Yakında idam edilecek insanın son sözleri ciddiye alınmaya değerdir sanırım. Böyle bir durumda insan dalga geçmez, boş konuşmaz herhalde.
Böyle bir son söze bakmak istiyorum. Ama önce sizleri Selim Usta’yla tanıştırmak istiyorum.
“Selim Usta, yeni mini panelvanın hayırlı olsun!”
“Sağol ağam!”
“Pırıl pırıl!”
“Bin şükür ağam, aynen öyle!”
“Şey... Selim Usta, bu ön koltuk neden bu kadar yıpranmış? Araç nispeten yeni?”
“N’olacak ağam? Takım çantası, eşya, malzeme derken nasıl yıpranmasın?”
“Ama Selim Ustacığım, aracın arkası var hani?”
Selim Usta mini panelvanın arka kısmına bön bön baktı. “Ee?” dedi.
“Usta, orası yük taşımak için değil mi? Niye orayı kullanmıyorsun da ön koltuğu yıpratıyorsun boşu boşuna?”
“Nasıl yük taşımak için yani?”
Aracın arkasına geçtiğim gibi kapısını açtım ve “İşte!” dedim.
“Vay be...!” dedi Selim Usta. “Ben sadece havalı filan görünsün diye daha uzun yaptıklarını sanmıştım. Vay! Oraya bir sürü malzeme sığar!”
Size Selim Usta’dan ve onun bu yaptığından neden söz ettim? Çünkü elimizdeki geniş imkânlardan az yararlandığımızda ne kadar büyük gaflet içinde olduğumuzu komik bir şekilde düşündürmek istedim.
Son günlerde şu soru üzerinde düşünürüm: “Kutsal Yazılardan yetersiz mi yararlanıyoruz?”
Bu konuya girmişken, yakında ölecek insanın son sözlerine gelelim.
Pavlus, 2. Timoteos mektubunda, Timoteos’a neden Müjde’den ve Müjde’yi yayma görevinden vazgeçmemesi gerektiğini anlatırken, Kutsal Yazıların güvenilirliğini ve yararlılığını hepimizin iyi bildiği şu sözlerle vurgular: “Kutsal Yazılar’ın tümü Tanrı esinlemesidir ve öğretmek, azarlamak, yola getirmek, doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır. Bunlar sayesinde Tanrı adamı her iyi iş için donatılmış olarak yetkin olur.” (2Ti. 3:16-17).
Değerli büyüklerimizin bir vasiyeti olduğunda tabii ki ciddiye alınır. Dikkate değerdir ki, hem Pavlus (bu ayetlerde) hem de Petrus (2Pe. 1:14-21 ayetlerinde) yakında öleceklerini bilerek Kutsal Yazıların Tanrı’nın esini olarak bize ne kadar gerekli olduğunu özellikle vurgulamaya gerek duymuştur.
Pavlus’un bu son sözlerine göre, Kutsal Yazılar’ın önemli bir amacı, bizi “her iyi iş için donatarak yetkin kılmaktır.” Bu amacı gerçekleştirmek için Kutsal Yazılar öğretmek, azarlamak, yola getirmek ve doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır.
Kutsal Kitap’ın öğretme işlevinden yararlanmayı genelde önemsiyoruz. Tanrı’nın gerçeklerini doğru anlamak için tek başımıza ve grup halinde Kutsal Yazıları okuyor ve araştırıyoruz.
Ama Kutsal Yazıların diğer işlevlerine gelince nasılız? Azarlamak işlevi, Tanrı’nın isteğinden nasıl saptığımızı, hangi konuda günah işlediğimizi bize açıklar. Yola getirmek işlevi, olumlu bir tedbir veya müdahale kasteder; günahtan dönmek için nelerin yapılması gerektiğini gösterir. Doğruluk konusunda eğitmekse, kutsal karakterin alışkanlık haline gelmesi için yapılan zorlu çalışmaları kasteder.
Kutsal Kitap’ın doğru yorumlanması hiç de yabana atılacak bir konu değil. Bu, diğer işlevlerin temelini oluşturur. Ama Kutsal Yazıların bütün işlevlerinden ne kadar yararlanıyoruz? Kutsal Yazıların bizi nasıl azarlayacağını, yola getirebileceğini ve doğruluk konusunda eğitebileceğini tek başımıza ve grup halinde özenle araştırıyor muyuz?
Bir bakıma Kutsal Kitap’ın işlevlerini birbirinden ayırmak gerçekçi değildir. Çünkü, “Tanrı’nın sözü diri ve etkilidir, iki ağızlı kılıçtan daha keskindir. Canla ruhu, ilikle eklemleri birbirinden ayıracak kadar derinlere işler; yüreğin düşüncelerini, amaçlarını yargılar” (İbr. 4:12). Tanrı’nın sözüyle ne zaman temas etsek, Ruh’un yüreklerimizi eleyeceğini ve Tanrı’nın lütfu sayesinde bizi yenilenmeye çağıracağını biliyoruz.
Aynı zamanda Yakup, mektubunun ilk bölümünde hepimizin bildiği bir benzetme kullanır: Tanrı’nın sözü kendimizi görebileceğimiz bir aynaya benzer (bkz. Yak. 1:22-24). Yakup’a göre hepimiz her zaman bu aynadan doğruca yararlanmıyoruz: Kutsal Kitap aynasında kendimiz hakkında gördüklerimiz konusunda unutkan ve aldanmış olabiliriz.
Selim Usta gibi olmayalım. Kutsal Yazıların bütün imkânlarından yararlanalım.