Ana içeriğe atla

Sitemiz işleyişi için sadece bu siteye ait çerez kullanmaktadır. Üçüncü parti çerez kesinlikle kullanılmamaktadır.
Daha bilgi edinin.

Tarih

Dietrich Bonhoeffer

(1906-1945)

Yayın Tarihi: 11.07.2018

Görsel
Deitrich Bonhoeffer resmi

1945 yılının bir Nisan gününün şafağında, Dietrich Bonhoeffer Heinrich Himmler’in özel emriyle idam edildi. Toplama kampı müttefik güçler tarafından özgür bırakılmadan kısa süre önce asıldı.

Çoğu Hristiyan için Bonhoeffer’in ölümü, Tertullianus’un “Şehitlerin kanı, kilisenin tohumudur” özdeyişini doğruladı. Çünkü yazıları hizmet ettiği kiliseyi etkilemeye devam etmekte, yaşamı ve ölümü, İsa Mesih’e imanın günahlı bir dünyada yaşamanın zorluğunda nasıl eyleme döküldüğünü sergilemektedir.

Dietrich Bonhoeffer, babasının ünlü bir doktor ve psikiyatrist olduğu Berlin’de büyüdü. Bonhoeffer babasından “ısrarlı gerçekçi”liği öğrendi. Bonhoeffer’in babası Hristiyan olmamasına rağmen, bazı noktalarda Bonhoeffer’in imana yaklaşımını etkiledi. Bonhoeffer’e göre Hristiyanlık asla sırf entelektüel bir teori olamazdı; her zaman “somut gündelik yaşamın her noktasında sorumlu, itaatkâr eylemli Mesih öğrenciliği” olmalıydı.1 Onu nihayetinde hapse ve ölüme götüren şey bu oldu. Gestapo tarafından hapsedilmesinden altı yıl önce, “Mesih bir insanı çağırdığında, ona ölmeyi buyurur” demişti.2

14 yaşına geldiğinde Bonhoeffer teoloji okumak istediğini biliyordu. Almanya’da teoloji okudu ve orada Luther’in günah ve sayılan doğruluk teolojisine özel bir anlayış gösterdi. 21 yaşında doktora tezini sundu; kutsalların paydaşlığı üzerine bir çalışmaydı. Bu çalışmada, Kilisenin toplumsal ve paydaşlık doğasını vurguladı. En ünlü alıntılarından biri bu çalışmadan çıkmaktadır: “Kilise, bir topluluk olarak var olan Mesih’tir.” Bonhoeffer daha sonra Amerika’da ve İspanya’da zaman geçirdi. Oralarda edindiği daha geniş deneyimlerinin sonucunda, Kutsal Kitap’a uygun gerçeğin akademik yorumundan daha uygulamalı bir yorumuna geçiş yaptı. Kilisenin sosyal adalet ve baskı görenleri koruma eylemlerine dahil olması gerektiği kavramından etkilendi. Bonhoeffer 1931’de Almanya’ya döndü ve Berlin’de teoloji eğitmeni olarak görev aldı.

Bu yıllar, Almanya’nın çalkantılı zamanlarıydı. Hitler’in gücü gitgide yükseliyordu. 1933’te Hitler Almanya Başbakanı olarak seçildi. İki gün sonra Bonhoeffer, böyle bir lider arzuladıkları için Almanya halkını eleştiren bir radyo yayını yaptı. Yayın, o tamamlayamadan kesildi.

Nazi gücünün karşısında, Bonhoeffer Nazi ideolojisinin kiliseyi etkilemesini önlemek için Almanya’daki Protestanları organize etme çalışmalarına girişti. Nazi hükümetiyle “Alman Hristiyan” uzlaşmasına kesinlikle katılmadı. Çabaları (diğerlerinin çabalarının yanı sıra) Alman Protestanlığının bir başka kola ayrılmasına yol açtı: İkrar Eden Kilise. Ancak pratikte, Alman toplumunda ve kilisede Nazi etkisine karşı çıkmak için öne sürülen etkili planlara katılması zordu. Bonhoeffer, kilisede ve muhalefet çabalarında gördüğü zayıflıklar karşısında hayal kırıklığına uğradı. Bu nedenle, Londra’dan gelen pastörlük davetini kabul etti.

Kötülüğün ışık, hayırseverlik, tarihi zorunluluk veya sosyal adalet gibi görünmesi, yaşamını Kutsal Kitap üzerine inşa eden Hristiyan için yalnızca kötülüğün temel çirkinliğini doğrularken, geleneksel ahlaki kavramlarımıza göre yetişmiş herkes için sersemletici etki yaratmaktadır.

İki yıl sonra Bonhoeffer, ana vatanına dönmesi ve onların mücadelelerine ortak olması gerektiğini hissetti. “Yasa dışı”, yer altı teoloji okulunun idaresini üstlenmek üzere Alman İkrar Eden Kilise’nin davetini kabul etti. Almanya’ya döndükten sonra, 25 papaz yardımcısıyla aynı evi paylaştı. Bu komün yaşam, Gemeinsames Leben (1938) adlı kitabında anlatılan Hristiyan topluluğunun yaşamıydı. Nachfolge kitabıyla birlikte bu çalışma, Bonhoeffer’in bir Hristiyan topluluğu olarak yaşamanın ne anlama geldiği veya esas mesajının ifade ettiği gibi “Mesih’le birlikte yaşamanın ne anlama geldiği” ile ilgili teolojik anlayışını kapsamaktadır.3

Zaman ilerledikçe, Gestapo yer altı teoloji okulunu kapattı. Bonhoeffer, barışsever ve devlet düşmanı olarak ilan edildikten sonra öğretme yetkisini elinden alındı. Yazması ve yayımlaması yasaklandı. Bonhoeffer Almanya’daki olaylarla ilgili içinde yaşadığı kargaşayı şöyle tanımladı: “Almanya’daki Hristiyanlar ya Hristiyan medeniyeti hayatta kalabilsin diye gönüllü bir şekilde uluslarının yenilgisini kabul etmek ya da uluslarının zafer kazanmasına, böylece medeniyetin yok olmasına gönüllü olmak zorunda kalarak korkunç bir seçimle yüzleşecekler. Bu seçeneklerden hangisini seçmeliyim bilmiyorum, ama bu seçimi güvendeyken yapamam onu biliyorum.”

Bonhoeffer barışseverlik üzerine uzun uzadıya düşündü. Bunun Hitler’in rejimine karşı direnenlerden kendini geri çekmek için sorumsuzca, korkakça bir gerçeklikten kaçış olduğunu biliyordu. Kendi ahlak görüşüne göre hareket etti. Bir Hristiyanın, Tanrı tarafından bu dünyaya yerleştirmiş bu dünyanın bir vatandaşı olarak sorumluluğu kabul etmesi gerektiğine inanıyordu. O andan itibaren, kendini İkrar Eden Kilise’ne ve Direniş’e yardım etmeye adadı. “Kötülüğün büyük kılık değiştirme ustası tüm ahlaki kavramlarımızı harap etti. Çünkü kötülüğün ışık, hayırseverlik, tarihi zorunluluk veya sosyal adalet gibi görünmesi, yaşamını Kutsal Kitap üzerine inşa eden Hristiyan için yalnızca kötülüğün temel çirkinliğini doğrularken, geleneksel ahlaki kavramlarımıza göre yetişmiş herkes için sersemletici etki yaratmaktadır.”4

Bonhoeffer, bazı Alman Yahudilerin tarafsız İsviçre’ye kaçmasına yardım etme işinde yer aldı. Bu da Nisan 1943’te yakalanmasına neden oldu. Bonhoeffer, kız kardeşi ve kız kardeşinin eşi, askeri bir hapishaneye kapatıldı ve orada 1944 yılının Ekim ayına kadar tutuldu. Gardiyanlar dostaneydi, umutsuzluk içindeki diğer mahkûmlara sözel hizmette bulunmasına yardım ediyorlardı. Ayrıca evraklarını da muhafaza etmişler, dışarıdaki ailesine ve dostlarına postalamışlardı.

Hitler’e yönelik suikast girişiminin ardından, Bonhoeffer Flossenburg’ta sonuncusunun bulunduğu sayısız Gestapo toplama kampına gönderildi. Orada onunla birlikte tutuklu bulunan bir İngiliz görevli şunları yazmıştır:

Bonhoeffer bana göre en ufak olaylarda bile her zaman mutluluk ve sevinç havası yayıyordu ve sırf hayatta olduğu için bile derin bir minnettarlık duyuyordu... O, Tanrı’nın gerçek ve her zaman yakınında olarak tanıdığım sayılı insanlardan biriydi.... 8 Nisan 1945 yılı, pazar günü, Pastör Bonhoeffer küçük bir ibadet hizmeti düzenledi ve hepimizin yüreklerine hitap eden bir şekilde konuştu. Tutukluğumuzun ve bunun getirdiği düşünce ve kararların ruhunu yansıtan birebir doğru sözcükleri buldu. Kapı açılıp iki gardiyan içeri girdiğinde son duasını henüz bitirmemişti. “Mahkûm Bonhoeffer, bizimle gel” dediler. Bu bütün mahkûmlar için tek anlama geliyordu: idam sehpası. Ona güle güle dedik. Beni kenara çekti: “Bu son; ama benim için yaşamın başlangıcı.” Ertesi gün Flossenburg’ta asıldı.5   

Kaynakça:

  • “Biography, The Dietrich Bonhoeffer Institutehttp://tdbi.org/dietrich-bonhoeffer/biography/ > (25.05.2018 tarihinde erişildi).
  • Bonhoeffer, Dietrich, Life Together, çev. John W. Doberstein (New York: Harper Collins, 1954).
  • 1Dietrich Bonhoeffer, Life Together, çev. John W. Doberstein (New York: Harper Collins Publishing, 1954), s. 8.
  • 2A.g.e.
  • 3A.g.e., s.11
  • 4“Biography, The Dietrich Bonhoeffer Institute  http://tdbi.org/dietrich-bonhoeffer/biography/ > (25.05.2018 tarihinde erişildi). Bu sayfa Bonhoeffer’in Letters and Papers from Prison (1967; 1997) yapıtından alıntı yapar.
  • 5Life Together, s. 13.
  • Telif Hakları © 2018
  • Rhonda Wiest
  • Tüm Hakları saklıdır. İzin ile kullanıldı.
İlk yayınlama: e-manet Sayı 51 (Temmuz - Eylül 2018), s. 13–15.