Sürüden ayrılanı kurt kapar... Gruptan ayrılmak tehlikelidir. Arkası sağlam... Ekşi Sözlük’te bu deyimin anlamı şöyle açıklanır: “Maddi ve manevi desteği kuvvetli olan, arkasından yardım edecek çok dostu ve tanıdığı nüfuslu kişileri olan.”
Baskın Oran, yaptığı etraflıca araştırmanın sonucunu tüm çıplaklığıyla şöyle dile getirmiştir: “… bugünkü haliyle Türkiye, hiçbir azınlığın mutlu yaşayabileceği bir ülke değildir.”1
Ataların sözü, toplumun anlayışı, uzmanın tespiti ve sağduyumuzun da desteklediği bir gerçektir bu: çoğunlukta olmak rahatlatıcı ve güzel. Azınlıkta olmaksa, niye yalan söyleyelim, acıdır: farklı, yanlış anlaşılmış, sayılmamış, sevilmemiş, dışlanmış, kimsesiz, nüfuzsuz … yalnız. Böyle duruma düşmeyi kim ister ki?
Yine de, seneler önce değerli bir Türk arkadaşımın bana söylediği söz bir türlü aklımdan çıkmıyor: “Doğru bildiğin yolda yalnız yürüyeceksin.” Bu söz çok mu idealist? Prensiplerimize kahramanca bir inatla bağlı kalmalıyız ve kimsenin bizi reddetmesinden korkmamalıyız der sanki. Acaba, bu sözün geçerli olması mümkün mü?
Tabii ki, kötü bir çoğunluğa dahil olmak iyi değildir. Nitekim Kutsal Yasa şöyle buyurur: “Kötülük yapan kalabalığı izlemeyeceksiniz. Bir davada çoğunluktan yana konuşarak adaleti saptırmayacaksınız” (Çık. 23:2).
Gerçi Rabbimiz İsa Mesih çoğunluğun sık sık yanlış yolda, doğru yolu bulanlarınsa azınlıkta olduğunu söylemiştir: “Dar kapıdan girin. Çünkü yıkıma götüren kapı geniş ve yol enlidir. Bu kapıdan girenler çoktur. Oysa yaşama götüren kapı dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar azdır” (Mat. 7:13-14).
Bu benzetme hakkında Richard France şöyle bir gözlemde bulunur: Çoğunluğun gittiği yol popüler bir yoldur, çünkü girilmesi serbest, uğraşmadan, düşünmeden girilir, kalabalıkla birlikte geze geze girilebilir. Sadece geniş ana yoldan ayrılmaya, çekici olmayan dar kapıdan girmeye razı olanlar kalabalıktan uzaklaşarak hayata giden öteki yolu keşfedebilir.2
Ruhsal anlamda azınlıkta olmak iyidir, doğru, ama küçük bir sorun var: canımız azınlıkta olmak istemez. İticidir. Korkutucudur. İşimize gelmez. Peki ne yapabiliriz?
Aslına bakarsak, yürek tutumuzu ve neyi neden istediğimizi yoklamamız gerekir. Tanrı’nın egemenliği genel geçer konumların alaşağı edildiği bir egemenliktir. İsa, nüfuzsuz bir çocuk gibi alçakgönüllü olmazsak Tanrı’nın egemenliğine asla giremeyeceğimizi söyledi (Mat. 18:2). Yüce kralımız çıplak bir fakir olarak işkence edilerek idam edildi. İnsanın böyle herkesin tersine davranması doğal değildir. Canımız, doğal olarak, ast üst ilişkilerinde üst olmayı tercih eder. Canımız, doğal olarak, sayılmayan azınlıkta değil, sevilen çoğunlukta olmayı arzular.
Sonuç olarak buradaki mesele, doğal değil, doğaüstü değerlerin peşinden gitmemiz için canımızın yeniden eğitilmek zorunda olması. James Smith arzularımız hakkında şu ilginç tespitte bulunur: bizi önemli ölçüde biçimlendiren unsur, yürekten istediğimiz şeydir. Fakat, gerçekten ne istediğimizi aslında bilmeyiz. Ve ne istediğimizi öğrenmekten çekiniriz.3 Bu yüzden Kutsal Kitap’ın doğrultusunda ve Ruh’un etkin kıldığı özeleştiri en büyük ihtiyaçlarımızdan biridir.
Tabii ki, herkesle mümkün olduğunca iyi geçinmeliyiz. Ama kalabalığın bir parçası olacağımız yerde, Mesih’e bağlı azınlıkta olmayı içten arzulamalıyız, o anlamda azınlıkta olmaktan haz duymayı öğrenmeliyiz.
Kendimiz Mesih’in öğrencisi olarak olgunlaşmaya gayret ederken, diğer kardeşlerimizi de Mesih’in öğrencileri olarak yetiştirmeye katkıda bulunurken, yüreğimizdeki bu arzuların nasıl değişebileceğini düşünmeliyiz. Dua etmeliyiz. Azınlıkta olmaktan korkmak yerine, Mesih’in halkı olarak azınlıkta olma arzusu iliklerimize kadar işlemelidir.
Nitekim Rabbimiz İsa diyor ki, “Korkma, ey küçük sürü! Çünkü Babanız, egemenliği size vermeyi uygun gördü” (Luk. 12:32).
- 1Baskın Oran, Etnik ve Dinsel Azınlıklar: Tarih, Teori, Hukuk, Türkiye (İstanbul: Literatür, 2018), s. 441.
- 2R. T. France, The Gospel of Matthew (Cambridge: William B. Eerdmans, 2007), s. 288.
- 3James K. A. Smith, You Are What You Love: The Spiritual Power of Habit (Grand Rapids, MI: Brazos Press, 2016).