Ana içeriğe atla

Sitemiz işleyişi için sadece bu siteye ait çerez kullanmaktadır. Üçüncü parti çerez kesinlikle kullanılmamaktadır.
Daha bilgi edinin.

Li-derkenar

Gurbet

Yayın Tarihi: 04.01.2016

Bulunduğumuz yere bağlanmaya eğilimliyiz. Tanrı bizi maddeden kopuk ruhlar olarak yaratmadı. Toprak, beden, adım atmak, etrafa bakmak, hava kokusu, domates tadı ve daha neler neler, fiziksel hayatımızın birer parçasıdır.

Kendi yaşadığınız mahallede düşünmeden gezersiniz, eve doğru giderken yolu düşünmeden etrafınızdaki tanıdık binalar, dükkânlar, levhalar, sokak başları, insan simaları akıp gider. Kendi yaşadığınız mahallede eve doğru giderken veya evden çıkıp iş yerine giderken nerede olduğunuzu anlamak için haritaya başvurmaya, tabii ki, ihtiyacınız yok.

İçimiz, dışımızdaki realiteye alışmaya programlanmıştır. Dünyada yaşamak için bir takım bildik duyumuz vardır: dokunmak, koklamak, görmek, işitmek, tatmak; bunlar her anın bir parçasıdır. Ama bunlara ek olarak, daha doğrusu, bunların içinde, arasında, altında işleyen, duyu gibi bir melekemiz var. Bulunduğumuz duruma uyabilmek için bilinçdışı olarak işleyen bu yetenek, bulunduğumuz ortamı kaydeder, yorumlar ve bizi o duruma alıştırır, o durumda gerektiği gibi hareket etmemizi sağlar.

Davut’un asırlar önce Rab’be dua ettiği gibi, “Sana övgüler sunarım, çünkü müthiş ve harika yaratılmışım. Ne harika işlerin var! Bunu çok iyi bilirim.” (Mez. 139:14). Hakikaten öyledir!

Yaklaşık yirmi yıl Ankara’da yaşadım. Türkiye’ye, Türkiye’deki hayata bayağı alıştım, sevdim. Kömür kokan bir kış sabahında işe giderken kurulmakta olan haftalık pazardan geçmek, gazete almak, dolmuş sırasında beklemek, çıtır simidi yiyip demli çayımı yudumlamak, bunları ve bin bir günlük olayı daha yaşamak bana nail oldu.

Bir yabancı olarak, sık sık tanıştığım insanlara, “Memleketiniz neresi?” diye sorarım. Ondan sonra, yabancının soracağı klasik bir soru daha ağzımdan çıkar: “Oranın nesi meşhur?” Normalde bir kişi memleketini anlattığında doğasını, suyunu, yiyeceklerini, ilişkilerinin güzelliğini vs. över. Orayı özlemle anar ama samimiyetle konuşacak olursa, bulunduğu yere de alışmış, bazı yönlerini sevmeyi de öğrenmiş olduğunu itiraf eder. Çünkü bulunduğumuz yere bağlanmaya eğilimliyiz.

İçimizdeki meleke dışımızdaki dünyaya bizi alıştırır, adapte ettirir. Aynı zamanda, Mesih’in öğrencileri olarak yüreğimizdeki iman bir dürtüdür ki sürekli bizi başka bir dünyaya çağırır. İnsan henüz görmemiş bir memleketi özler mi? Özler.

Bu dünyada yaşadıkça tadarız, bakarız, yürürüz, ortama alışırız. Aynı zamanda imanlı olarak Kutsal Kitap’ın “dünya” dediği, yani Tanrı ve O’nun egemenliğinden bağımsız yaşamaya inat eden bu düzene alışmamıza izin vermeyen ruhsal bir melekemiz var. Bu “meleke” dediğim olay da sadece bize dünyasal yanlışları yasaklamaz, daha önemlisi, yüreklerimizde göksel realitelere yönelik bir arzu, bir özlem yaratır. Çünkü Tanrı’nın vaatlerine sahibiz.

İbrahim, “İman sayesinde bir yabancı olarak vaat edilen ülkeye yerleşti” (İbr. 11:9). İbrahim ve çocukları miras alacakları topraklarda göçebe olarak, çadırlarda yaşamaya razı oldular, “Çünkü mimarı ve kurucusu Tanrı olan temelli kenti bekliyor[lardı]” (İbr. 11:10).

İbraniler mektubunun yazarı bu konuda şöyle devam eder:

Bu kişilerin hepsi imanlı olarak öldüler. Vaat edilenlere kavuşamadılarsa da bunları uzaktan görüp selamladılar, yeryüzünde yabancı ve konuk olduklarını açıkça kabul ettiler. Böyle konuşanlar bir vatan aradıklarını gösteriyorlar. Ayrıldıkları ülkeyi düşünselerdi, geri dönmeye fırsatları olurdu. Ama onlar daha iyisini, yani göksel olanı arzu ediyorlardı. Bunun içindir ki, Tanrı onların Tanrısı olarak anılmaktan utanmıyor. Çünkü onlara bir kent hazırladı (İbr. 11:13-16).

Bulunduğumuz yere bağlanmaya eğilimliyiz. Bu doğal ve meşru bir durumdur. Hatta kaçınılmazdır. Bu bütün insanlar için geçerlidir. Fakat Mesih’e ait olan bizleri tanımlayan çok daha temel bir olgu var: iman. Tanrı’ya, Mesihi’ne, Müjde’sine, vaatlerine iman edenler olarak öz memleketimizi özler dururuz.

Böyle olduğumuz için de Tanrı, bizim Tanrımız olarak anılmaktan utanmaz! Bu göçebeliğimiz bittikten sonra da hep birlikte O’nunla olacağız, O’nun bize hazırladığı kentte.

  • Telif Hakları © 2016
  • Chuck Faroe
  • Tüm Hakları saklıdır. İzin ile kullanıldı.
İlk yayınlama: e-manet Sayı 41 (Ocak - Mart 2016), s. 3–4.