Bir siyasetçi sorunlu bir durum hakkında, “Bilinen bilinmezler var, bilinmeyen bilinmezler de var” dediği için kendisiyle çok dalga geçildi.
Ama bu söz (o siyasetçi zor bir konudan kaçınmak için söylemiş olsa bile) önemli bir gerçeği temsil ediyor: Bazen bilmediğimiz şeylerin farkında bile değiliz, bazı durumlardaysa bir konu hakkında bilgi sahibi olmadığımızı anlıyoruz. Nitekim eski çağda eğitimin bir tanımı, “Bilinmeyen cehaletten bilinen cehalete geçmek”ti.
Timur Kuran, “toplumsal kavram dağarcığı”mızdan söz eder.1 Sosyoloji alanında da moda olan bir kavram var: “toplumsal tahayyül”. Tahayyül etmek, özetle, dünyayı zihnimizde biçimlendirmek demektir. Toplumsal tahayyül kavramıysa, kendimizi ve hayatımızı yürek düzeyinde nasıl anladığımızı, nasıl sezdiğimizi kast eder. Toplumsal tahayyül, “kişilerin toplumsal varlıklarını nasıl tahayyül ettiklerini, başka insanlarla ilişkilerinde nasıl bir yere sahip olabileceklerini, onlarla ve onların yakınlarıyla nasıl geçindiklerini, doğal süreçte gerçekleşebilecek beklentilerin ne olduğunu ve bu beklentilerin temelinde yatan kalıplaşmış kavramları ve imgeleri” belirten bir terimdir.2
Ortaçağ Avrupası’nda insanlar çeşitli inançlara sahiptiler ama muhtemelen kimse ateist değildi. O zamanın toplumsal tahayyülüne göre, hayatın doğaüstü boyutunun olmadığı kimsenin aklına gelmezdi.3 Ama modern çağda insanların düşünce yapısı değişti. Artık insanlar Tanrı’nın varlığı hakkında kuşku duyabildikleri gibi, hayatın herhangi doğaüstü yönü olmadığına inanabiliyorlar.
Öyle insanların bile kesinlikle bildikleri bir şey var: Herkes ölecek. Bu bilinir. Ama ondan sonra ne olacağı esasında bilinmez. Kimi “Toprağa dönüşürüz, bir şey kalmaz” der, kimisiyse “Bütün sevdiğimiz insanlarla birlikte oluruz” diye ümit eder. Ama emin olamazlar. Bilinen bir bilinmezdir bu.
Diyeceksiniz ki, ama biz imanlıyız. Öyle ölüm korkumuz yok, çünkü Rab’bi tanıyoruz ve sonsuza dek O’nunla olacağız.
Haklısınız. Ama bizim geleceğimizde de bir bilinen bilinmez var.
Elçi Yuhanna şöyle der: “Bakın, Baba bizi o kadar çok seviyor ki, bize ‘Tanrı’nın çocukları’ deniyor! Gerçekten de öyleyiz. Dünya Baba’yı tanımadığı için bizi de tanımıyor. Sevgili kardeşlerim, daha şimdiden Tanrı'nın çocuklarıyız, ama ne olacağımız henüz bize gösterilmedi. Ancak, Mesih göründüğü zaman O'na benzer olacağımızı biliyoruz. Çünkü O'nu olduğu gibi göreceğiz” (1Yu. 3:1-2).
“Ne olacağımız henüz bize gösterilmedi.” Mesih’i gördüğümüzde dönüştürüleceğiz, O’na benzer olacağız, Tanrı’nın yüceliğine erişeceğiz (Rom. 5:2). Günah işlemeyen, ölümsüz, dipdiri yüce varlıklar olacağız. Bu bilinir. Ama o yüceliğin tam olarak nasıl olacağı bilinmez. İmanlının bir bilinen bilinmezi yani.
Pavlus şu anki hayatımızın acılarla tanımlandığını belirtiyor. Çünkü günah yüzünden yaratılış lanetlendi (bkz. Yar. 3:17) , amaçsızlığa teslim edildi, yozlaşmaya köle oldu (Rom. 8:18-21). Bedenlerimiz de henüz kurtulmamıştır, zavallıdır! Ama Mesih gelince “zavallı bedenlerimizi değiştirip kendi yüce bedenine benzer hale getirecektir.” Pavlus diyor ki, “bu anın acıları, gözümüzün önüne serilecek yücelikle karşılaştırılmaya değmez” (bkz. Rom. 8:18, 23; Flp. 3:20-21).
Bizi bekleyen yüceliğin tam olarak nasıl olacağı bilinmez. Ama dünyadaki bütün acıları toplasak bunları unutturacak kadar büyük ve muhteşem olacaktır.
Bu ümit elimizdeyken tutumumuz nasıl olabilir? Bu ümitle övünürüz (Rom. 5:2). Bu ümide sahip olduğumuz için Mesih pak olduğu gibi kendimizi pak kılarız (1Yu. 3:3). Bu ümide sımsıkı sarılarak sabırla dayanarak bekleriz (Rom. 8:25).
Ne mutlu bize ki geleceğimizdeki “bilinmez” meçhuldür, çünkü böylece onun kavrayamaya-cağımız kadar yüce olduğunu anlıyoruz!
- 1Timur Kuran, Yalanla Yaşamak: Tercih Çarpıtmasının Toplumsal Sonuçları (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2001), 226-7.
- 2Charles Taylor, Modern Social Imaginaries (Durham, North Carolina: Duke University Press, 2004), 23.
- 3James K. A. Smith, How (Not) to Be Secular (Grand Rapids, Michigan: Eerdmans, 2014), 27.