Size bir bilmece: Tek başınaysa anlamı yok, arada değilse ilişki yok. Nedir?
Bağlaç. Yani cümlede iki düşünce arasında ilişki kuran yardımcı kelimeler: eğer, ile, çünkü, böylece, veya, ama gibi. Kubbealtı Lugatı’ndaki bağlaç maddesi şöyle diyor: “Yalnız başına anlamı olmayıp ... kelime öbeklerini veya cümleleri birbirine bağlamaya yarayan kelimeler.”1 Anlamsız ama işe yaramaz değil. Dahası var: Muharrem Ergin hoca bunların hepsinin Türkçeye yabancı olduğunu, dile sonradan göç ettiklerini söyler: “Türkçede aslında bağlama edatı yoktu. Bağlama edatları Türkçede sonradan ve yabancı dillerin tesiri ile ortaya çıkmıştır.”2 Kendim bir yabancı olarak bağlaç denen garibanlara gıpta ediyorum doğrusu. Anlamsız bir grup ecnebi ama herkese kendilerini nasıl da beğendirmiş, bütün ilişkilerin bir parçası haline getirmişler!
Bağlaç yalnız başına anlamı olmayıp ... kelime öbeklerini veya cümleleri birbirine bağlamaya yarayan kelimeler.
“Pardon, kardeşim... Bağlaçlar mı dedin? Hristiyanlık konusuyla ne alakası var?” diyen okurlar olabilir. Haklılar. Konuyu biraz dağıttım. Kusura bakmayın. Peki, sahiden de bağlaçlar bugünlerde neden aklımda? Anlatayım.
Özdeyişler’in 31 bölümü var. Böylece her gün, günün tarihine denk gelen bölümü okumak mümkün. Nitekim ben de yıllardır bu sistemi uyguluyorum. Sabahleyin Kutsal Kitap okuduğum ve dua ettiğim zaman, günlük de tutarım. Defterime ne yazmak istersem yazarım. Yani, düzenli, tutarlı olmaya kendimi zorlamam; defterimle ben biz bizeyiz. Niye moralimi bozayım sabah sabah?
Öylece geçenlerde defterimi karıştırıyordum ve yorumuna dair bir açıklama yazmadığım şu nota gözüm ilişti: “Pro 2 if...if...if... / then... / for... then... / for... so... so... / for... but.” Anlaşılan, o gün Kutsal Kitap’ın İngilizcesini okumuşum. Bu notun Türkçesi şöyle: “Özd 2 eğer... eğer... eğer... / o zaman... / çünkü... o zaman... / çünkü... böylece... böylece... / çünkü... ama.”
Bilindiği üzere Özdeyişler’in büyük kısmı tekil atasözlerinden ibaret. Ama ilk dokuz bölüm daha uzun dersler içerir. Bu derslerdeki buyruklar, öğretiler, gerekçeler ve sonuçlar arasındaki ilişkiler üzerinde derin düşünmeye değerdir. Velhasıl o gün bu ilişkileri düşünürken bağlaçların akışına takılmışım.
Geçen gün, ayın üçünde, Özdeyişler 3’ü okudum. Metnin anlamını kavramaya çalışırken, gene unsurlar arasındaki ilişkilere ve bunun yanı sıra, bağlaçlara bakıyordum. Sözgelimi, “Oğlum” (hitap), “unutma öğrettiklerimi, aklında tut buyruklarımı” (buyruk/öğüt), “Çünkü bunlar ömrünü uzatacak, yaşam yıllarını, esenliğini artıracaktır” (gerekçe/motivasyon). Birkaç buyruk daha var. Ondan sonra da şu sözler geçer: “Böylece Tanrı’nın ve insanların gözünde beğeni ve saygınlık kazanacaksın” (sonuç) (Bkz. Özd. 3:1-4). Bölümün devamında yine buyrukları, öğütleri ve öğretileriyle birlikte, dersin anlamını şekillendiren bağlaçlar var: böylece... o zaman... çünkü... o zaman... çünkü (Bkz. Özd. 3:5-26). Bölümdeki son çünkü (3:32’de) özellikle dikkatimi çekti.
Özdeyişler’in ilk bölümlerindeki derslerdeki buyruklar, öğretiler, gerekçeler ve sonuçlar arasındaki ilişkiler üzerinde derin düşünmeye değerdir.
Özdeyişler 3:27-31 ayetlerinde peş peşe geçen olumsuz beş buyruk var: esirgeme, deme, tasarlama, çekişme, imrenme (bir dakikalığına burada durup bu ayetleri okumanızı tavsiye ederim). Nasıl davranmamamız gerektiğini belirten bu buyruklardan sonra, neden böyle davranmamamız gerektiğine dair bir gerekçe var: “Çünkü RAB sapkınlardan tiksinir, ama doğruların candan dostudur” (3:32). 3:27-31’de yasaklanan davranışlar karşılıklı ilişkilerde insafsızlık etmek, “kötü komşuluk,” olarak tanımlanabilir.
Rabbimiz duygusal bir Tanrı. “Duygusallık” genelde olumsuz bir çağrışım yapar. Ama Tanrımız’daki duygusallık, tabii ki, kutsal duygusallıktır. Rab insanların bütün yollarını denetler, bütün niyetlerini tartar. “Komşunu kendin gibi seveceksin” diye buyuran Tanrı, ilişkilerinde insafsızlık eden “sapkın”ları gördüğünde duygusal bir tepki gösterir: tiksinir. İğrenç, pis, mide bulandırıcı bulur. Öyle davranmayan doğru kişilere gelince, Tanrı onların candan dostu olur. Onlara yakın olmayı sever, onlara sırdaş olur.
Özdeyişler’de özendiren gerekçeler sık sık uzun ömür, zenginlik ve saygınlık gibi dışsal ödüllere ve doğru, olgun ve hikmetli karakter gibi içsel ödüllere de bağlıdır. Ama bu son çünkü sadece sırada son değil, önemlilikte de son. Yani, en özendirici gerekçe: Tanrı’yla yakın dost olmayı seçmeliyiz.
Çünkü.
- 1“Bağlaç”, Kubbealtı Lugatı http://www.lugatim.com/s/ba%C4%9Fla%C3%A7 > (23.06.2021 tarihinde erişildi).
- 2Muharrem Ergin, Türk Dil Bilgisi, 12. baskı (İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 1984), s. 352.