Ana içeriğe atla

Sitemiz işleyişi için sadece bu siteye ait çerez kullanmaktadır. Üçüncü parti çerez kesinlikle kullanılmamaktadır.
Daha bilgi edinin.

Tarih

Kilisenin Cep Tarihi

Protestan Reformasyonu

  • Çiğdem Özbek

Yayın Tarihi: 01.07.2014

Görsel
Kitap Kapağı

Pocket History of the Church

D. Jeffrey Bingham

Downers Grove, Illinois: InterVarsity Press, 2002

Bingham’ın kitabı, okuyucunun, kilise tarihini etkileyen ve büyük değişimlere yol açan birkaç etkeni anlamasına yardım etmektedir. Basit görünen şeylerin aslında karmaşık bir geçmişi vardır.

Protestan Reformasyonu buna bir örnektir. Ana anlayış, basitçe Protestan Reformasyonu’nun Katolik Kilisesi’yle ilgili bir reform hareketi olduğunu söyler. Bingham ise, Reformcuların birkaç etkene daha karşılık verdiğini gösterir. Yaşadığımız dönemden etkileniriz! İşte bu bizim kilise tarihinden öğrenmemiz gereken önemli bir derstir. Sık sık farkına bile varmadan etrafımızdaki inançları benimseriz.

Protestan Reformasyonu, kahramanları ve onların teolojileriyle tanınır. Öncelikle Luther ve Calvin ama aynı zamanda Ulrich Zwingli ve diğer Anabaptistlerin yanı sıra daha az bilinen ancak oldukça önemli figürler olan John Knox, Philip Melancthon, Martin Bucer gibi kişiler, kilise tarihinin bu önemli döneminin perde arkasında yerlerini aldılar. Reformcuları etkileyen ve bu reform hareketini ateşleyen etkenler nelerdi?

Bingham bu etkenler arasında belli bazı noktaları paylaşan başlıca üç tanesini sıralar: mistisizm, hümanizm ve skolastik düşünce.

Mistisizm kendi zamanında bir reform hareketiydi. Mistikler kilise önderliğindeki yozlaşma düzeyinden fazlasıyla rahatsızlardı. Kilise önderleri ahlaki olarak yozlaşmışlardı. Onlara, kendilerini Tanrı’yla hakiki ve yakın bir ilişkiden uzaklaştıran politik ve ekonomik avantajlar verilmişti. Mistikler aynı zamanda kilise müdavimlerinin ruhsal hayatlarındaki samimiyet yoksunluğuna da karşılık vermekteydiler. Kilise müdavimleri için din öncelikle toplantıya katılmak anlamına geldiğinden dolayı mistikler kişisel iman yaşamını, yalınlığı ve düzgün ahlaklı yaşam biçimi vurguladılar. Bu mistik cevap bazen abartılı olabildiyse de kilise yaşamına katılmaya yönlendiren, Tanrı’yla anlamlı bir ilişki içeren gerçek ruhsal yaşama yaptıkları vurgu önemliydi.

İkinci etken Hristiyan hümanizmiydi. Sıklıkla bu etken Hristiyanlar tarafından olumsuz şekilde değerlendirilir, ancak doğru tanımlanan hümanizm kötü değildir. Bingham bunu çok güzel ifade eder: “Hümanizm terimi beşeri bilimlerle – sanat ve bilimler, özellikle edebiyat, resim, heykel, mimari ve müzik ile – ilgilidir.” Yani Hristiyan hümanizmi aslında “kaynağa, klasiklere” dönmektir (s. 105). Hümanistler böyle yaparak Yeni Antlaşma inancının yalınlığına geri dönüyor ve imanın içerdiği yalınlık ve derinliği boğan kurumsallaşmış kiliseden kaçınıyorlardı.

Klasiklere dönmenin çok açık bir örneği, Erasmus’un Grekçe Yeni Antlaşma’yı basmasıdır.

Hieronymus’un Vulgata’sının baskın çeviri olduğu bir çağda Erasmus’un bir Grekçe Yeni Antlaşması basması, birçok insanın Hristiyan inancının kaynağına doğrudan ulaşma ve tek çeviriye mecbur kalmama olanağı sağladı. Erasmus kilise ayinine dışsal katılımın yerine içsel dönüşüm ve imanı vurguladı. Bingham, Erasmus’tan vurguladığı noktanın özünü anlatan bazı alıntılar yapar:

“Beden bir rahip cüppesine bürünmüş olabilir ama eğer zihin dünyevi pislikle kaplıysa bunun ne yararı var?”

“Gözle görülen bir tapınma yerinde dünyevi dizlerinizin üzerine çökersiniz; ama eğer yüreğin mabedinde Tanrı’ya saygısızca dikiliyorsanız, dizlerinizin üzerinde tapınmanızın hiçbir anlamı yok demektir.”

“Bedeniniz cinsel ahlaksızlık etmiyor olabilir, ancak şehvet hırsıyla dolu zihniniz cinsel olarak ahlaksızdır.”

“Tanrı sözünü kulaklarınızla duyarsınız ama içinizle dinleyin.”

“Günahlarınızı bir rahibe çıkarırsınız ki o sadece insandır; ... Bense kötü alışkanlıklarınızdan bir kereliğine ve sonsuza dek, gerçekten ve yürekten nefret etmenizi, bir rahibin önünde onlardan iğrendiğinizi on kez söylemenize yeğlerim.”1

Üçüncü etken skolastisizm idi. Bingham, hümanistler ile skolastiklerin katkısı arasındaki önemli farkı öne çıkarır. “Hümanistler sıkça bir fikri, görünen yararına bakarak yargılarlardı. Bir fikir ya da doktrin ancak çağdaş yaşama uygulanabilirliği kavranılırsa doğruydu. Bir doktrinin ahlaki sonucu, doktrinin değerini belirlerdi. Pragmatizm gerçeği yargılardı:  Eğer işe yarıyorsa doğrudur; eğer üretiyorsa iyidir; uygulanabilirse değerlidir. Reformcular ise kendilerini bu görüşten uzaklaştırdılar ve skolastiklerin kanaatinden yana oldular: “Bir fikir doğruysa, doğru olduğu için önemlidir” (s.108). Reformcuların düşünme biçiminin günümüze uygunluğunun ve uygulanabilirliğinin sıklıkla doktrinden daha fazla vurgulandığı kilisede bize ne yararı olacağını görmek zor değildir. Bingham’ın da haklı olarak dediği gibi, bazen bir gerçeğin gündelik yaşamdaki uygulanabilirliğini görmeyebiliriz ama bu bizim gerçeği gözden kaçırmamıza ya da azımsamamıza yol açmamalıdır! Steve Ozment şöyle demiştir: “Luther’a göre, bir doktrin doğruysa, zorluğu ya da bedeli ne olursa olsun yaşamın ona ayak uydurması gerekirdi; bir fikrin ebediyete uzanan gerçeği, kısa vadeli geçici sonucundan daha önemliydi.”2

Bizler, kilise tarihinde bizden önce gelenlerin yapıtları üzerine inşa ediliriz ve Protestan Reformasyonu da bu kapsamın dışında değildir. Bingham Reformasyon’dan önce kendi reform adımlarını atmış olan iki kişiyi, John Wycliffe ile John Huss’ı örnek gösterir. Reformcular bu iki beyefendinin aydınlattığı yoldan ilerlediler. Reformasyon’un temel doktrinleri, adlandırmak gerekirse, kurtuluş, Kutsal Kitap’ın yeri ve kilisenin rolü, zaten Wycliffe’in yazılarında anlatılmış ve Huss tarafından da izlenmişti. Onların öne çıkardığı noktalar klasik Reformasyon vurgularıdır:

  1. Sadece Kutsal Kitap yetkilidir ve insanlar onu kendi dillerinde okuyabilmelidir.
  2. Kilise ahlaki bir liderlikle yönetilmelidir.
  3. Devletin kilisenin ahlaksız ve adil olmayan liderlerini yargılama yetkisi vardır.

Bu kısa tanıtımdan bile öğrenebileceğimiz çok şey vardır. Bizden öncekilerin imanına ve öğretişine ne kadar çok dayandığımızın ve üzerine inşa ettiğimizin farkına varmalı ama düşüncesizce ve eleştirmeden onların kölesi olmamalıyız. Dahası, içinde yaşadığımız kültürün (kilise kültürü de dahil) düşüncelerimizi ve eylemlerimizi ne kadar etkilediğini anlamaya çalışmalıyız. Dünya görüşümüzde kültür mü, yoksa Kutsal Kitap mı etkilidir? Neyi kabul edip özümseyeceğimizi ve nerede ”bu çağın düşüncelerine” karşı duracağımızı bilmemiz gerekir. 

  • 1Bu alıntılar Bingham’ın kitabında s. 106’da geçer. Alıntılar ise Erasmus, The Handbook of the Christian Soldier, fifth rule in the Erasmus Reader, editor E. Rummel  (Toronto, Ontario:  University of Toronto Press,  1990), s. 152’de bulunur.
  • 2Bu alıntı Bıngham’ın kitabında sayfa 109’da geçer.  Steven E. Ozment, The Age of Reform:  1250-1550 (New Haven, Connecticut:  Yale University Press, 1980), s. 309.
  • Telif Hakları © 2014
  • Ken Wiest
  • Tüm Hakları saklıdır. İzin ile kullanıldı.
İlk yayınlama: e-manet Sayı 36 (Temmuz - Eylül 2014), s. 11–12.