Modern Batı, antik Yunanistan ve Roma’ya çok şey borçludur, buna anayasal hukukun yapı taşları ve akademik kolların geleneksel kategorileri de dahildir. Bizim bilimsel terimler bile Grekçe ve Latinceden gelir. Ne var ki, modern Batı uygarlığına hastaneleri Grek Roma dünyası vermedi. Bu kurumlar ilk olarak İ.S. 4. yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun Yunan (doğu) yarısındaki Hristiyan kiliseleri tarafından örgütlenerek ortaya çıktılar.
Antik Yunanistan’da, ciddi şekilde hasta olanların mucizevi ilahi şifa bulmak için geldikleri tedavi merkezleri –tıp tanrısı Asklepios’un (Latince “Asclepios”) tapınakları– vardı. Roma lejyoner askerler için revirler kurmuştur. Yine de Hristiyanlar, bu tür bir yardıma ihtiyacı olan herkese bilimsel tıbba dayalı oda, yemek dahil konaklama ve tedavi edici bakım sunmak üzere tasarlanmış kamu hastanelerini ilk açanlar oldu. Bu hastaneler, Grekçede xenodocheia1 veya xenones (pansiyon veya darülaceze) olarak bilinen, daha önceki Hristiyan sosyal yardım kurumlarından evrimleşmiştir.
Sosyal Yardıma Öncülük Etme
312 yılında İmparator Konstantinus Hristiyanlığı kabul etti ve Hristiyan inancı Roma İmparatorluğu’nda hâkim konuma geldi. Piskoposlar, çoğu zaman Mesih’in açları doyurma, evsizlere barınak olma ve hastaları ziyaret etme buyruğuna (Mat. 25) sadık kalarak kamusal liderlik rollerini üstlendiler. Dördüncü yüzyıl kilisesi büyürken Doğu Roma İmparatorluğu’nun kırsal bölgelerinde nüfus arttı. Kırsal kesimdeki aileler genişledikçe daha genç çocuklar iş bulmak için köylerden şehirlere göç etti. Bağışıklık sistemleri, kentsel alanlarda karşılaştıkları yeni hastalıklara dirençli değildi. Bunların en kötüsü arasında da dördüncü yüzyılda artmaya başlayan cüzam vardı. İhtiyaç büyüktü: Hristiyanlığın yeni önem kazanmasıyla birlikte insanlar kiliselerden daha da çok yardım ister olmuşlardı. Böylelikle piskoposlar da xenodocheia’yı her zamankinden çok daha fazla insana maddi yardım sağlayabilecek yeni bir tür sosyal yardım kurumu olarak tesis ederek bu ihtiyacı karşıladılar.
Hristiyan xenodocheia, evsiz erkek ve kadınların temiz yataklar, besleyici yemekler ve yeni giysiler bulabilecekleri yoksullar evi olarak başladı. Bu yoksullar evleri, evleri olan ancak ailelerini besleyemeyen yerel sakinlere de destek sağladı. Bu hayırsever kurumlar giderek daha çok sayıda muhtaç insana hizmet etmek için büyüdükçe, dördüncü yüzyıl piskoposları bu maliyetli hizmetlerinin yalnızca pazar ayinlerinde imanlıların verdiği bağışlarla finanse edilemeyeceğini anladılar. Bu nedenle varlıklı olan Hristiyanlara xenodocheia’ya malikâneler bağışlamaları için yalvardılar. Hatta bazıları, masrafları karşılayabilmek adına vergi gelirleri tahsis etmeleri için imparatorları ikna etmeyi bile başardılar.
Hristiyan xenodocheia o kadar başarılı oldu ki, Hristiyan olmayan bir imparator tahta çıktığında –İmansız Julianus (İ.S. 361-363)– pagan hayırseverliğinin bariz kalitesizliğinden utandı ve Hristiyan hayırsever kurumlarıyla rekabet edebilmek için bir pagan xenodocheia ağı kurmaya çalıştı. İmparatorun bu yaptığı, imparatora bağlı geleneksel çoktanrıcıların pek çoğunun tam da bu tür kuruluşlar yüzünden Hristiyanlığa yöneldiğini fark etmesinden kaynaklı kurnazca bir din yayma hareketiydi. Julian bir pagan baş kâhine yazdığı bir mektupta şunları iddia etti: “Hiçbir Yahudi dilenmek hiç zorunda kalmazken ve dinsiz Celileliler [Hristiyanlar] sadece kendi yoksullarını değil, bizimkileri de desteklerken, halkımızın bizden yardım alamadığını tüm insanların görmesi utanç vericidir.”2
Hristiyan sosyal hizmetlerindeki büyüme uzmanlaşmayı sağladı. İ.S. 350’lerde, Sebasteia’dan (günümüzdeki Sivas’tan) Hristiyan manastır lideri Eustathius ve onun kent keşişleri topluluğu, sosyal açıdan en görünür hasta sınıfına, cüzamlılara hizmet eden yeni bir tür xenodocheion geliştirdi. Eustathius, 355’te Sebasteia’nın dışında bir leprosarium (cüzam hastanesi) kurarak, tıbbın çare bulamadığı, ancak yine de yiyecek, barınak ve akıntılı yaraları için banyoya ihtiyaç duyan bu hastalara bakım sağladı. Aynı zamanda, xenodocheia diğer muhtaç insan gruplarına hizmet etme konusunda da uzmanlaşmaya başladı. Cüzamlılar için uzun süreli bakım sunanların yanında, evsiz yoksulları barındırmak için özel bir misyonu olan başkaları da ortaya çıktı. Üçüncü bir tür xenodocheion, tedavi edilebilir hastalıkları iyileştirmeye odaklandı. Böylece yoksullar evlerinden hastaneye dönüşüm başlamış oldu.
Khrysostomos: “İsa’yı onurlandırın; fakirini doyurun.”
390 yılı civarında, o zamanlar Antakya’da (Suriye) usta bir vaiz olarak görev yapan rahip İoannes Khrysostomos, Antakya’daki Hristiyanlar tarafından yürütülen iki ayrı hayırsever tesisinden söz eder. Biri cüzamlılar ve tedavisi olmayan kanserli insanlar için bir leprosariumdu (cüzam hastanesi). Diğerine xenon (xenodocheion’un eş anlamlısı) adını verdi. Burada “her çeşit hastalığın nedeni, garip hastalık biçimleri ve birçok farklı ıstıraba sahip” olan hastalar görülüyordu. Khrysostomos doktorlardan bahsetmez, ancak daha sonra Konstantinopolis piskoposu olarak nosokomeia (hastalar için yerler) adını verdiği iki kurum inşa etti. Bunların üzerine din adamlarını denetçi olarak atadı ve onların gözetimine bakım personeli olarak çalışan doktorları ve kentteki keşişleri görevlendirdi. Bu şifa evleri için tuttuğu aşçılar bile tıbbi bir amaca hizmet ediyordu: Grek tıbbında diyet, hastalıkları iyileştirmenin hayati bir parçası olarak görülüyordu.
Khrysostomos, vaazlarından birinde, Hristiyanların fakir ve hastalara hizmet etmelerinin temel sebeplerini açıkladı:
Mesih’in bedenini onurlandırmak mı istiyorsun? Çıplakken O’nu görmezden gelme. Dışarı çıktığında O’nu soğukta ve kötü giyinmiş haldeyken görmezden geleceksen, ipekler giyinmiş halde tapınakta boşuna O’na saygı gösterme! “Bu benim bedenimdir” diyen ile “Acıkmıştım, bana yiyecek vermediniz,” ve “Bu en basit kardeşlerimden biri için yaptığınızı benim içinde yapmış oldunuz” diyen aynıdır. Kardeşin açlıktan ölüyorken, komünyon masasının altın kadehlerle dolu olması neye yarar?3
Bu sözlerde bir azarlama tonu duyuyorsanız, Khrysostomos’un vaazlarının ortak temasını yakalamışsınız demektir: Yoksullar acı çekerken hiçbir şey yapmayan zengin kilise üyelerinden ötürü duyduğu hayal kırıklığı.
Khrysostomos bu hastaneleri açtıktan birkaç yıl sonra, Asya İli’nde bulunan Ancyra’nın (Ankara) piskoposu Nilus, hastaneyi dünya ve içinde yaşayan ruhsal hastalar için bir metafor olarak kullandığı bir mektup yazdı. Bir hastane doktoru gibi, Mesih de her hastayı ruhsal sağlığını geri kazanması için doğru ilaçları ve diyeti belirlemek adına muayene eder: “Bu çağın hastanesinde hasta insanlar çok. Aynı ilaç hepsine uymaz ve aynı diyet herkese uygun değildir. Hekim (İsa), her hastaya uygun ilaçları ve diyeti belirler.”4 Dördüncü yüzyılın sonuna gelindiğinde herkes bir Hristiyan hastanesinin ne olduğunu biliyordu.
400 yılından sonra Roma İmparatorluğu ikiye bölündü. Grek yarısı Bizans İmparatorluğu olarak hayatta kaldı, ama Latincenin egemen olduğu Batı yarısı Germen kabileler tarafından istila edildi. Bizans İmparatorluğu’nda hastaneler gelişmeye devam etti. Bizans’ın başkenti Konstantinopolis’teki sofistike bir hastaneyle (Christodotes Xenon) ilgili yedinci yüzyıldan kalma büyüleyici bir tasvire sahibiz. Bu tasvire göre, Konstantinopolis piskoposunun emrinde çalışan bir memur hastanenin mali ve yasal işlerini yürütüyordu, ancak iki başhekim, tıbbi prosedürleri denetlemek için iki ayda bir dönüşümlü olarak hasta bakımını denetliyorlardı. Nöbetçi başhekim her gün tedaviyi izlemek için her hastayı ziyaret ediyordu; tıpkı Nilus’un metaforunda İsa’nın yaptığı gibi. Bu başhekimlerin altında, küçük cerrahi müdahaleler gibi temel işlemleri yapan eğitilmiş tıbbi asistanlar vardı. Onların da altında, geceleri yatakları temizleyen ve fenerleri yakılı tutan hizmetliler (hademeler) geliyordu.
638 yılından sonra tekrarlanan Müslüman saldırılarına rağmen, Bizans İmparatorluğu 1453’teki çöküşüne kadar hastaneleri desteklemeye devam etti. Konstantinopolis’te bulunan en büyük hastanelerden bazılarını imparatorlar kendileri finanse etti.
- 1Xenodochium: Türkçesi ksenodokyum, Orta Çağ’da yabancıların konaklaması için yapılmış bina.
- 2D. Brendan Nagle and Stanley M. Burstein, The Ancient World: Readings in Social and Cultural History (Englewood Cliffs, New Jersey: Prentice Hall, 1995) s. 314-315.
- 3Megan McKenna, Like a Hammer Shattering Rock: Hearing the Gospels Today (New York: Crown Publishing Group, 2013) s. 154-155.
- 4Peter Van Minnen, Ancient Medicine in its Socio-Cultural Context, 1. Cilt (Leiden, Hollanda: Brill, 2020), s. 159.