Giriş
“Wittenberg Reformu’nun ikinci direği”1 olarak da bilinen Philipp Melanchton (1497-1560) çoğu zaman Luther’in gölgesinde kalsa da Reform’a çok katkısı olmuştur. Öyle ki, 1 Ağustos 1537’de Luther yemek masasına tebeşirle şöyle yazmıştır: “Madde ve açıklamalar: Philip; madde olmadan açıklamalar: Erasmus; açıklamalar olmadan madde: Luther; ne madde ne açıklamalar: Karlstadt.”2 “Madde”, Reform’la birlikte yeniden gün ışığına çıkan Tanrı’nın özgür lütfu müjdesinin gerçeğini ifade eder: İmanla aklanmayı. Melanchthon’un etkisi o kadar büyüktür ki Schröder şöyle yazar:
Wittenberg Reformu’nun Avrupa’da yayılmasına Luther’in teolojik yazılarının mı yoksa Melanchthon’un teolojik yazılarının mı daha fazla katkıda bulunduğunu söylemek zordur.3
Philip Menanchton, Martin Luther’in Wittenberg Reformu’ndaki en yakın çalışma arkadaşı, günah çıkarma yazılarının çoğunun yazarı, çeşitli dini tartışmalarda bir lider, kilise organizatörü ve evrensel bir bilim adamı olarak Reform’un en önemli isimlerinden biriydi.
Araştırmalarda, “uysallık, teolojik derinlikten yoksunluk, papalığa yakınlık, doktrinsel tartışmalarda uyumluluk ve Luther’in pozisyonundan uzaklık”4 ile suçlandığı için sıklıkla olumsuz tasvir edilen bu adam, bu makalede daha yakından incelemek istediğim kişidir. Daha doğrusu onun aklanma doktrinini inceleme amacındayım. Çünkü “Martin Luther’in Wittenberg Reformu’ndaki en yakın çalışma arkadaşı, günah çıkarma yazılarının çoğunun yazarı, çeşitli dini tartışmalarda bir lider, kilise organizatörü ve evrensel bir bilim adamı”5 olarak Reform’un en önemli isimlerinden biriydi.
Melanchthon’un başlıca teolojik eseri Loci’dir. Erasmus’un çalışmalarından etkilenen Melanchthon, 15 yaşındayken okuduğu literatürün mümkün olduğunca çoğunu organize etmeye başlamıştır. Bu lociler Kutsal Kitap’ı okumak için çok önemlidir; locinin anlamı, ana teolojik fikirleri belirlemek ve bunlara ayetler bulmaktır (örneğin, inanma, oruç tutma, acı çekme, teselli etme, törenler, dindarlık vb.). Sonuç, yorum için bir malzeme koleksiyonudur ve bu sayede anlaşılması zor kısımlar diğer ayetler ile karşılaştırılarak anlaşılabilir hale gelir. Melanchthon bu yöntemi, Romalılar’da ilk kez tersine çevrilmiş biçimde kullanır. Metni önceden hazırlanmış bir loci sistemiyle sorgulamak yerine –Erasmus bunu önerir– metinde hangi locilerin bulunduğunu bulmaya çalışmıştır. Bu büyük bir hermenötik ilerlemedir. Ağustos 1521’de Loci communes rerum theologicarum seu hypotyposes theologicae (Teolojik meselelerin genel kavramları ya da teolojinin ana hatları), Loci praecipui theologici (en önemli teolojik kavramlar) olarak kısaltılarak basılmıştır. Bu metin Reform doktrininin ilk ve temel sistematikleştirilmesiydi. Skolastik modellerin aksine, varoluşsal ve deneyimsel bir yaklaşıma değiniyordu. Düşüncelerinin merkezinde teolojik ve Kristolojik soyutlamalar değil, Mesih’in faydaları vardı. Melanchthon’un ana teolojik çalışması ilk olarak Ağustos ve Aralık 1521 arasında yayımlandı ve tamamlanmasının ardından Köln’de yeniden basıldı. Melanchthon Loci’yi defalarca geliştirdi, üç kez tamamen yeniden yazdı ve sonunda diğer çeviriler onu tatmin etmediği için Almanca versiyonunu kendisi hazırladı.6 Bu çalışma Melanchthon’u 16. yüzyılın sonlarında, 17. ve 18. yüzyıllarda Protestan skolastisizminin teolojik ve felsefi literatürünün anahtarı haline getirmiştir. Grosse bu eserin önemini şu sözlerle anlatır:
Luther kendi yazılarının unutulmasını ister, çünkü bir yanda eski teologların eserleri, diğer yanda ise kendi eserlerinin aksine Hristiyan doktrininin uygun bir düzende sunulduğu Philipp Melanchthon’un Loci’si vardır.7
Philip Melanchthon’un “Müjde” başlığıyla tanıttığı aklanma doktrini, Reform döneminin teolojik tartışmalarında önemli bir yere sahiptir.
Bu makalede, Reform döneminde Philip Melanchthon’un aklanma doktrini derinlemesine incelenmektedir. Philip Melanchthon’un “Müjde” başlığıyla tanıttığı aklanma doktrini, Reform döneminin teolojik tartışmalarında önemli bir yere sahiptir. Yasa ile müjde arasındaki ayrım, iman ve lütuf kavramı ve iyi işlerin rolü onun öğretisi bağlamında incelenmektedir.
Yasa ile Müjde arasındaki ayrım
Yaşadığı dönemden ve hümanizmden etkilenen Melanchthon, aklanma doktrinin “müjde” teriminin detaylı bir filolojik analiziyle başlar. Bu analiz Homeros’tan Elçilerin İşleri’ne kadar uzanır ve terimin çeşitli edebi bağlamlardaki gelişimini ve anlamını vurgular. Melanchthon müjdenin anlamının daha derin katmanlarına nüfuz etmeyi amaçladığı için Eski Yunanca kullanımı merkezi bir rol oynamaktadır.
Melanchthon’un öğretisinin temel noktalarından biri yasa ile Müjde arasındaki ayrımdır. Yasa koşulsuz itaati öğretirken, Müjde tövbe ve Mesih’in lütfuyla ilgilidir. Melanchthon, yasanın onu yerine getirenler için bir vaat içerdiğini, Müjde’nin ise karşılıksız (ücretsiz)8 bir vaat olduğunu vurgular. Bu ayrım Melanchthon’un Mesih’in karşılıksız vaadine iman yoluyla aklanma kavramının temelini oluşturur. Melanchthon, Müjde’nin vaadinin karşılıksız olduğunu ve lütfun, insanın hiçbir katkıda bulunmasına gerek kalmadan, yalnızca Mesih’in fedakârlığı aracılığıyla verildiğini açıkça ortaya koyar. Ancak iman, Mesih aracılığıyla lütfun kabul edilmesi için bir koşul olarak işlev görmesi açısından belirleyici bir rol oynar. Melanchthon, imanın yasanın yerine getirilmesiyle bir tutulmaması gerektiğini vurgular; daha ziyade, iman kişinin kendi değerlilik koşulunu ortadan kaldırır ve yararın nedenini bizden Mesih’e aktarır. Melanchthon tarafından sunulduğu şekliyle Müjde’nin ana içeriği, özellikle yasanın yerine getirilmesi yoluyla doğruluk anlayışıyla ilgili yanlış anlamaları düzeltmeyi amaçlar. Melanchthon skolastisizmi ve imanın kazanılabileceği fikrini eleştirir ve imanlıyı kurtarışa asıl götürenin tövbe olmadığını vurgular. Skolastisizmin tam tersine, kilise tövbeyi duyurmakla görevlendirilmiştir, çünkü tövbe günahları açığa çıkarır ve Müjde insanları teselli eder. Oysa aklanma, Mesih’in fedakârlığı temelinde yalnızca Tanrı’nın lütfuyla gerçekleşir.9
Melanchthon metnini Müjde’den ne anladığını açıkça özetleyerek bitirir. Bu, Mesih aracılığıyla günahların karşılıksız bağışlanmasını, Tanrı’nın önünde doğru olarak kabul edilmeyi ve bir mirasçı olarak sonsuz yaşam beklentisini içerir. Melanchthon insanların yasa aracılığıyla değil, Müjde aracılığıyla kurtulduğuna ve Müjden’in netliğinin zaman içinde arttığına işaret eder.
İnanç ve lütuf kavramı
Lütuf, Mesih’in hatırı için vaat edilen günahların bağışlanması veya merhamet ya da Kutsal Ruh’un armağanına zorunlu olarak eşlik eden karşılıksız kabuldür.
Melanchthon imanı, Tanrı’nın her sözünü, özellikle de Mesih aracılığıyla karşılıksız barışma vaadini, kabul etmek (assensus) olarak tanımlar. İman, bu vaade güvenmek (fiducia) anlamına gelir ve burada iman ile Mesih arasındaki karşılıklılık vurgulanır. Melanchthon imanın sadece tarihsel bilgi olmadığını, İsa Mesih temelinde vaat edilen merhamete güveni de içerdiğini vurgular. Bu, Luther’in “fides historica” (tarihsel iman) ve “fides apprehensiva” (eylemsel iman) kavramlarını yansıtır. Günahların aklanmasına inanmak yeterli değildir, bireyin kendi günahlarının affedildiğine inanması gerekir; etkin bir güvene, yani eylem içeren imana sahip olmalıdır.
Melanchthon, bir erdem olarak lütfun felsefi anlayışıyla çelişir. Daha önce de belirtildiği gibi, (1) günahların karşılıksız affı olarak lütuf ile (2) lütuf armağanı arasında ayrım yapar. İlkiyle ilgili olarak şöyle yazar: “Lütuf, Mesih’in hatırı için vaat edilen günahların bağışlanması veya merhamet ya da Kutsal Ruh’un armağanına zorunlu olarak eşlik eden karşılıksız kabuldür.”10 Ancak bu ikisi birbirinden ayrılamaz. “Özgür” bir münhasırlığı ifade eder; insani değerlilik koşulu hariç tutulur. Bu ayrıcalık dört nedenden ötürü gereklidir11 :
- Öyle ki, Mesih’e hakkıyla onurlandırılabilsin.
- Böylece vicdan kesin ve sağlam bir teselliye sahip olabilir.
- Böylece gerçek yakarış gösterilebilir.
- Böylece yasa ile müjde arasındaki fark ayırt edilebilir.
Madde 2, Melanchthon’un kurtuluş güvencesine büyük önem verdiğini göstermektedir. Bununla birlikte, Holl’un Melanchthon’un aklanmayı yalnızca insanın aklanması açısından gördüğü imasında haklı olup olmadığı sorusu ortaya çıkmaktadır.12 Melanchthon’un bu bakış açısına sahip olduğu doğrudur ve o da defalarca sarsılmış vicdana atıfta bulunur. Bununla birlikte, bu argümanı burada yalnızca ikinci bir nokta olarak ortaya koyduğuna dikkat etmek önemlidir.
Ayrıca, burada vurgulanan münhasırlık “contritio”nun (tövbenin) gerekliliğini reddetmez. Diğer erdemlerin de bunu takip edebileceği kabul edilir: “Pavlus’un Mesih uğruna iman aracılığıyla bağışlanma elde ettiğimizi söylemesi, din değiştirenlerin tövbe etmesine gerek olmadığı ya da diğer erdemlere uygun yaşamalarının gerekmediği anlamına gelmez.”13 “Contritio” ile Tanrı’nın lütfu arasındaki ilişki Reform öncesi dönemde uzun uzun tartışılmıştır. Bazıları kalbin “contritus” halinde olması gerekmediğini, “attritus” (pişman) olmasının yeterli olduğunu savunmuştur. Aslında tövbenin mi yoksa lütfun mu önce geldiği entelektüel bir ikilemdir. Luther’in buna bulduğu çözüm iki tür tövbenin mevcut olduğunu varsaymaktır:
- Bağışlanmaya ihtiyacı olduğunu fark eden tövbe.
- Bağışlandıktan sonra devreye giren tövbe.
Luther bu ikinci tövbeye ilk bağışlanma tezinde, tüm yaşamımızın tövbe dolu olması gerektiğini yazarken atıfta bulunur.14 Ancak yaşam boyu tövbe sadece imanla aklanmanın sonucu olabilir.
Melanchthon’un teolojisinin merkezinde yakarış vardır.
Madde 3 ile ilgili olarak, Melanchthon’un yakarıştan ne anladığını açıklığa kavuşturmak önemlidir: Melanchthon’un teolojisinin merkezinde yakarış vardır. Temel olarak, Melanchthon’un tüm teolojisi bir yakarış teolojisidir. Kişinin Tanrı’ya nasıl yaklaşması gerektiğini göstermeyi amaçlar. Melanchthon, putperestlerin de Tanrı’ya yönelttiği ama işitileceğinden emin olmadıkları yakarışlar ile inananların Kutsal Ruh’ta Mesih aracılığıyla Baba’ya yönelttikleri yakarışlar arasında ayrım yapar. Bağışlanma için edilen dua her durumda kabul edilir.
Melanchthon daha sonra Pavlus’un Yeni Ahit’teki metinlerinin çarpıtılmış yorumlarına karşı çıktı. Roma’ya sadık kalan ilahiyatçılar, “fides”in (imanın) her zaman diğer erdemleri, özellikle de “caritas “ı (hayırseverliği) içerdiğini ve “fides”in “fides caritate formata” (sevgiyle şekillenen iman) olduğunu savunmuşlardır. Asıl konu –terim tam olarak aynı şekilde kullanılmasa bile– Reform’un “sola fide”sidir (yalnızca iman vurgusudur). Dolayısıyla Melanchthon (1) kişinin affedildiğinden şüphe duymasına gerek olmadığını ve (2) kişinin affedilmeyi hak edemeyeceğini söyler.15 Öte yandan Roma’ya sadık olanların görüşü (1) bağışlanmadan şüphe etmeye ve (2) bağışlanmanın kişinin değerine bağlı olmasına yol açar. Ancak “fides historica” da tek başına iblislerin imanını öğretmek anlamına gelir (krş. Yak. 2:19). Ne yazık ki, Melanchthon ve Roma’ya sadık muhalifleri burada karşıt amaçlar için konuşmaktadırlar, çünkü onlar bile bunu saf bir “fides historica” ile bırakmak istemeyecek, her zaman “caritas”ı da dahil edeceklerdir. Thomas Aquinas dahi Mesih’le dostluktan bahseder, ancak o bile Reformcular için belirleyici olan kavramlardan yoksundur.16
De Bonis Operibus (İyi İşler Üzerine)
Lütfun devamında zorunlu olarak yeni bir itaat gelir. Melanchthon bu konuda beş soru sorar17 :
Sadece görünebilen iyilikler yapılmakla kalmamalı, Melanchthon’un sadece ilkiyle ilgilendiği emirlere de içten itaat edilmelidir.
- Yapılması gereken iyi işler nelerdir?
- Bunlar nasıl yapılabilir?
- İyi işler Tanrı tarafından nasıl kabul edilebilir?
- Neden yapılmalıdırlar?
- Bu yaşamda imanlılarda günahlar kaldığını kabul etmemiz gerektiğine göre, günahlar arasında farkı nedir?
İlk soruya Melanchthon şöyle cevap verir: Sadece görünebilen iyilikler yapılmakla kalmamalı, Melanchthon’un sadece ilkiyle ilgilendiği emirlere de içten itaat edilmelidir.
İkinci soru üzerine Melanchthon, iyi işlerin ancak içsel bir imanla, Müjde temelinde ve Kutsal Ruh aracılığıyla yapılabileceğini söyler. Ancak Hristiyanlara İsa Mesih ve Kutsal Ruh yardım eder.
Üçüncü soruya gelince: Yeniden doğmuş Hristiyanların yaptıkları iyi işleri hep günah içerdiğinden, iyi işlerin Tanrı’nın huzurunda kabul edilmesi sorunu daha önemli hale gelir. Melanchthon bu varsayımı Pavlus’un Romalılar’daki şu ifadesine dayandırır: “Yapmak istediğim iyiliği yapmıyorum” (Rom. 7:15). Hristiyan, iyilik yapma isteğine sahip olsa da, eylemleri hep günah da içerir. Pavlus’un burada yeniden doğmuş Hristiyan’dan değil, henüz kurtulmamış birinden söz ettiği ileri sürülebilir. Yeniden doğmuş Hristiyan’ın eylemlerinin günahla karakterize edilmediği varsayılabilir ve soru önemini yitirir. Ancak Melanchthon, eserinde bu formüle yer vermemiş olsa da, “simul iustus et peccator” (aynı anda hem doğru hem de günahkâr) ifadesine karşılık gelen görüşe sahip gibi görünmektedir. Melanchthon, Reform’un yeniden doğmuş kişide gerçek günah olabileceği görüşünü desteklemek için Kutsal Kitap’tan çok sayıda alıntı yapar.18 En azından insanların eylemlerinin günahla karakterize edildiği şeklindeki bu Reform öğretisi kabul edilirse, bu soruyla ilgili olarak iki grup insan arasında bir ayrım yapılmalıdır (ikinci gruba daha sonra geleceğiz):
- İkiyüzlüler: Bunlar yasaya uyduklarını ve böylece Tanrı’yı hoşnut ettiklerini varsayarlar.
- Korkan zihinler: Bunlar itaatlerinin Tanrı’yı hoşnut etmesini isterler ama itaatlerinin yeterli olmadığının farkındadırlar.
“İyi işler neden yapılmalıdır?” sorusuna (dördüncü soru) yanıt olarak Melanchthon üç neden gösterir19 :
Gereklilik
Melanchthon’a göre, insanlar lütfa ve dolayısıyla kurtuluşa erişmek için iyi işler yapmak zorunda değildir, ancak kurtuluşta kalmak için veya kurtuluşu sürdürmek için iyi işler yapmak zorundadırlar.
Melanchthon’a göre iyi işler yapmanın gerekliliği bir zorlama değildir. Gereklilik terimini kullanır, çünkü iyi işler Tanrı’nın bir emridir. Melanchthon ayrıca “borçlu” terimini de kullanır, iyi işler yapma borcumuz vardır Tanrı’ya. Melanchthon ayrıca iyi işlerin “imanı korumaya” destek sağladığını belirterek gerekliliği vurgular. Melanchthon iyi işlerin yokluğunun “imanı uzaklaştırdığı” görüşündedir. Melanchthon’a göre, insanlar lütfa ve dolayısıyla kurtuluşa erişmek için iyi işler yapmak zorunda değildir, ancak kurtuluşta kalmak için veya kurtuluşu sürdürmek için iyi işler yapmak zorundadırlar. Bu “The New Perspective on Paul” hareketindeki öne çıkartılan tezi anımsatır.20
Melanchthon iyi işlerin bir gereklilik olmasının bir başka nedeni olarak cezalandırılma korkusunu gösterir. Ancak, bu ceza korkusunun Tanrı’nın gazabının ve cezasının bilincinde olmakla ilgili olduğunu ve bu korkunun iyi işler yapmanın asıl motivasyonu olmadığını belirtmeye dikkat eder. Bu kısmın üzerinde tartışılması gerekir. Melanchthon burada Reform’un aklanma doktrininde sıkı sıkıya bağlı kalınan sıralamayı göz ardı ederek bir hata yapmış olabilir. Melanchthon burada –bilerek ya da bilmeyerek– Reformcular tarafından “timor filialis” (evlat saygısı) lehine reddedilen “timor servilis”i (köle korkusunu) savunmaktadır.21
Değerlilik
Melanchthon değerlilikle bir kişinin değerliliğini değil, bir Hristiyan’ın çağrısının değerliliğini kasteder. Hristiyan olmanın getirdiği özgürlüğe layık yaşamalıyız. Dolayısıyla iyi işler bu özgürlüğü kısıtlamaz, aksine bu özgürlüğün değerli bir ifadesidir.22
Ödül
Melanchthon, Hristiyanların iyi işler yaparak ödüller kazanabileceğine inanır. Bu ödüller hem dünyevi yaşamda hem de daha sonra ebedi yaşamda mevcuttur. Ödüller Hristiyan’ın iyi işler yapma çabalarının boşa gitmediğini bilmesine yardımcı olmalı ve cömertliği teşvik etmelidir, çünkü refah açgözlülükle değil Tanrı’nın armağanıyla elde edilir ve Tanrı iyi işleri ödüllendirir. Ödüllerin sadece bu sonsuz yaşamın bir parçası olduğuna dikkat etmek önemlidir; sonsuz yaşam asla ödülden ibaret değildir. Bu parçaların ne olabileceği kısaca tartışılmış, ancak tatmin edici bir yanıt bulunamamıştır.23
Melanchton beşinci soruda çok nettir ve iki tür günah arasında ayrım yapar: Bilinçsizce –yani günah olduğunun farkına varmadan– işlenenler ve vicdanımıza karşı işlediklerimiz, yani bilinçli olarak günah olarak kabul ettiklerimiz. Melanchthon’a göre bu ikincisi kişinin kurtuluşunu kaybetmesine neden olabilir, çünkü Hristiyan her zaman temiz bir vicdana sahip olmalıdır. Bilinçsiz günahlar öncelikle gerçekte yapılması gerekeni yapmamaktan ibarettir. Bunlar kurtuluşu kaybettirmez, çünkü kurtulmuş bir Hristiyan’ın saf bir yürekle ve bilgisi ve vicdanı elverdiğince kurtuluşun Mesih tarafından kendisi uğruna elde edildiğine inandığı gerçeğini değiştirmez. Melanchthon daha sonra “günaha karşı mücadele” çağrısında bulunur. Etkilenen kişi günahların vicdanına galip gelmesine izin vermediği ve doğru olanı yapmaya dikkat ettiği sürece, bu mücadelede güvende olacaktır.24
Müjde’de teselli
Karşılıksız vaadi öğretmek gerekir, böylece mesele netleşebilir, (herkesin) vicdanından şüphe kaldırılabilir, böylece gerçek korkular yaşarken tam bir teselliye sahip olabilirler.
Bu yüzden Hristiyanlar iyi işler yaparak Tanrı’yı hoşnut edemezler. Tanrı’yı hoşnut etmelerinin dayanağı kendilerinde değil, Tanrı’nın merhametindedir: “Bu nedenle, karşılıksız vaadi öğretmek gerekir, böylece mesele netleşebilir, (herkesin) vicdanından şüphe kaldırılabilir, böylece gerçek korkular yaşarken tam bir teselliye sahip olabilirler.”25 Melanchthon, Müjde’nin vaadinin, sıkıntılı zamanlarda teselli vermek için günahların bağışlandığına dair güvence sunduğunu açıklar. Bu vaat insanın düşüşünden sonra zaten açıklanmıştır ve Tanrı’nın halkının tüm tarihi boyunca devam eder. Çünkü, “günahlar var olsa ve dindarlar bir şekilde gazabı kabul etseler bile, vaat edilen merhamet nedeniyle Tanrı’yı hoşnut ettiklerine inanırlar ve bu teselli sayesinde korunurlar.”26 Melanchthon daha sonra bu tesellinin nedenlerini ayrıntılı olarak açıklamaya devam eder27 :
- Mesih aracılığıyla Tanrı’yla barışmış olunduğu inancı.
- Yeniden doğmuş olanlarda bile bulunan zayıflığın ve günahın bu dünyada kaldığını kabul etmek.
- İtaatin yine de başlaması gerektiği inancı; kusurlu itaatin bile Tanrı’yı hoşnut ettiğine inanarak. İtaatkâr olmak için Tanrı’dan yardım istemek.
Mukadderat
Melanchthon Müjde vaadinin evrenselliğini vurgular, ancak önceden belirlenme görüşünün kurtuluşun kesinliğini tehlikeye atabileceğini vurgular. Burada, Calvin’in sadece seçilmiş bir gruba ait olanların müjdeyi kabul ettiği öğretisiyle bir karşıtlık ima edilmektedir. Vaadin tüm insanlar için geçerli olduğunu ve önceden belirlenme sorununun kurtuluş güvencesini tehlikeye atmaması gerektiğini savunur. Özgür iradeye ilişkin, Melanchthon’un Loci’nin önceki baskılarına kıyasla tutumunu değiştirdiği görülmektedir. Burada bir “dönüşüm sırası” geliştirir: Önce Tanrı’nın Sözü iş başındadır, sonra kalpleri baştan oluşturan Kutsal Ruh ve ancak ondan sonra insan iradesi.
Melanchthon’a göre akıl, tanıyan ve yargılayan bir akıldır. Melanchthon, yargıya ya itaat eden ya da onunla çelişen diğer gayretli kısma irade adını verir. İradeye bağlı olan kalp, bazen iradeye karşı savaşır, bazen de onunla hemfikir olur. Ancak akıl ve ona bağlı olan irade “özgür yargı” olarak adlandırılır. Melanchton’a göre özgür yargı (ona göre özgür yargının anlamı “ya sunulanı kabul etmek ve edinmek veya reddetmektir”28 ) günah ve Şeytan tarafından kısıtlanmıştır. Doğanın bozuk hali, irademizin ve kalbimizin Tanrı’dan uzaklaşmasına neden olur ve Şeytan bu günahkâr eylemleri çoğaltır. İnsan yeniden doğuş yaşamadan da kendi çabalarıyla dışsal yasaları (yani Yasa’yı; insan öldürmeme, çalmama vs.) bir şekilde yerine getirebilir. Ancak insan Tanrı’ya tamamen itaat edemez. O halde irade, doğanın ahlaksızlığını ve ölümü ortadan kaldıracak özgürlüğe sahip değildir, hapsedilmiştir. Bu amaçla Tanrı Kutsal Ruh’u imanlıların yüreklerine dökmüştür. İnsan iradesi, Kutsal Ruh olmadan Tanrı’nın istediği ruhsal etkileri elde edemez. Sonsuz yaşam Kutsal Ruh tarafından verilir. İrade Kutsal Ruh’a boyun eğmeli ve onu izlemelidir, “çünkü lütuf öncelendiğinde ve irade ona eşlik ettiğinde, iyi işler yerine getirilir.”29 İrade Müjde’nin sesine itaat etmeli, Tanrı’nın Oğlu’nu dinlemeli ve İsa’yı Arabulucu olarak tanımalıdır. İnsan iradesi, dünyanın güçlü ve katıksız mücadelesinde Tanrı’yı çağırmalı ve güvensizliğimize ve diğer hatalı duygularımıza direnmelidir. Bununla beraber özgür iradenin ne olduğuna bakan Melanchthon şu sonuçlara varır: İnsanın özgür yargısı, Tanrı’ya dönme yetisidir, “yani vaadi duyar ve kabul etmeye çalışır ve vicdana karşı günahlardan vazgeçer.”30 Böylece insan ya da inanan, belli bir zayıflığa sahiptir ama yine de belli bir irade özgürlüğüne sahiptir, çünkü elbette zaten Kutsal Ruh tarafından desteklenmektedir ve kendisini dışsal suçlar işlemekten alıkoyabilmektedir. Böylece Melanchthon şu sonuca varır: “Ancak Kutsal Ruh’un yardımıyla irade daha özgür, yani eylemlerinde daha ihtiyatlı ve kararlı, daha samimi bir şekilde Tanrı’ya seslenebilir.”31
Sonuç
Bu makalede, Reform döneminin önde gelen teologlarından Philip Melanchthon’un aklanma doktrinini detaylı incelenmiştir. Melanchthon’un öğretilerini anlamak adına makalede, yasa ile Müjde arasındaki fark, iman ve lütuf kavramları, iyi işlerin rolü ve etiği ele alınmıştır. Melanchthon’un vurguladığı temel noktalardan biri, Müjde’nin, iman yoluyla kabul edilen Mesih’in karşılıksız vaadi olduğudur. Ayrıca, iyi işlerin Tanrı’nın emirlerine içten itaatle yapılması gerektiği ve bu işlerin ancak içsel bir imanla, Müjde’nin temelinde ve Kutsal Ruh’un rehberliğiyle yapılabileceği vurgulanmaktadır. Makalede, Melanchthon’un aklanma doktrini çerçevesinde etik boyutu da ele alınarak, Hristiyanların Tanrı’nın merhametinde buldukları teselliye odaklanılmıştır. Bu analiz sayesinde Melanchthon’un görüşü doğrultusunda teolojisine netlik getirmek ve Reform döneminin entelektüel zenginliğinin anlaşılmasına katkıda bulunmak amaçlanmıştır.
Kaynakça
Aland, Kurt (Dü.). Martin Luthers 95 Thesen mit den dazugehörigen Dokumenten aus der Geschichte der Reformation. Hamburg: Furche, 1965.
Frank, Günter. “Person und Wirken Melanchthons”. Philipp Melanchthon, der Reformator zwischen Glauben und wissen ein Handbuch. Dü. Günter Frank. Berlin, De Gruyter, 2017, 3-4.
Holl, Karl. Gesammelte Aufsätze zur Kirchengeschichte Bd. I: Luther. Tübingen: Mohr Siebeck, 1921.
Melanchthon, Philipp. Loci praecipui theologici nunc denuo cura et diligentia summa recogniti multisque in locis copiose illustrati 1559. Latince-Almanca, 1. Cilt, Leipzig: Evangelische Verlagsanstalt, 2018.
Pesch, Otto Herrmann. Theologie der Rechtfertigung bei Martin Luther und Thomas von Aquin: Versuch eines systematisch-theologischen Dialogs. Mainz: Matthias-Grünewald, 1967.
Scheible, Heinz. Melanchthon: Vermittler der Reformation, eine Biographie. Münih: C.H.Beck, 2016.
Schröder, Richard. “‘Wir sind zum wechselseitigen Gespräch geboren’ – Philipp Melanchthon, der andere Wittenberger Reformator”. Melanchthon neu entdeckt. Dü. Stefan Rhein ve Johannes Weiss. Stuttgart: Quell, 1997. s. 17-25.
- 1Richard Schröder, “‘Wir sind zum wechselseitigen Gespräch geboren’ Philipp Melanchthon, der andere Wittenberger Reformator”, Melanchthon neu entdeckt, dü. Stefan Rhein ve Johannes Weiss (Stuttgart: Quell, 1997), s. 17.
- 2Schröder, s. 17.
- 3Schröder, s. 19.
- 4Günter Frank, Philipp Melanchthon, der Reformator zwischen Glauben und wissen: ein Handbuch, (Berlin: De Gruyter, 2017), s. 3.
- 5Frank, s. 3.
- 6Bkz. Heinz Scheible, Melanchthon: Vermittler der Reformation eine Biographie, (Münih: C.H.Beck, 2016), s. 172-175.
- 7Philipp Melanchthon, Loci praedipui theologici nunc denuo cura et diligentia summa recogniti multisque in locis copiose illustrati 1559, Latince-Almanca, 1. Cilt (Leipzig: Evangelische Verlagsanstalt, 2018), s. xiii.
- 8Melanchthon, s. 305.
- 9Melanchthon, s. 306.
- 10Melanchthon, s. 351.
- 11Melanchthon, s. 355.
- 12Karl Holl, Gesammelte Aufsätze zur Kirchengeschichte Bd. I: Luther, (Tübingen: Mohr Siebeck, 1921), s. 93: “Melanchthon’dan bu yana Protestan teolojisinde aklanmayı yalnızca insanların ihtiyaç duyduğu ve deneyimlediği bakış açısından, yani vicdanın tesellisi olarak anlamak geleneksel hale gelmiştir.” Ayrıca örneğin Meyer’deki tartışmayla birlikte, ortak Lutheryan ve Katolik teologların şu yazısına bakılabilir: Confessio Augustana: Bekenntnis des einen Glaubens, dü. Meyer Harding ve Heinz Schütte (Frankfurt: Paderborn, 1980).
- 13Melanchthon, s. 359.
- 14Kurt Aland (dü.), Martin Luthers 95 Thesen mit den dazugehörigen Dokumenten aus der Geschichte der Reformation (Hamburg: Furche, 1965).
- 15Melanchthon, s. 365.
- 16Farklı teoloji türleri (Thomas Aquinas: sapiential, Luther: existential) hakkında bkz. Otto Herrmann Pesch, Theologie der Rechtfertigung bei Martin Luther und Thomas von Aquin: Versuch eines systematisch-theologischen Dialogs (Mainz: Matthias-Grünewald, 1967).
- 17Melanchthon, s. 377.
- 18Melanchthon, s. 387-391.
- 19Melanchthon, s. 405.
- 20Melanchthon, s. 407.
- 21Melanchthon, s. 409.
- 22Melanchthon, s. 409.
- 23Melanchthon, s. 411.
- 24Melanchthon, s. 413.
- 25Melanchton, s.393.
- 26Melanchthon, s. 393.
- 27Melanchthon, s. 395.
- 28Melanchthon, s. 123.
- 29Melanchthon, s. 135.
- 30Melanchthon, s. 137.
- 31Melanchthon, s. 145. Tümünü Melanchthon, Loci, 1.Cilt, s. 123-149 bulabilirsiniz.