Ana içeriğe atla

Sitemiz işleyişi için sadece bu siteye ait çerez kullanmaktadır. Üçüncü parti çerez kesinlikle kullanılmamaktadır.
Daha bilgi edinin.

Li-derkenar

Zayıflık Müzesi

Yayın Tarihi: 31.03.2016

Kullanımdan düşen eski ve bazen ne işe yaradığı bile zor anlaşılan aletlere veya cihazlara bir çatı katında, eskicide, antikacı dükkanında veya müzede rastladığımızda belki şaşırırız, belki komik buluruz, “Vay canına, demek eski zamanlarda böyle şeylerle uğraşırlardı!” deriz.

Bazen de eski metinlerde, eski kitaplarda tuhaf, bilinmeyen kelimelere rastlarız. Böyle kelimeler esrarengizdir veya bazen bildiğimiz kelimelere bir bakıma benzeseler de tuhaflıklar barındırırlar. Böyle kelimeler “arkaik”tir, yani kullanımdan düşmüştür. Daha eski, unutulmuş çağlarda, bambaşka toplumlarda, o zaman yaşayan halklar için bu kelimeler sıradandılar ama artık kimse kullanmaz, bazen ne anlama geldikleri bile bilinmez.

O arkaik kelimeler bir zamanlar tuhaf değil, günlüktüler. Cümle kurmak için, iletişim kurmak için, yaşamı bir gün daha sürdürürken bu kelimeleri kullanmak kaçınılmazdı. Bambaşka bir zamandı, bambaşka bir dünyada. Aynı şekilde eski aletler de kullanıldığı çağın realitelerini yansıtırdı, o zamanın teknolojisinin bir parçası olarak o kadar normaldi ki fark edilmez olurdu. O çağda, o zamanda, o şartlar altında yaşayan kişi, herhalde, “Ne tuhaf aletler kullanıyoruz, bunlarla mı işimizi yapacağız!” demezlerdi. Zorlu da olsa, yorucu, yıpratıcı da olsa, iş o şekilde yapılırdı, hayat o şekilde sürerdi.

Bu çağda Tanrı zorluk-larımızı, zayıflıklarımızı, acılarımızı kullanır. Geçtiğimiz denemeler, sıkıntılar, Tanrı’nın bizi olgunlaştırma işini görür.

Böyle arkaik kelimelerin yeri tarihsel sözlüktür. Kullanılmaz; ilgiyle anılır, araştırılır. Eski çağda yapılmış ama artık kullanılmayan, kullanılamayan eşyaların yeri müzedir. O antik dünyadan kopmuş, o zamanları, o hayat şartlarını bilmez, tanımaz olduk. O dünyanın eşyalarına baktığımız zaman tamamıyla seyirci kalırız, aletleri camekândan çıkarıp günlük hayatımızda kullanmayı aklımızın köşesinden bile geçirmeyiz.

Bu çağda Tanrı zorluklarımızı, zayıflıklarımızı, acılarımızı kullanır. Geçtiğimiz denemeler, sıkıntılar, Tanrı’nın bizi olgunlaştırma işini görür. Nitekim İsa’nın kardeşi Yakup şöyle der: “Kardeşlerim, çeşitli denemelerle yüz yüze geldiğinizde bunu büyük sevinçle karşılayın. Çünkü bilirsiniz ki, imanınızın sınanması dayanma gücünü yaratır. Dayanma gücü de, hiçbir eksiği olmayan, olgun, yetkin kişiler olmanız için tam bir etkinliğe erişsin.” (Yak. 1:2-4).

Tanrı denemeleri bizi Mesih’te olgunlaştırmak için kullandığı için onları “büyük sevinç” ile karşılayabiliriz!

Bu çağda Tanrı aşkın kudretini bizim zayıflıklarımız aracılığıyla sergiler. Rab için yaşarken başarabilme gücümüz kudret değil, lütuftur. Yani, zayıf ve ezilmiş, sayılmamış, hor görülmüş ve çeşitli yetersizliklere maruz kalmış insanlar olduğumuz halde Tanrı yine de içimizde, aramızda ve aracılığımızla kutsal amaçlarını gerçekleştirebilmektedir.

Rab Pavlus’a demiştir ki, “Lütfum sana yeter. Çünkü gücüm, güçsüzlükte tamamlanır.” Dolayısıyla Pavlus, “İşte, Mesih'in gücü içimde bulunsun diye güçsüzlüklerimle sevinerek daha çok övüneceğim. Bu nedenle Mesih uğruna güçsüzlükleri, hakaretleri, zorlukları, zulümleri ve darlıkları sevinçle karşılıyorum. Çünkü ne zaman güçsüzsem, o zaman güçlüyüm” diyor (2Ko. 12:9-10).

‘Her şeyin yeniden düzenleneceği’ bir çağ geliyor ki Tanrı’nın şimdiki çağda kullandığı aletler arkaik, kullanım-dan düşmüş olacaktır.

Bu çağda zayıflıklarımız Tanrı’nın kullandığı bir alettir, yetersizliklerimiz O’nun her şeye yeten gücünün sergilendiği bir sahnedir.

Ama (ve Tanrı’ya büyük saygıyla şunu söylüyorum) “her şeyin yeniden düzenleneceği” bir çağ geliyor ki Tanrı’nın şimdiki çağda kullandığı aletler arkaik, kullanımdan düşmüş olacaktır (bkz. Elç. 3:21). Beklenen çağ yepyeni ve bambaşka olacak çünkü. Bize vahyedilen vaat şudur:

Bundan sonra yeni bir gökle yeni bir yeryüzü gördüm. Çünkü önceki gökle yeryüzü ortadan kalkmıştı. Deniz de yoktu artık. Kutsal kentin, yeni Yeruşalim’in gökten, Tanrı’nın yanından indiğini gördüm. Güveyi için hazırlanmış süslü bir gelin gibiydi. Tahttan yükselen gür bir sesin şöyle dediğini işittim: “İşte, Tanrı'nın konutu insanların arasındadır. Tanrı onların arasında yaşayacak. Onlar O'nun halkı olacaklar, Tanrı'nın kendisi de onların arasında bulunacak. Onların gözlerinden bütün yaşları silecek. Artık ölüm olmayacak. Artık ne yas, ne ağlayış, ne de ıstırap olacak. Çünkü önceki düzen ortadan kalktı.” Tahtta oturan, “İşte her şeyi yeniliyorum” dedi. Sonra, “Yaz!” diye ekledi, “Çünkü bu sözler güvenilir ve gerçektir.” (Vahiy 21:1-5)

Acılar ve denemeler o çağda kullanımdan düşmüş olacak. Dirildiğimizde güçsüzlük de “demode” olacak! Çünkü bedenlerimiz “zayıf olarak” gömülseler bile, “güçlü olarak” diriltilecekler! (bkz. 1Ko. 15:43).

Belki o çağda bir zayıflıklar müzesi kurulabilir. Sonsuz kutsallığa ve mutluluğa kavuştuğumuz o çağda müzeye giderek, “Vay, demek o zamanlar öyleydi, ne tuhaf, ne kadar farklıdır!” deriz!

Ama acılar ve denemeler, zayıflıklar ve üzüntüler her ne kadar arkaik kalmış olsalar bile, onların öyle bir müzesi herhalde olmayacaktır. Çünkü o zaman gözümüzün önüne serilecek yücelik, eski acılar dünyamızı anmaya değmez kılacak, eski düzeni unutturacak kadar güzel olacaktır. Nitekim Rabbimiz eski peygamberin ağzıyla, “… bakın, yeni bir yeryüzü, yeni bir gök yaratmak üzereyim; geçmiştekiler anılmayacak, akla bile gelmeyecek” diyor (Yşa. 65:17; ayrıca bkz. Rom. 8:18).

  • Telif Hakları © 2016
  • Chuck Faroe
  • Tüm Hakları saklıdır. İzin ile kullanıldı.
İlk yayınlama: e-manet Sayı 42 (Nisan - Haziran 2016), s. 3–4.