaklamasını istiyordu. Gerçekte Pavlus Tanrı’nın güçsüz olanı daha çok onurlandırdığını söyler (1Ko. 12:22). İncil, Hristiyan yaşamının ortak boyutunun hayati önemini vurguluyor. Birinci ya da en iyi olmak yönündeki sürekli gayretler, Mesih’in bedenini bu ortak boyuttan yoksun bırakabilir ve O bedeni, birbirlerine üstün gelmeye çalışan bireyler durumuna indirgeyebilir (bkz. Gal. 5:13:-26).
Sonuç
Pavlus, güçsüz insanlar olarak -inanlı olsak bile- Tanrı’yı hoşnut edecek bir şey yapamayacağımızı vurguluyor. Yalnızca Mesih, Tanrı’yı hoşnut edebilir. Yaptığımız her şeyi, Tanrı’nın gücü ve lütfu sayesinde yaparız (1Ko. 15:10; 2Ko. 3:5). İnsan kendi güçsüzlüğünü yenmeye çalışır; Tanrı ise güçsüzlüğü kendi özel amaçları için kullanmaya razıdır. Birçok Hristiyan, zayıflıklarından ötürü cesaretlerini kaybediyor; "Daha güçlü olsaydım Tanrı için daha çok şey yapabilirdim" diyorlar. Yaygınlığına rağmen bu görüş, tam bir aldatmacadır. Tanrı’nın yolları ve işlemesi, doğru anlaşılırsa, bizleri daha güçlü kılarak değil, ilahi gücün ortaya çıkışına kadar bizleri daha güçsüz kılarak gerçekleşir.
Bu nedenle, güçlüklerden ve yetersizliklerden özgür olmak için Tanrı’yla çekişmek yerine, imanlı bütün bunlarda başka bir güç görür. Bu güç, "Lütfum sana yeter. Çünkü gücüm, güçsüzlükte tamamlanır" diye vaatte bulananın ve hakkında, "Mesih size karşı güçsüz değildir; O’nun gücü sizde etkindir. Güçsüzlük içinde çarmıha gerildiği halde, şimdi Tanrı’nın gücüyle yaşıyor (2Ko. 13:3-4) diye yazılanındır.