Ana içeriğe atla

Sitemiz işleyişi için sadece bu siteye ait çerez kullanmaktadır. Üçüncü parti çerez kesinlikle kullanılmamaktadır.
Daha bilgi edinin.

Tarih

Anadolu’da İncil Tohumu Atmak

Yayın Tarihi: 04.01.2017

Görsel
Kitap Kapağı

Leavening the Levant

Joseph K. Greene

New York: The Pilgrim Press, 1916

Leavening the Levant 1819’dan 1913’e kadar Anadolu’daki Protestan hizmetin gelişimini ve Protestan kiliselerin durumunu ele alır. Kitap esas olarak Amerikan Board’un hizmetleri üzerine odaklanır ve Amerikan Board çalışanlarından Joseph Greene tarafından yazılmıştır. 1859’da Türkiye’ye gemiyle gelen Dr. Greene 51 yıl boyunca İzmit, Bursa, Manisa ve İstanbul illerinde hizmet etmiştir. Amerikan Board (ABCFM) 1810 yılında Congregationalist kiliseleri tarafından kurulan, Amerika’nın ilk yurt dışına yönelik misyon topluluğuydu.

Günümüzde O’nun hizmetinin yayılmasını arzulayanların Tanrı’nın yıllar önce bu ülke için neler yaptığını bilmelerinin onları teşvik etmesi arzusuyla, Dr. Greene’nin kitabından alıntılar sunmaktayız.

Önsöz’de Joseph Greene şunları yazmaktadır:

Amacım Amerikan Board’un Türkiye’deki çalışmalarının tarihini yazmak değil, misyonerleri bu topraklara gönderme amacını gün yüzüne çıkarmak ve çalışanların bazılarının hizmet taslakları ile işleri yürütmede kullandıkları araçları ve yöntemleri göstermekti. Son 95 sene içinde bu işlerde görülen büyük başarı için Tanrı’ya övgüler olsun! (s. vii)

Amerikan Board çalışmalarına başladığında Türkiye Grek, Ermeni ve diğer etnik kökenlerden çok sayıda Hristiyan nüfusa sahipti. Ancak aralarında çok az ruhsal yaşam belirtisi vardı. Dr. Greene şunları söyler:

...Türkiyeli Hristiyanlar, yani Grekler, Bulgarlar, Ermeniler ve Roma Katolikleri, sayıları 12 milyonu bulan bu insanlar hem dini yönden hem günlük uğraşlarında papazlarından, piskoposlarından ve güçlü zümreden olan yerli tefecilerden zulüm görüyorlardı. Müjde vaaz edilmiyordu ve Kutsal Kitap okunmuyordu, kiliselerde ve antik dillerde insanların anlamayacağı şekilde muhafaza ediliyordu. Din, oruç ve bayramlar, ayinler ve törenler içermekteydi ancak ruhsal güçten yoksundu. Esasında, bazı nitelikler açısından Doğulu Hristiyanlar ve Müslüman Türkler birbirine çok benzerdi (s. 68).

Yazar, Hristiyan nüfus içindeki ruhsal diriliğin eksikliğinden ötürü, “bin yıllık dönem içinde Anadolu’daki Hristiyanların herhangi bir Türk’ün inanç dönüşümüne yardım ettiğine dair elimizde bir kanıt bulunmadığını” yansıtmaktadır (s. 98-99).1

Misyonerlerin başlıca amacı, Müjdeyle Hristiyan olmayan nüfusa ulaşmaktı. Ama Hristiyan olmayı kabul edenlerin ölümle tehdit edilmesi dahil, çok büyük zorluklar baş gösterdi. Behnan Konutgan bir makalesinde, Amerikan Board’un Hristiyan nüfusu üzerinde odaklanma amacına yönelmesini şöyle açıklar: “1830’da yıllık toplantılarında Amerikan Board yöntemlerini değiştirmeye karar verdi. İmanı duyurmanın en iyi yolunun yerel Hristiyan nüfusu aracılığıyla olduğunu düşündü. Bu nedenden ötürü, odaklarını Doğulu, Grek ve Ermeni Ortodoks halk arasında çalışmak için değiştirdiler. Bu kiliselerin uyanmasının, üyelerinin Mesih İsa ile diri ilişkiler kurmalarına ve hayatlarında önceliği İncil’e vermelerine Hristiyan olmayan komşularına iyi örnek olmalarına ve İncil’i onlara anlatmalarına yol açabileceğini düşündüler.”2

Misyonerler Hristiyan nüfusa gerçek ruhsal yaşam yolunu göstermeye odaklandıklarında buna en fazla karşılık veren Ermeniler oldu. Kutsal Kitap’a çok büyük özen gösterdiler ki bu da öğretişi benimsemelerini sağladı (s. 103). Aynı zamanda Türkçe konuşan nüfus için Kutsal Kitap çevirisi ve dağıtımı ihmal edilmedi. 1911’e kadar en az 500,000 Türkçe Kutsal Yazılar, tüm ciltler dahil ya da parçaları, piyasaya sürüldü (s. 138). Bu kopyalar Türkler için Arap, Türkçe konuşan Ermeniler için Ermeni ve birkaç yıl sonra Türkçe konuşan Grekler için Grek alfabeleriyle basıldı.

İstanbul’daki müjdesel eylem ilk 50 yıl için üç döneme ayrılabilir:

Açıkça yüreklerinde mükemmel şekilde gelişen lütuf sayesinde, Ermeni kardeşler ileride yaşayacakları zalimce işkencelere katlanmaya hazırdı.

İlki tohum ekme dönemiydi (1831-46). Bu dönemin ayırt edici özellikleri, misyonerler ile halk arasındaki yakın ilişki ve bütün misyonerlerin bireylerle birebir çalışmasıydı. 1841’de Bay Dwight’ın evine toplam bin ziyaretci gelmişti, çoğu din hakkında konuşmak isteyen kişilerdendi. 1844’te Bay Goodey Ermeni kardeşlerinden şu şekilde söz etmekteydi: “Eğer Tanrı’nın bu işi gelecek on yıl içinde geçtiğimiz 10 yıldaki gibi ilerlerse, etrafınızdaki Greklere, Yahudilere ve diğerlerine Müjde’nin değerli öğretilerini öğretmede yardımcı olmanın dışında, hiçbirimizin burada kalmasını gerektirecek bir neden olmayacaktır.” Açıkça yüreklerinde mükemmel şekilde gelişen lütuf sayesinde, Ermeni kardeşler ileride yaşayacakları zalimce işkencelere katlanmaya hazırdı (1844-46) (s. 321).

“İkinci dönem toplamaktı (1846-61).” 1846’da kırk Ermeni’den oluşan bir grup Protestan misyoner konseye geldi ve ayrı ve bağımsız bir kilise olarak tanınmalarını istedi. Ermeni Ortodoks Kilisesi’nin dini ve sivil gözetiminin dışında kalan müjdesel bir yapı olarak tanınmayı istediler (s. 321). “Bu yıllarda Osmanlı hükümeti Hristiyan kiliselerin patriklerine yetki tanıyordu... Her biri sadece ruhsal konularda değil, sivil meselelerde de yürütmeyi sürdüren, kendi topluluğunun temsilcisiydi. Böylece vergi, pasaport, evlilik izni ve dini amaç için para bağışlarında Ermeni Patriki’nin tüm Ermeniler üzerinde yönetim hakkı vardı (s. 110).”

Bağımsızlık talebiyle konseye gelen imanlılar üç kez kiliseden aforoz edildi ve Ermeni kilisesinden atıldı (s. 105). Meşru sonuç, kırk kişiden oluşan ilk Müjdesel Ermeni Kilisesi’nin 1 Temmuz 1846’da tanınması oldu. Bu, Türkiye’de oluşturulan ilk ulusal müjdesel kiliseydi (s. 106). Bir yıllık organize süresi içinde kiliseye 48 yeni üye katıldı ve 15 yıl içinde İstanbul’da kilise cemaatine dahil olanların sayısı 272’ye yükseldi (s. 110).

Benzer koşullar altında ve benzer temeller üzerine aynı yıl İzmit, Adapazarı ve Trabzon’da, bir sonraki yıl (1847) da Bursa ve Erzurum’da müjdesel kiliseler kuruldu. “Tüm bu kiliseler, kendi talepleri üzerine, herhangi mezhepsel bir isim olmadan sadece müjdesel kiliseler olarak tanındılar ve bunlara ulusal pastörler atandı” (s. 106).

İstanbul’da bu ilk elli yılın üçüncü dönemi, ruhsal kuraklık zamanı olarak tanımlanabilir (1861-86). “Bu dönemde Robert Koleji,  İstanbul Kız Koleji ve Bible House açıldı. Kutsal Kitap’ın Türkçe ve Bulgarca modern çevirileri tamamlandı, kitaplar ve aylık dergilerde çokça verimli çalışmalar yapıldı. Ruhsal tapınak yükselirken... İstanbul kenti, Merzifon, Kayseri, Elazığ, Gaziantep, Kahramanmaraş ve sayısız küçük kentin gerisinde kalıyordu... Şimdi, misyonerler ve yerel hizmetkârlar bu dönemdeki işçiliklerinin hesabını vermeye çağrılsalardı, İstanbul ve civarındaki emek verenler, hem yabancı hem de yerli, tüm Protestan topluluğunun sivil çıkarlarını kayırmada, eğitim kurumlarının açılmasında, kitap ve dergilerin yayımlanmasında, tüm imparatorluk çapında müjdesel harekete hizmet ediyordu.” (s. 322) Türkçe Kutsal Kitap çevirilerinin yanı sıra, İstanbul’da çalışanlar Kutsal Kitap’ı Ermeniceye, Bulgarcaya ve Arapçaya da çevirmekle uğraşıyordu (s. 137).

Robert Koleji’nin öncüsü Bebek İlahiyat Okulu müjdesel etki için önemli bir merkezdi (s. 114). Yirmi yıllık varlığı süresince, genç adamları eğitmenin ve dünya görüşlerini biçimlendirmenin yanı sıra, hizmete uygun olanlar için teolojik eğitim de veriyordu (s. 114). İç şehirlerde neredeyse bütün ilk pastörler, vaizler ve yardımcılar eğitimlerini Bebek İlahiyat Okulu’ndan aldılar (s. 115).

Amerikan Board ve İstanbul’daki çalışanları tarafından kurulan kurumların bazıları günümüzde kanıttır. Amerikan Board, Robert Koleji’nin yanı sıra Bible House’u kurdu. İlk maksat, araştıranların Kutsal Kitap’ın iddialarını araştırmaya gelebilecekleri bir ofis oluşturmaktı (s. 129). Tesis ilkin Kitabı Mukaddes Şirketi (1820’de kuruldu) ve Amerikan Board ofislerine ev sahipliği yapıyordu. Buna ek olarak, bir binanın bodrum katı 250 kişilik oturma kapasitesine sahip bir şapel olarak kullanılmaktaydı (s. 129-30). 1880 yılında Gedik Paşa Kilisesi için bir arazi alındı. Ancak sultandan ferman gelene dek bir ibadet yerinin yapılmasına başlanamazdı. Topluluğun imanı arazi alındıktan 21 yıl sonra ödüllendirildi, 21 yıl sonra inşa için gerekli olan izni aldılar (s. 327).

Aşağıda yer alan tablo 1845 ile 1913 yılları arasında Türkiye’deki müjdesel hareketin gelişimini göstermektedir: (s. 108)

YılMisyonerlerYerel ÇalışanlarKiliselerÜyelerOkullarÖğrenciler
18453412----7135
1850382572377112
185558772358438363
186092156401277712742
1865892044920041144160
18701163646925532055489
18751374607737592448253
188014654897662633113095
1885156768105825939013791
18901777911171170946416990
18951768781251278742320496
19001629291271337943822545
190518710571321600946522867
191320912991631534845025922

Kilise binalarını inşa etmek için yeterli ödeneği ve desteği bulmak bir sorundu. Cyrus Hamlin’in Bebek İlahiyat Okulu’nun öğrencilerine eğitim bedellerini ödemede yardımcı olmak için gösterdiği gayretler, çeşitli iş oluşumlarının gelişmesiyle sonuçlandı. Fırını, Kırım Savaşı sırasında İstanbul’daki İngiliz askerlerine ekmek sağladı. Kurmuş olduğu fırın ve çamaşırhaneden gelen kazançlar öyle bir ödenek sağladı ki sıkıntı içindeki Protestan toplulukları için on üç ibadet yeri açıldı (s. 80, 81).

Anadolu’daki hareket sonucu birçok kilise açıldı. Buna bir örnek olarak, Benjamin Schneider’in taslağına bakalım:

1848’de Dr. Schneider Antep’i ziyaret etti ve öyle büyük bir açık kapı gördü ki ertesi yıl ailesiyle birlikte oraya yerleşti. Orada on yedi yıl boyunca bıkmaz usanmaz bir gayret ve büyük bir başarıyla çalıştı. Hizmetine başladığında yalnızca otuz kişi mevcuttu; 1866’da Antep’ten ayrıldığında ortalama katılım bin idi. İlk geldiğinde sekiz üyeli küçük bir kilise vardı, pazar okulu yoktu; ayrılırken 373 üyelik iki kilise ve bin kişinin üzerinde bir pazar okulu vardı. Her iki kilise de geçimini kendi bünyesinden sağlıyordu ve yedi okulun ve bir lisenin tüm masrafları halk tarafından karşılanıyordu. 1868 yılında Antepli Protestanlar, kendi masraflarını karşılamalarının yanı sıra genel bağış için $464,77 ve ikinci kilisenin yapımı için $911 verdiler. Bütün bunlar sıradan bir işçinin günlük 13 sent, bir marangozun 32 sent kazandığı bir toplulukta yapıldı. İki kilisenin erkek üyelerinin yarısından fazla kazançlarının ondalığını veriyordu. Birçok kilise üyesi komşu kasabalara Müjde’yi duyurmak için günler boyunca, bazıları haftalar boyunca yolculuk yapıyordu. Dr. Schneider’in Antep’teki hizmeti sırasında 20’den fazla pastör ve vaiz teoloji eğitimi aldı ve hizmet için çokça öğretmen ve Kutsal Kitap  seyyar satıcısı eğitildi...

Dr. Schneider Antep’e geldiğinde Protestanlar küçümseniyor ve zulüm görüyordu; ayrılırken bağımsız bir Protestan topluluğu olarak tanınıyorlardı. Gürcü Ermeniler topluluğu üzerinde de güçlü bir etkileri oldu... Ermeni kiliselerinde Kutsal Kitap eğitimine artan bir talep vardı, birçoklarının eski ayin ve törenlere olan bağlılığı zayıfladı ve günden güne birçokları müjdesel görüşü ayan beyan onaylar oldu (s. 85).

Antep’le bağlantılı bazı küçük merkezler vardı; 120 üyeyle beş kilise kurulmuştu ve ortalama katılım 275’di. Dr. Schneider’in Antep’teki hizmeti sırasında Maraş’ta kendi içinde destek gören iki kilise 508 üyeyle ve 1.720 kişiden oluşan bir Protestan topluluğu kuruldu; 240 öğrenciyle beş okul ve 870 üyeyle iki pazar okulu kuruldu. Urfa’da 61 üyeyle ve 500 kişilik toplulukla bir kilise, 115 öğrenciyle dört okul kuruldu. Urfa’ya yakın merkezlerde 82 üyeyle iki kilise vardı. Adana’da 33 üye olan 200 kişilik toplulukla bir kilise kuruldu; ayrıca Tarsus’ta 10 üyeyle bir kilise kuruldu. Bütün bu kiliselere yerel pastörler sağlandı. Dahası, Antep Kilisesi’nin çabalarıyla Kilis, Antakya, Bityal (Hatay ilçesi), Kessap (şimdi Suriye’de), Diyarbakır ve başka yerlerde Müjde’ye destek verenler de bulunurdu. Dr. Schneider 1866’da Antep’ten ayrılırken, eğitmiş olduğu soylu kilise önderlerinin ve sayısız dostunun onun gidişine izin vermeleri muhakkak ki zor olmuştu. Bu tıpkı Pavlus’un Efes kilisesinin ihtiyarlarından ayrılması gibiydi (Elç. 20:31-38) (s. 86).

Amerikan Board kilise kurmanın yanı sıra eğitim ve tıp alanında da çalıştı. Anadolu’ya doktorlar gönderdi ve sonunda çeşitli şehirlerde, Talas, Kayseri’den doğunun bir ucuna Van’a kadar, Erzurum’da, Mardin’de on misyon hastanesi inşa etti (s. 147-148).

[Eğitim alanında] 1859 ve 1909 yılları arasında önemli bir ilerleme kaydedildi... 1859’da erkekler ve kızlar için birer yatılı okulu varken, erkekler lisesinin ve kız yatılı okullarının sayısı elli ikiye ulaştı. 1859’da okullardaki öğrencilerin sayısı 2,742 iken, 1909’da tüm okullardaki öğrencilerin sayısı 23,115 ve 1914’te yüksek kurumlardaki öğrencilerin sayısı 6211’di (s. 155). Bunun yanı sıra Bebek (İstanbul), Merzifon Elazığ, Kahramanmaraş ve Mardin’de teoloji okulları açıldı (s. 236-245).

Bu şehit ulusun adına Amerikalı Hristiyanların verdiği emekler ve çalışmalar boşuna mıydı? Tümüyle emin ve güvenilir olarak diyoruz ki, hayır!

Dr. Greene Amerikan Board çalışanlarının Mesih’in Türkiye’de geliştirmek adına yaptığı çoğu şeyi yok eden olayların bilgisi ve bilinciyle kitabını 1916’da yayınladı. Şu yorumda bulundu: “Bu şehit ulusun adına Amerikalı Hristiyanların verdiği emekler ve çalışmalar boşuna mıydı? Tümüyle emin ve güvenilir olarak diyoruz ki, hayır! Elbette geçmiş yüzyılda binlerce kişi Mesih’e dair yeni ve kendilerine kurtarış getiren görüşe sahip oldu ve cennete geçtiler. Bu sürgün yılında da (1915) yine binlercesi asil bir şekilde Mesih’e tanıklık etti. (s. 158) [...] Amerikan Board’un dostları, bildiğimiz gerçekleri kurcalayan ve herhangi bir tatmin edici açıklamayı boşa çıkaran bir durum karşısında Tanrı’ya güvenmeye devam etmelidirler. Tanrı’nın hüküm sürdüğünü, Tanrı’nın biricik Oğlu’nun vaatlerinin henüz tamamıyla gerçekleşmediğini ve Tanrı kullarının sağlam durması gerektiğini, işlerinde alçakgönüllülük ve cesaretle ve emin bir şekilde ilerlemeyi sürdürmeleri gerektiğini biliyoruz.” (s. 160)

Şu anki olayların ışığında, günümüzde Türkiye’deki müjdesel hizmetlerde bulunan Hristiyanlar Dr. Greene’nin kitabını sonlandırdığı öğüdünü yürekten benimseyebilirler:

Öyleyse Türkiye’deki müjdesel Hristiyanlar kiliselerin hayatta kalması ve gelişmesi anlamında imanlarını pekiştirmen ve güvenlerini güvenceye alan neleri var? Mesih’in göğe alınmadan kısa süre önce öğrencilerine verdiği aynı güvenceye sahip değiller mi? “Her zaman sizinle olacağım” vaadi hâlâ geçerli değil mi? Tanrı’nın, egemenliğini geliştirmek için hazırlamış olduğu araçları ve aracıları; Kutsal Ruh’u, Kutsal Kitap’ı, Kutsal Gün’ü ve kutsal adamların diri tanıklığını küçümsemeyin veya önemsiz kılmayın (s. 342)

  • 11878’de yayınlanan kitabında Amerikan Board çalışanı Cyrus Hamlin, azınlık Hristiyan nüfusu arasında gerçek inancın tazelenmesinin Müslüman Türkleri nasıl etkilemiş olduğundan bahseder. “Muhtemelen toplam olarak İslamiyetten Hristiyanlığa geçerek vaftiz olan erkek, kadın ve çocukların sayısı son yirmi yılda elliye varmıştır. Önemsiz bir sayı gibi görülebilir, ama bu inanç dönüşümlerinin Müslümanlara odaklamayan Müjde’yi yaymalarından ötürü olduğu düşünülürse, sayı küçümsenecek bir sayı değildir” diye belirtmektedir. Cyrus Hamlin, Among the Turks, Kindle Edition, (Elibron Classics, 2013), Kindle Konumları 943-950.
  • 2Behnan Konutgan, “Anadolu Hristiyanlarının Öyküleri: Tanzimat Döneminde Din Değiştirme Olayları,”  e-manet, Sayı 33 (Ekim-Aralık 2013), s.9-14.
  • Telif Hakları © 2017
  • Rhonda Wiest
  • Tüm Hakları saklıdır. İzin ile kullanıldı.
İlk yayınlama: e-manet Sayı 45 (Ocak - Mart 2017), s. 15–19.