İlişkimiz harika başladı. Birlikte vakit geçirirdik, samimiydik, düşüncelerimizi ve kaygılarımızı konuşurduk. İlişkimize çok emek verdim ama buna çoktan gönüllüydüm. Bana güvenebileceğini sanmıştım.
İlişkimizin belirli bir noktasından sonra bir tuhaflık fark etmeye başladım. Mantıksız bir şey ama başkalarına benden söz ederken beni farklı tanıtıyordu. Yani, asıl karakterimi bildiği halde beni farklı anlatıyordu. Benimle konuşurken bile, sanki benimle değil, kafasındaki bir “imaj”la konuşuyordu. Çok garip, biliyorum. Mantıksız dedim ya! Onu çok seviyorum ama bu benim kalbimi kırdı.
Çok geçmeden uğramaz, aramaz oldu. Başkalarıyla takılmaya başladı. Eski, o güzelim ilişkiden eser kalmadı. Beni reddetti. Acı gerçek şu ki, beni daha iyi tanıdıkça benden olduğum gibi hoşlanmadığını anlamıştı. İlişkimiz o yüzden bozuldu.
Hurdacıya satsaydık iyi olurdu galiba o tunç yılanı. Ama atalardan kalma, ailemizin çok önemli bir hatırasıydı. Nesilden nesile bize anlattılar. Çölde günah işledik ve Tanrı aramıza zehirli yılanlar gönderdi. Herkesi sokup öldürüyorlardı. Ama Tanrı merhamet etti ve Musa’ya bir talimat verdi. Musa o tunç yılanı yaptı, bir direğin üzerine koydu. O yılana bakan kişiler ölümden kurtuldu.
Önce, “Kurtaran Rab’bin yaptığını unutmayalım” diye o tunç yılanı sakladık. Ama halk, saklaya saklaya, tunç yılanın kendisine hayran kaldı, taptı, ona buhur yaktı. Ta ki Hizkiya o tunç yılanı parçalayana dek...
Ama Hizkiya’nın oğlu Manaşşe tam tersini yaptı. “Babası Hizkiya’nın yok ettiği puta tapılan yerleri yeniden yaptırdı... RAB’bin, ‘Yeruşalim’de bulunacağım’ dediği RAB’bin Tapınağı’nda sunaklar kurdu. Tapınağın iki avlusunda gök cisimlerine tapmak için sunaklar yaptırdı... Manaşşe yaptırdığı Aşera putunu RAB’bin Tapınağı’na yerleştirdi...” (2Kr. 21:13-1,17).
Sanılabilir ki, insanlar tek gerçek Tanrı’dan haberleri olmadığı için puta taparlar. Ama Pavlus put olayını daha farklı bir şekilde anlatır: Yaratılış sayesinde insanların Tanrı’dan haberi var. Ama “Tanrı’yı bildikleri halde O’nu Tanrı olarak yüceltmediler, O’na şükretmediler. Tersine, düşüncelerinde budalalığa düştüler; anlayışsız yüreklerini karanlık bürüdü. Akıllı olduklarını ileri sürerken akılsız olup çıktılar. Ölümsüz Tanrı’nın yüceliği yerine ölümlü insana, kuşlara, dört ayaklılara, sürüngenlere benzeyen putları yeğlediler.” (Rom. 1:21-23)
Pavlus, “yeğlediler” diyor. Putperestlik bir tercih meselesidir: Tanrı’yı gerçekten olduğu gibi tanımayı tercih etmemektir. Nitekim aynı bölümde Pavlus bu insanlar hakkında, “Tanrı’yı tanımakta yarar görmediler” diyor (Rom. 1:28). Manaşşe Yahve’den habersiz değildi. Ama O’nu tanımakta yarar görmemişti.
“Yavrularım, kendinizi putlardan koruyun” diyor, 1. Yuhanna’nın son ayeti. Yuhanna, doğruluk, doğru öğreti ve sevginin önemini vurguladıktan sonra, son söz olarak “heykellerin önünde eğilmeyin” demek mi istemiştir? Sanmıyorum.
“Kendinizi putlardan koruyun” demeden hemen önce, Yuhanna, “biliyoruz ki, Tanrı’nın Oğlu gelmiş ve gerçek Olan’ı tanımamız için bize anlama gücü vermiştir. Biz gerçek Olan’dayız, O’nun Oğlu İsa Mesih’teyiz. O gerçek Tanrı ve sonsuz yaşamdır” demişti.
F. F. Bruce, buradaki put uyarısı hakkında, “maddi objelere karşı değil, Tanrı hakkındaki yanlış anlaşılmalara karşıdır” diyor.1 Mesih’te, Tanrı’yı gerçekten olduğu gibi tanımak için bize “anlama gücü” verilmiştir. Gerçek Tanrı bilgisine sahip olduğumuz halde, Tanrı’yı olduğu gibi değil, farklı tanımayı istediğimizde putperestlik etmiş oluruz.
Çoğu insanın sandığı gibi değilim. Başkalarına benzemem. Beni daha iyi tanımak için ilişkimize sadık kalman gerekecek. Üstelik, beni olduğum gibi tanımak, seni olduğun gibi bırakmayacak.
Benimle tanışmak ister misin?
- 1 F. F. Bruce, The Epistles of John (Grand Rapids, Michigan: Eerdmans, 1979), s. 128.