Ana içeriğe atla

Sitemiz işleyişi için sadece bu siteye ait çerez kullanmaktadır. Üçüncü parti çerez kesinlikle kullanılmamaktadır.
Daha bilgi edinin.

Tarih

Aziz Augustinus’un İlahiyatı

Günah ve Kurtuluş Doktrinlerine Katkısı

Yayın Tarihi: 12.07.2022

Aziz Augustinus’un ilahiyatı hakkında yılda ortalama 400 civarında makale, kitap vb. yazı üretildiğini duymuş muydunuz?1 Bizlere o kadar yazı miras bırakmıştır ki belki de bu sayılar bizi şaşırtmamalıdır! Dahası, Batı Kilisesi tarihçilerinin üzerinde uzlaştığı en temel noktalardan biri Aziz Augustinus’un Batı’nın ilahiyatına yaptığı kayda değer katkıdır. Gerçekten de onun Katolik Kilisesi’nin ve reform sonrası Protestan topluluklarının görüşlerine etkisi öyle derindir ki farkında olalım veya olmayalım Kutsal Kitap’ı yorumlarken ve Hristiyan ilahiyatımızı yapılandırırken birçok savımızı o çok önceden belirtmiştir. İnanıyorum ki “sevgi” üzerine temellendirdiği ilahiyatını yeniden hatırlarken, bu dönemlerde öne sürülen birçok ilahiyat görüşünün izini onda göreceğiz. 

Görsel
Augustinus’un en eski portresi, Roma’da 6. yüzyıla ait bir fresk - Kaynak: wikimedia.org; kamu malı
Augustinus’un en eski portresi, Roma’da 6. yüzyıla ait bir fresk

Neden Aziz Augustinus’tan Öğrenmeliyiz?

Peki, neden 4. yüzyılda yaşamış bir Kilise Babasının ilahiyata katkılarını inceleyelim? Neden ondan öğrenebileceğimiz birçok şey olduğuna inanıyorum? Sonuç olarak, bu yazı dizisiyle nereye varmak istiyorum?

  • Öncelikle, yazının başında da belirttiğim gibi, bugün kullandığımız birçok teolojik açıklama veya argüman onun Kutsal Kitap’tan yaptığı çıkarımlarla ilişkilidir. Bunların doğruluğunu iyi sınayabilmek için Augustinus’un ilahiyatını ve ilahiyatın ortaya çıktığı bağlamı anlamamız oldukça yararlı olacaktır. Örneğin, seçilmişlik konusundaki monerjizm2 vurgusunun nasıl bir tarihsel bağlamda, Kutsal Kitap’ı nasıl yorumlayarak ve hangi yaşamsal deneyimler üzerine geliştiğini öğrenmek, bugün bizim de bu konudaki düşüncelerimizi netleştirmemize yardımcı olabilir.
  • Fakat bu yazı dizisinin başlıca çıkış noktası bu değildir. Asıl çıkış noktası, onun ilahiyatının her yerine nüfuz eden en temel öğedir: “sevgi.” Onun iman öyküsü, aslında hayatının en temel arzusunun ve yüreğinin en yüce isteğinin nasıl değiştiğine odaklanır. Yaşam öyküsü onun ikrarı aracılığıyla bizlere meydan okur: “Tanrı’yı her şeyden çok seviyor muyuz?” Sevmenin temel göstergesi onun için arzu ve zevkin merkezinde veya dümeninde kimin veya neyin olduğudur. Bu yazı dizisinde, Aziz Augustinus’un farklı yönlerden kiliseye bıraktığı tarihsel fikrî mirasla ilgili bilgileri, öğrendiğim kadarıyla ve elimden geldiğince aktarmayı umuyorum. Bununla birlikte içtenlikle diliyorum ki bu yazılar öncelikle onun Rab’be duyduğu canlı, engin ve coşkun sevgisini bir nebze yansıtsın ve yazılarında sıkça rastladığımız gibi bizlerin yüreklerinden de Rab’be övgüler taşırsın. 
  • Bu anlamda yazı, bir nebze de olsa Aziz Augustinus’la ilgili ön yargılarımız varsa bunları kırmayı ve onu tarihte kiliseye hizmet etmiş ve değerli katkılarda bulunmuş bir Kilise Babamız olarak görmemiz için vesile olmayı amaçlamaktadır. Ön yargıları kırmak elbette onun mükemmel olduğunu düşünmek veya her görüşüne katılmak anlamına gelmiyor. Tersine, hâlâ kendisine katılamadığım birçok görüşüm olduğunu itiraf da etmeliyim.3 Ancak bunun onun bizlere bıraktığı tabiri caizse şahane ilahiyat kitaplığını gezmemize ve onu takdir etmemize engel olmaması gerekmez mi? İster pastörlük hizmetinde yararlanacak pratik fikirler edinmek, ister Kutsal Kitap’ın bütünlüğüne yönelik kavrayışımızı arttırmak, ister Üçlübirlik gibi zor doktrinler hakkında daha çok şey öğrenmek için Aziz Augustinus’tan fazlasıyla yararlanabiliriz. 

Bu amaçla, okuduğunuz ilk yazıda onun hayatına dair önemli dönüm noktaları belirtilecek ve İtiraflar kitabında yer alan günah ve kurtuluş doktrinlerine yönelik yaklaşımına odaklanılacaktır. Rab dilerse, yazı dizisinin devamında sırasıyla şunlar konu edilecektir: İkinci yazı, Aziz Augustinus’un Instructing Beginners in Faith kitabının, önderlik hizmeti yapanların Kutsal Kitap’la ilgili gerçekleri öğretmelerine ve yaşadıkları hayal kırıklıklarını anlamlandırmalarına yardımcı olabilecek ne denli eşsiz bir eser olduğu anlatılacaktır. Üçüncü yazı, onun Üçlübirlik öğretisine yönelik bazı vurguları ve Eski Antlaşma’daki teofaniler4 hakkındaki fikirleri üzerine olacaktır. Son yazıda ise bir Gobbet5 makalesi tarzında, İtiraflar kitabındaki bir pasaj üzerinden Mezmurların onun hayatındaki yeri konu edilecektir.6 İlk olarak, Aziz Augustinus’un yaşamına dair birtakım bilgilerle onu tanımaya başlayalım.

Aziz Augustinus: İki Kültürle Yoğrulmuş Tanrı Adamı

Görsel
Aziz Augustinus ve Aziz Monica - Ary Scheffer (1854) - Kaynak: wikimedia.org; kamu malı
Aziz Augustinus ve Aziz Monica - Ary Scheffer (1854)

Aziz Augustinus İS 354 yılında, bizim topraklarımızdan çok uzakta, Kuzey Afrika’nın Tagaste kasabasında doğmasına rağmen melez bir ailenin üyesi olmasıyla birçoğumuzun deneyim ettiği çok kültürlü bir ortamda büyümüştür. Usta kilise tarihçisi Justo L. González, The Mestizo Augustine: A Theologian Between Two Cultures isimli biyografi kitabında onun çok kültürlülüğünün hayatını ve ilahiyatını nasıl etkilediğini harika biçimde anlatmaktadır.7 Annesi Monica Kuzey Afrika yerlisi bir Berberi, babası Patrick ise o bölgenin Romalı yetkililerinden biridir. Monica cesur ve Mesih’i sevdiğini birçok şekilde oğlu Augustinus’a gösteren, onun yaşamı için dua eden bir Hristiyan’dır, Patrick ise bir pagandır. Monica Berberi olduğundan dolayı Patrick bölgede en üst düzey yetkili olamamıştır. Yani Augustinus ile ailesi toplumun en yüksek katmanında yer alamamıştır; ekonomik anlamda orta seviye sayılabilecek bir durumdadırlar. Bu nedenle Augustinus’un çocukluk ve gençlik yılları iyi bir kariyer sahibi olma ve bu sayede sosyoekonomik açıdan toplumda daha yüksek basamaklara çıkma çabasıyla geçmiştir. O dönemde bunu başarabilmenin yollarından biri ise Latince dilinde uzmanlaşmak ve retorik8 alanında çalışma yapmaktır. Augustinus da yaşamının Mesih’e yürekten iman edene dek geçen dönemini büyük bir hırs ve azimle bu amaçlar doğrultusunda efor sarfederek geçirmiştir.

Çocuklukta başarılı geçen bir eğitimden sonra gençlik yıllarının başlarında varlıklı komşusu Romanyanus’un da yardımıyla Latince dilinde uzmanlaşmak ve iyi bir retorik hocası olmak için o zamanın Kuzey Afrika’daki en önemli merkezi olan Kartaca’ya eğitim görmeye gitmiştir.9 Burada retorik eğitimini başarıyla devam ettirirken aynı zamanda cinsel arzularıyla sürüklenmeye de başlamıştır. Nihayetinde böylesi bir yaşam tarzından derin üzüntü duyan annesinin ve arkadaşlarının da tavsiyeleriyle, tabiri caizse, zamparalığı bırakmış ve sadece annesi gibi özgür ama azınlıktan bir kadını kendisine cariye olarak almıştır. Bu ilişki, babasının annesiyle evliliğinin toplumda en yüksek sınıfa girmesine engel olması gibi, kendi kariyerinin zirvesine ulaşması yolunda önünde bir tökezleme kayası olacağından ötürü, ancak on bir yıl sürebilmiştir. On bir yıl boyunca ikisi arasında sadık bir ilişki sürmüş ve Adeodatus ismini verdiği oğlu dünyaya gelmiştir.10

Görsel
Milano’lu Aziz Ambrosius’un heykelinin çizimi - Kaynak: wikimedia.org; kamu malı
Milano’lu Aziz Ambrosius’un heykelinin çizimi

Kartaca’da geçirdiği bu yıllarda Augustinus’u retorik mesleğinin doğruluğu yok sayan tarzı onu tatmin etmemeye başlamış ve onun gerçek arayışına neden olmuştur. Onun gerçeğe susamışlığı önce Marcus Tillius Cicero’yu okuyarak Stoacılık ile başlar, sonrasında bir süre skeptik olarak yaşadıktan sonra dokuz yıl bağlı kalacağı Manicilik tarikatı ile tanışır ve nihayetinde Hristiyanlık inancında karar kılar.11 Stoacılığın doğa yasalarını doğru yorumlayarak bunlara uygun yaşama fikri ve tutkulardan arı şekilde rasyonel yaşam biçimini bulma anlayışı ona mantıklı gelse de, bu türden bir yaşam sürme gücünü bulmaya olanak sağlamaması ve evrene yönelik kapsamlı bir cevap sunamaması Augustinus’un gerçek arayışına devam etmesine neden olmuştur. Öte yandan, uzun yıllar benimsediği Manicilik Hristiyanlık inancında en çok zorlandığı soru olan kötülük problemine mutlak dualizm (ikicilik) ile cevap verir gibi gözükse de, zaman ilerledikçe Maniciliğin birçok soruyu sadece söz sanatıyla geçiştirdiğini fark etmiştir. Maniciler evrende ışık ve karanlık olmak üzere iki sonsuz ve yok edilemez ilke olduğunu ileri sürmüştür. Bu iki ilke birbirinden ayrı olsalar da evrende iç içe geçmiş haldedirler. İnsanlık da bu iç içe geçmiş iki ilkeyi beden ve ruhun bir arada bulunmasıyla deneyimlemektedir. Bu nedenle kurtuluş, ruhun bedenden özgürleşmesi olarak görülmüştür. Manicilerin bu kurtuluş için bedenlerine verdikleri eziyetlerin saçmalığı ve tarikatın inanışlarıyla ilgili daha birçok soruya cevap bulamaması onu Manicilikten uzaklaştırmıştır.12

Augustinus gerçek arayışını ve retorik alanındaki kariyerini daha iyi bir seviyeye çıkarmak için önce Roma’ya, sonra da Manici arkadaşlarının iş önerisiyle Milano’ya geçmiştir. Milano’da gerçek arayışı annesinin inancına dönerek nihayete ermiştir. Bunda Milano piskoposu Ambrosius’un vaazları ve öğretişleri önemli bir yer tutmuştur. Özellikle Augustinus için Hristiyanlık inancını benimsemesinin önündeki en büyük engel olan yaratılış ve kötülüğün kaynağı gibi konularda Ambrosius’un Neoplatonizmden yararlanarak yaptığı yorumlar onu ikna etmiş ve böylelikle kendisi Hristiyanlık inancını kabul etmiştir.13 Bu noktada şunu belirtmekte yarar var ki, Augustinus her ne kadar Kutsal Kitap’ı yorumlarken zaman zaman o günlerin popüler felsefi görüşü olan Neoplatonizmden ve alegorik yorum biçiminden yararlansa da, Kutsal Kitap’ın yegane nihai otorite olduğunu ikrar etmiş ve onu yorumlarken asli günah ve Üçlübirlik gibi önemli doktrinlerde çoğunlukla literal yorumu tercih etmiştir. Diğer yandan, Piskopos Ambrosius’un yaptığı konuşmalar yardımıyla Hristiyanlık inancını bilgi bazında benimsese de, yüreğinde Mesih’i Rab olarak kutsaması için meşhur bahçedeki deneyimi yaşaması gerekmiştir.

Görsel
Aziz Augustinus'un iman etmesi - Fra Angelico (1430 civ.) - Kaynak: wikimedia.org; kamu malı
Aziz Augustinus'un iman etmesi - Fra Angelico (1430 civ.)

Augustinus bu dönem içinde bir gün yakın arkadaşı Alypius ile kaldıkları evin bahçesinde yüreğindeki ikilemin, yani Mesih’i hayatının merkezine koymasına köstek olan şeyler arasındaki gelgitlerinin verdiği acıyla arkadaşından ayrılıp ıssız bir alanda ağlamaya başlar. Ağlaması duyduğu bir ses ile kesilir; ses ona tekrar tekrar “al ve oku” demektedir. Augustinus ses karşısında şaşırmıştır. Önce bu sesin çocuklardan gelmediğinden emin olduktan sonra Aziz Antonius’un yaşadığı tecrübe aklına gelir. Aziz Antonius’un da tesadüfen işittiği İncil ayetleri karşısında anında yaşamının değiştiğini hatırlamıştır. Bunu hatırlayınca Alypius’un yanına gider, Kutsal Kitap’ı eline alıp rastgele açar ve okur: “Kendimizi çılgınca eğlenceye ve sarhoşluğa, ahlaksızlığa ve sefahate, çekişmeye ve kıskançlığa kaptırmayalım. Gün ışığında olduğu gibi, saygın bir yaşam sürelim. Rab İsa Mesih’i kuşanın. Benliğinizin tutkularına uymayı düşünmeyin” (Rom. 13:13-14). Bu ayeti okur okumaz Augustinus’un kararsızlığı bir anda yerle bir olur. Dahası sevincini paylaştığı Alypius’un da yaşamı ona benzer şekilde Kutsal Kitap’ı okuduğunda değişir. Augustinus’un daha sonra değineceğimiz kurtuluş anlayışına temel olan bu deneyimi onun Kutsal Kitap’taki kurtuluş kavramının ne olduğunu anlamasına yardımcı olmuştur; kurtuluş ancak Tanrı ve O’nun diri sözü aracılığıyla gelmektedir. Augustinus yaşamını değiştirmekte ve Mesih’te kararlı kılmakta çektiği sıkıntılar sonucunda Tanrı’nın lütfunun eşsizliğini görür. Dahası bu sevinci hemen onun için yaşamı boyunca dua eden annesiyle de paylaşır.14 Augustinus bir yıllık katekümen yaşamının sonunda, İS 387 yılında, oğlu Adeodatus ve Alypius ile birlikte Piskopos Ambrosius tarafından vaftiz edilir.15 Bundan sonra annesi, oğlu ve birkaç arkadaşı ile Afrika’ya dönmeye ve Hristiyan manastır yaşamı içinde Kutsal Kitap’a dayalı çalışmalar yapıp sade bir yaşamla diğer imanlılara hizmet etmeye karar verirler, ancak annesi Monica Ostia’da geçirdikleri dönemde Rab’bin yanına gider.

Augustinus iman ettikten sonra ilk yazılarını uzun yıllar üyesi olduğu Manicilere karşı yazar ve Afrika’ya döndüğünde Tagaste’deki manastır yıllarında da inanç savunması denebilecek türden çalışmalarını sürdürür. Ancak yıllar sonra Hippo piskoposu Valerius’un kendisine Tagaste’deki manastır düzenine benzer bir toplum yaşamı organize etmesi için sunduğu davetle Hippo’ya gidişi, yaşamının seyrini tümüyle değiştirir. Aslında Valerius’un aklında onu kilisede presbiter yapmak vardı, hatta bu konudan topluluk da haberdardı ve kendisine katılıyorlardı; böylece kilise ibadeti esnasında topluluk Valerius’tan Augustinus’un presbiter olarak hizmet etmesini talep etti. Augustinus önce bu teklifi reddetse de sonrasında kabul etti. İlerleyen yıllarda sıra dışı şekilde Valerius, İznik Konsili’nde yasaklanmasına rağmen onu yardımcı piskopos olarak atamış, bu sayede Augustinus, Valerius’un ölümünden sonra kendiliğinden Hippo’nun piskoposu olmuştur (İS 396).16 Bu tarihten sonra kilise çobanlığı yapan Aziz Augustinus’un yazıları üç farklı yönde oluşmuştur. İlk olarak, kilise içi hizipleşmeleri engellemek amacıyla Afrika’da özellikle yerlilerden büyük destek gören Donatusçulara yönelik yazılar yazmıştır. İkinci olarak, kiliseyi doğru öğretiden saptırmaya çalışan Üçlübirlik karşıtı sapkınlıklara ve asli günahı reddeden ve Tanrı’nın lütfunun belli bir ölçüde hak edilmesi gerektiğini savunan Pelagiusçulara yönelik yazılar kaleme almıştır. Son olarak da, Batı Roma yıkılırken özellikle paganların Roma’nın yıkılma sebebi olarak Hristiyanlığın kabulünü göstermesine cevap vermiştir. Bu üç farklı yönde yanıt yazma konusu detaylı bir açıklamayı hak etmektedir. Ancak makalenin son bölümü, önceden de belirtildiği üzere, Aziz Augustinus’un Kutsal Kitap’a yönelik araştırmaları ve deneyimleri sonucunda yansıttığı ilahiyata odaklanacaktır.

İnsanlığın Temel Problemi ve Çözümü: Günah ve Kurtuluş

Görsel
Aziz Augustinus çalışma odasında - Vittore Carpaccio (1502) - Kaynak: wikimedia.org; kamu malı
Aziz Augustinus çalışma odasında - Vittore Carpaccio (1502)

Kilise tarihinde 4. yüzyıldan itibaren Doğu ve Batı kiliseleri “insanlığın temel problemi nedir?” sorusuna Kutsal Kitap’ın iki ayrı vurgusunu öne çıkartarak cevap vermişlerdir. Doğu Kilisesi bu problemin “ölüm” ve çözümün “diriliş” olduğunu söylerken, Batı Kilisesi en temel problemin “günah” ve çözümün günahın yol açtığı her türlü etkiden “kurtuluş” olduğunu vurgulamaktadır. Tabii ki, diyebiliriz ki ölüm ile günah et ve tırnak gibidirler, ancak iki topluluğun temel vurgusunu anlayabilmemiz açısından bu ayrışmayı belirtmekte fayda vardır. Augustinus’un Kutsal Kitap çalışmalarından vardığı çıkarımların Batı Kilisesinin görüşüne etkisi yadsınamaz. Dahası Augustinus günahın ne olduğunu, nasıl günahlı bir doğaya sahip olduğumuz ve günahtan nasıl kurtulabileceğimiz üzerine de detaylı açıklamalarda bulunmaktadır. Özellikle İtiraflar olarak dilimize çevrilen ancak Augustinus’un İkrarları olarak adlandırmamızın daha doğru olacağını düşündüğüm klasik eserinde, onun konuya ilişkin bakış açısı anlaşılmaktadır. Eserin İS 397 yılında, yani Aziz Augustinus’un Hippo Kilisesi’nin piskoposu olarak atandığı tarihlere denk geldiği düşünülmektedir. Eserin yazılış nedenleri olarak uzmanlar tarafından olası dört neden öne sürülür: 1) Augustinus’un Manici geçmişini bilen diğer piskoposlara kendini kabul ettirme isteği, 2) İtalyan hukukçu Nolalı Paulinus’un Alypius’tan tanıklığını yazmasını rica etmesi ve Alypius’un bu ricayı Augustinus’a yönlendirmesi, 3) aynı tarihlerde yeni Milano piskoposu olmuş Simplicianus’un Romalılar kitabı ve özellikle de 9. bölüm hakkındaki soruları karşısında yaptığı Kutsal Kitap çalışmalarının bir sonucu ve 4) Pelagiusçu sapkınlığın asli günaha karşıt savlarına cevap vermek istemesi. Son iki madde özellikle konumuzla ilgilidir ve eserde sık sık bu konulardaki vurgularla karşılaşılmaktadır.

Öncelikle Augustinus günahı nasıl tanımlamaktadır? İtiraflar adlı eserinde cevabın üç bileşeni olduğunu vurgular:

  1. Küçüklüğümüzden beri yüreğimizin yanlış olanı yapmaktan zevk alması bizdeki günah gerçekliğini dışa vurmaktadır. Aziz Augustinus’a göre günah sadece yaptığımız birtakım eylem değildir, yürek problemidir. Yüreğimizin çocukluğumuzdan beri Tanrı’dan ve O’nun isteğinden değil, doğru olmadığını bildiğimiz şeyleri yapmaktan zevk aldığını çocukluk döneminden çarpıcı bir örnekle ortaya koyar. İtiraflar eserinin II. kitabında 4. ve 10. bölümler arasında kalan geniş bir kısmı, küçükken arkadaşlarıyla birlikte bir başkasının tarlasındaki armut ağacından neden armut çaldıklarını açıklamaya ayırır. Aslında ağaçtan armut toplamaya ihtiyaçları yoktur, armutları yemeyle dahi ilgilenmezler, domuzlara atacaklardır. Peki neden başkasının tarlasından armut çalmaya kalkışırlar? Yasak olduğunu bildikleri şeyi yapmaktan içlerinde büyük bir zevk aldıkları için…17 Bu örnekte Aziz Augustinus iki noktaya dikkatimizi çeker. İlk olarak zevk, arzu ve sevgi gibi yürekle ilgili göstergelerin günahın merkezinde yattığını vurgular. Biyografisinde de gördüğümüz gibi, Augustinus’u Hristiyanlık inancını bilgi bazında kabul ettikten sonra tam anlamıyla iman etmesinde belirli bir süre alıkoyan şey de budur. Cinsel günahla da boğuşmakla birlikte, özellikle retorik alanındaki kariyerine olan sevgisinin hayatının merkezinde konumlanması onun Mesih’i her şeyden çok sevmesinin önünde bir süre başlıca engel olmuştur. İkinci olarak, Augustinus bizlere günahın çocukluğumuzdan beri doğamıza işlemiş bir sorun olduğunu anımsatmaktadır. Bu da bizleri ikinci maddeye götürür.
  2. Günah, insanlık olarak hepimizin Adem’de işlediğimiz şeydir. Hepimiz Adem’in ilk günahı nedeniyle düşmüş ve yargı altındaki konumdayız. “Hepimizin Adem’le birlikte ölmemize sebep olan o ilk günahın…” der.18 Yaşamında Rab’be yürekten bağlanmaya direnmesine yol açan içindeki iki iradeyle boğuşurken kendi eylemlerinin aslında ondan kaynaklanmadığını, âdemoğlu olması nedeniyle Adem’in özgür seçiminin yol açtığı bir ceza olduğunu dile getirir.19 Tanrı’dan zevk almanın ve O’nun için yaşamanın doğru olduğunu bilirken bu yönde yaşayamamasının nedeni olarak Adem’den miras aldığımız asli günah olduğunu söylerken aklında Romalılar 7:7-25 olması muhtemeldir.
  3. Deneyimlerimiz de kendi başımıza Tanrı sevgisini hayatımızın merkezine alamayacağımızı gösterir. Augustinus bunu bizzat tecrübe etmiştir. Tanrı’nın Sözü aracılığıyla yüreğindeki bütün sisler dağılana dek kendisindeki çaresizlik haliyle acı çekmiştir.

Dolayısıyla temel problemimiz olan günahtan kurtuluş da yüreğin ve arzuların Tanrı’nın lütfuyla değiştirilmesi sayesinde mümkündür. Tanrı kendisine düşman olarak yaşayan ve kendisini sevme konusunda çaresiz durumda olan insanlara biricik Oğlu’nda gösterdiği yüce sevgisiyle kurtuluşu sağlamıştır (Rom. 5:6-11). Tanrı bununla kalmaz, aynı zamanda O’nun Rab İsa’daki sevgisinin yüce zenginliğine gözlerimizi de açar. Tanrı sadece akli yetilerimizle ikna olmamızı sağlamaz, değiştirdiği yürekten Tanrı’ya yönelik coşkun bir sevgi oluşmasını ve bu sevginin yaşamımızı şekillendirmesini de sağlar. Günaha ve onun Tanrı kaynaklı çözümüne yönelik böylesi bir tanım bizlere, “Tanrı’yı her şeyden çok sevip O’ndan zevk alıyor muyuz? Hayatımızın en temel mutluluğunu O’na ait olmak ve tanımak oluşturuyor mu?” sorularını sordurur. Dahası Tanrı’ya olan bağımlılığımız sadece kurtuluşumuzda oynadığı egemen rol ile sınırlı kalmaz. Aziz Augustinus Rab’be yönelik sevgimizin artması için hâlâ O’nun yardımına muhtaç olduğumuzu şu sözlerle gösterir: “Haydi, Ya Rab, uyandır, çağır bizi, yak ateşini, kap götür, rayihanı sal, tadını bırak, bırak ki seni sevelim, sana koşalım.”20

Bu makaledeki görseller şu kaynaklardan edinildi: https://en.wikipedia.org/wiki/Augustine_of_Hippo ve https://en.wikipedia.org/wiki/Ambrose (05.07.2022 tarihinde erişildi).

  • 1Aziz Augustinus’un ilahiyatıyla ilgili bu yazı dizisini Michael A. G. Haykin’in “The Theology of Augustine” dersinden öğrendiklerimden yola çıkarak yazıyorum. Dolayısıyla atıf yapılmayan çoğu cümlemin arkasında derste verilen bilgiler ve ders okumalarında Augustinus’un eserleri hakkında yapmış olduğum çalışmalar bulunmaktadır.
  • 2Monerjizm kelimesi Grekçedeki monos (tek, biricik veya sadece gibi anlamlara gelir) ve ergon (iş anlamına gelir) kelimelerinin bileşiminden oluşan bileşik bir sözcüktür ve terim kurtuluşun sadece Tanrı’nın egemen işi olduğunu vurgular. Daha fazla bilgi için bkz. Roger E. Olson, Hristiyan İlahiyatının Hikayesi: Gelenek ve Reformun Yirmi Yüzyılı (İstanbul: Haberci, 2020), s. 261-283.
  • 3Örneğin görüşlerine katılmadığım konular arasında ilk anda aklıma gelenler sakrament ve vaftiz hakkındaki fikirleri ile hizipleşmeyi bastırmak adına güç kullanımını meşrulaştıran bazı söylemleridir.
  • 4Teofani kelimesi, Tanrı’nın Eski Antlaşma’da kendini belirli formlarda insanlara vahyetmesini ifade eden ve çoğunlukla Mesih’le ilişkilendirilen görünmeler için kullanılan bir terimdir.
  • 5Gobbet bir makale yazım biçimidir. Bu tarz bir makalede yazar üzerinde çalışma yapacağı kişinin bir eserinden seçtiği yaklaşık 300 kelimelik bir pasajı, tarihsel ve eserin içerik bağlamı, metindeki önemli temalar ve karakterler ışığında inceler ve sonucunda 900 kelime civarında bir yazı kaleme alır.
  • 6Aslında bu yazıların konuları, ilk dipnotta belirttiğim gibi, Aziz Augustinus’un ilahiyatına ilişkin aldığım derste yaptığım ödevlerin makale formatına dönüştürülmüş halidir. Bu ödevlerin benim Augustinus’u genel anlamda tanımama ve belirli konulardaki fikirlerini anlamama oldukça yararı oldu. Bu yazıların da sizler için aynı işlevi görmesini umuyorum.
  • 7Justo L. González, The Mestizo Augustine: A Theologian Between Two Cultures (Downers Grove, Illinois: InterVarsity Press, 2016).
  • 8Söz veya hitabet sanatı anlamında kullanılan “retorik” kelimesi ile Augustinus’un döneminin önemli bir meslek koluna işaret edilmektedir. O dönem, doğru olsun veya olmasın, insanları ikna etmek amacıyla sözlerin gücünü kullanmakta gelişmek için retorik eğitimi alınırdı. Bu yönde eğitimlerini tamamlayan kişiler gündelik yaşamda toplumun üst tabakasındaki insanların çocuklarını Latince dilinde eğitme veya mahkemelerde belli bir tarafı savunma gibi alanlarda çalışan saygın bir kişi olurlardı.
  • 9González, s. 31.
  • 10González, s. 32-34.
  • 11González, s. 35, 86.
  • 12González, s. 37-38.
  • 13González, s. 42.
  • 14St. Augustinus, İtiraflar, çev. Çiğdem Dürüşken (İstanbul: Alfa, 2014), s. 328-331.
  • 15St. Augustinus, s. 349-351.
  • 16González, s. 73-76.
  • 17St. Augustinus, s. 80-92.
  • 18St. Augustinus, s. 188.
  • 19Saint Augustine, Confessions, çev. R. S. Pine-Coffin (Londra: Penguin Books, 1961), s. 173. İtiraflar kitabının bu İngilizce çevirisinin özellikle Augustinus’un asli günah hakkında söylediklerini daha iyi yansıttığını düşündüğüm için farklı bir kaynak gösterme ihtiyacı duydum.
  • 20St. Augustinus, s. 302.
  • Telif Hakları © 2022
  • Yoel Özçelik
  • Tüm Hakları saklıdır. İzin ile kullanıldı.
İlk yayınlama: e-manet Sayı 67 (Temmuz - Eylül 2022), s. 19–25.