Ana içeriğe atla

Sitemiz işleyişi için sadece bu siteye ait çerez kullanmaktadır. Üçüncü parti çerez kesinlikle kullanılmamaktadır.
Daha bilgi edinin.

Li-derkenar

Bizi Bekleyen Unutkanlık

Yayın Tarihi: 06.07.2022

Neden unuturuz? Hatırlayamadığımız için galiba!

İnsan yaşlandıkça daha unutkan olması olağan sayılır. (Gelin de bana sorun!) Aynı zamanda yaşlanan insanda baş gösteren unutkanlık daha vahim bir durumun belirtisi de olabilir: Alzheimer hastalığı. Dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi, Türkiye’de de Alzheimer hastalarının sayısı arttıkça artıyor. Öyle ki, Türk Nöroloji Derneği şu iç karartıcı gözlemde bulunmuştur: “Genç nüfusun giderek yaşlanacağı bir ülke olarak Türkiye’de 30-40 yıl sonra bu hastalığın en önemli sağlık sorunu olacağını söylemek müneccimlik olmayacaktır.”1 Ne diyelim? Rab korusun!

Ama bazen hatırlamak işimize gelmediği için unuturuz. Unutmak haksızlık olabilir. Hatırlamaksa, görev sayılabilir. Fransız filozof, Paul Ricoeur (1913-2005), ömrü boyunca bu soruna takılıp kalmıştır. O kadar ki, 87 yaşındayken Ricoeur söyle bir hükümde bulunmuştur: “Bazı durumların aşırı hatırlanması, bazı durumlarınsa aşırı unutulması beni rahatsız etmeye devam eden bir maskaralık... Bu açıdan, hakkaniyetle hatırlamanın gereği, kamu önünde vurguladığım can alıcı meselelerden biridir.”2 Tarih kazananlar tarafından yazılır derler. Aynı şekilde arşivler iktidardan düşenler tarafından yakılır! İngilizler, sömürgelerinden ayrılırken yaptıkları insanlık dışı eylemleri kaydeden sayısızca belgeyi gizlice yakmışlardır. Kendi ülkem Amerika’da, toprakların asıl yerlisi olan Kızılderililerin çoğu acımasızca katliamlarla öldürüldü. Sağ kalanlar da binbir şekilde vicdansızca istismar edildi. Peki, bu utanç verici duruma karşı bizim memleketimizde nasıl bir “tarihsel bellek” sergilenir? Efendime söyleyeyim, biz çocukken keyifli keyifli kovboyculuk oynardık!

Bazen hatırlamak işimize gelmediği için unuturuz.

Sözünü etmek ayıp olmasın ama bir başka, daha da uğursuz, unutkanlık türü var: Travmanın getirdiği unutkanlık. Yaşanan bazı deneyimler akılda tutamayacak kadar acıdır. “Kopukluk sendromu” dedikleri hadisede beynimiz bizi korumak için bilincimizi bambaşka yere götürür; velhasıl yaşananlar kolay kolay hatırlanmaz. Bu konunun bir uzmanının dediği gibi, “Travmanın özü unutmaya çalışmaktan, ne kadar korktuğunuzu, kızdığınızı veya çaresiz kaldığınızı gizlemekten ibarettir.”3

Alzheimer, insaniyetsizlik, travma... yaşadığımız bu günah yüzünden lanetlenmiş dünyada ne kadar çok acı ve kötülük varmış! Keşke hepsini unutabilsek de rahatlasak! Ama şu da var: Unutsak bile gerçeklik değişmez. Bunamış beyinler, gizlenen ayıplar, şoka sokan travmalar yok olmayacaktır.

Oysa, Yeşaya peygamberin sözlerinde Tanrı’nın zamanın sonunda gerçekliği değiştireceğine dair bir umut parıltısı var. Sözgelimi, Tanrı “ölümü sonsuza dek yutacak. Egemen RAB bütün yüzlerden gözyaşlarını silecek. Halkının utancını bütün yeryüzünden kaldıracak” diyor (25:8, vurgu eklenmiştir). Hiç ölümü, kederi ve utancı olmayan bir dünya düşünebiliyor musunuz? Yeşaya, Tanrı’nın, bildiğimiz bu dünyadan daha kalıcı bir realite olacağını söylediğini de şöyle kaydeder: “Başınızı kaldırıp göklere bakın, aşağıya, yeryüzüne bakın. Çünkü bu gökler duman gibi dağılacak, giysi gibi eskiyecek yeryüzü; üzerinde yaşayanlar sinek gibi ölecek. Ama benim kurtarışım sonsuz olacak, ardı kesilmeyecek zaferimin” (51:6). Bu dünya, mevcut bu düzen, bitecek; Rab’bin kurtarışı ve zaferiyse bitmeyecek. Eh, bu dünya artık olmayacaksa, bu kurtarış, bu zafer, nerede yaşanacak?

 Yepyeni bu dünyada seçici unutkanlık yaşayacağız.

Tanrı, gene Yeşaya aracılığıyla, bu soruyu şöyle yanıtlar: “...geçmiş sıkıntılar unutulup gözümden saklanacak. Çünkü bakın, yeni bir yeryüzü, yeni bir gök yaratmak üzereyim; geçmiştekiler anılmayacak, akla bile gelmeyecek” (65:16-17). Çok ilginç. Yepyeni bu dünyada seçici unutkanlık yaşayacağız: Geçmiş sıkıntılar unutulacak, anılmayacak, akla gelmeyecek. Neden unutacakmışız? Pavlus’a göre, orada tecrübe edeceğimiz yücelik o denli büyük ki, bu dünyayı nitelendiren bütün acılarla karşılaştırmaya değmez! (Bkz. Romalılar 8:18.)

Bir yerde Orhan Veli, “Sevin, sevinebilirsen, insanlığın haline karşı” diyor. Pavlus ise bir yerde, “Tanrı’nın yüceliğine erişmek umuduyla övünüyoruz” diyor. Sözünü şöyle devam ettiriyor Pavlus: “... bu umutla kurtulduk. Ama görülen umut, umut değildir. Gördüğü şeyi kim umut eder? Oysa görmediğimize umut bağlarsak, sabırla bekleyebiliriz.”4

O zaman, bizi bekleyen kutlu unutkanlığı sabırla dayanarak beklemeyi unutmayalım!

  • Telif Hakları © 2022
  • Chuck Faroe
  • Tüm Hakları saklıdır. İzin ile kullanıldı.
İlk yayınlama: e-manet Sayı 67 (Temmuz - Eylül 2022), s. 3–4.