Ana içeriğe atla

Sitemiz işleyişi için sadece bu siteye ait çerez kullanmaktadır. Üçüncü parti çerez kesinlikle kullanılmamaktadır.
Daha bilgi edinin.

Tarih

Spurgeon’un Vaaz Vermesinin Sırrı

Yayın Tarihi: 29.06.2020

Görsel
Charles Haddon Spurgeon – Alexander Melleville’in boyadığı portre
Charles Haddon Spurgeon
Alexander Melleville’in boyadığı portre

Ünlü Alman pastör ve teolog Helmut Thielicke bir keresinde “Sahip olduğunuz her şeyi [tüm kitapları] satın … ve Spurgeon alın” demiştir.

Bugün –Spurgeon’un ölümünün ardından yaklaşık bir asır geçmişken– Charles Haddon Spurgeon’un yaşayan ya da ölmüş tüm Hristiyanlardan daha fazla basılı materyali bulunmaktadır.

Peki –geçmişte ve günümüzde– bu Viktorya döneminden Londralı konuşmacının birçoklarının zihinlerini ve yüreklerini cezbetmesini sağlayan şey neydi?

Kalabalıklara Hitap Etmek

Charles Spurgeon Londra’ya henüz bir delikanlıyken gelmişti ve hiçbir vaiz insanların “vaiz oğlan” adını taktığı bu 19 yaşındaki genç kadar çok eleştiri almamıştı. Tarihi New Park Street Baptist Kilisesi’nin pastörü olduğunda basın kendisiyle neredeyse bir savaş içindeydi. Ipswitch Express gazetesi, vaazlarının “Uygunsuz, kaba ve kokuşmuş teatral” olduğunu söylemişti.

Spurgeon buna “Belki de kabayım, fakat bu isteyerek değildir; insanların dinlemelerini sağlamam gerek ve sağlayacağım. Benim kesin kanaatim kibar pastörlere yeterince sahip olduğumuz yönündedir ve birçoğunun değişmesi gerekir. Tanrı beni en aşağı ve işe yaramazlar arasından sahiplendi. Bırakın diğerleri kendi sınıflarına hizmet etsin; benim sınıfım bunlardır ve bunlara bağlı kalmalıyım” diyerek karşılık verdi.

Spurgeon halka kendi dillerinde ve ilgilerini çekecek bir şekilde vaaz vermenin değerini anlamıştı. Kurulu Kilisenin gelişmişliğini ve kendi sosyal düzeniyle olan alakasızlığını iyi tespit etmişti. Bir editör karikatüründe Anglikan bir rahibi, adları “Kilise” ve “Devlet” olan iki yavaş atın çektiği bir at arabasında resmetmişti. Önde, lokomotifli makinesiyle hızlanan dalgalı saçlı genç bir vaiz bulunmaktaydı. Bu din adamının lokomotifinin adı neydi peki? “The Spurgeon” elbette.

Hatta İngiliz Müjdecilik üst orta sınıf bir kurum olmaya meylediyordu. Fakat bu “kaba” tarz sayesinde Spurgeon sokaktaki halkla konuşabilmişti. Aslında Spurgeon’un kilisesi “esnaf kilisesi” olarak tanınırdı, fakat eleştiriler yine de çok fazlaydı. Spurgeon sonunda bıkkınlık içinde, “Pek nadiren itibarlı bir Baptist önder bana sahip çıkacaktır” dedi. Fakat kitleler onun vaaz vermesini dinlemeye geldiler.

Bu yaklaşımı taşıyan ve bu nedenle eleştiri gören tek Müjde’ye dayanan vaiz Spurgeon’du dersek pek doğru olmaz. Fakat Spurgeon vaazında halk kültürüne hitap konusunda en başarılı kişiydi. Spurgeon 20 yaşındayken, gelecekteki karısı Susannah Thompson’a açık havada kalabalıklara verdiği bir vaaz hakkında yazmıştı: “Dün bir hizmetlinin ulaşabileceği görkemin doruğuna eriştim… Rab benimleydi ve derin bir sessizlik gözleniyordu; ama ah, o yakınlık; fani kimse daha önce hiç böyle heyecan dolu bir alkış almamıştır! Hayatta mıyım acaba! ... Binlerce çehre ve baş yukarı kalkmıştı, alkış üzerine alkış patlıyordu. Elbette ki bu övgülerin arasında sitemin ileride çıkacak fırtınalarının rüzgârını da duyabiliyordum. Fakat Efendim’in uğruna bunları dahi kaldırabilirim.”

Müjde’yi sıradan kitlelere onları ilgilendirecek tarzda ilan etmek konusunda Spurgeon bir ustaydı. Kendisi George Whitefield’in on dokuzuncu yüzyıldaki haliydi.

Mesih’e Odaklanmak

 Spurgeon bir keresinde vaaz vermeye olan yaklaşımını “Metnimi alarak çarmıha bir kestirme olmasını sağlıyorum” diyerek tanımlamıştı. O, İyi Haber’i vaaz etme ve insanların İsa Mesih’e iman etmelerini görme arzusuyla yanıyordu. Spurgeon, “Kurtarış getiren iman Mesih’le lütuf antlaşmasına dayanarak aklanma, kutsal kılınma ve sonsuz yaşam sağlamak üzere anında oluşan bir ilişkidir; yalnızca O’nu kabul etmek, edinmek ve O’na dayanmaktır” demiştir.  İnsanların bu iman ilişkisine başlamasına ısrarla gayret etti.

Bazı insanlara teolojik olarak ikilem gibi görünebilecek şey Spurgeon’un sıkı sıkıya geleneksel Kalvinciliğe tutunuyor olmasıdır. Müjdeci çağrılar, Dort Kanunları’nın koşulsuz seçilmişlik dâhil olmak üzere beş doktrinsel noktasına uyan bu vaizden gelmiştir.

Metnimi alarak çarmıha bir kestirme olmasını sağlıyorum.

Spurgeon’a bir keresinde Kalvinci teoloji ile Müjde’yi şevkle vaaz etmesi arasında nasıl uzlaştırabildiği sorulmuştu. Buna, “Ben dostları uzlaştırmaya çalışmam” diyerek yanıt vermişti.

Spurgeon Koyu Kalvincilik ile Arminyusçuluk arasındaki tehlikeli bir ip üzerinde yürüdü ve Tanrı’nın sözünü anladığı şekilde vaaz etti. Bu nedenle The World Newspaper gazetesi, “Bay Spurgeon’un sözde Kalvinci olduğunu” belirtmiştir. Kendisi birçok ağır Kalvinci kilise tarafından reddedilmiştir. Örneğin Surrey Şapeli’nin pastörü, her pazar Spurgeon’un bir önceki vaazını yeterince Kalvinci olmadığı için eleştirmeye zaman ayırmıştır. Aynı zamanda Spurgeon kesinlikle Arminyusçu çevrelerde de kendileri için fazla Kalvinci olduğu nedeniyle kabul edilmemiştir.

Peki, bu ikilemin nedeni neydi? Spurgeon Tanrı’nın Sözü’nde bulduklarını vaaz etti ve her şeyi sistematikleştirme konusunda fazla bir kaygı duymuyordu. Yalnızca vaazlarına şöyle bir bakmak dahi Spurgeon’un bir metni ele aldığında bu metni ciddiye aldığını açıkça gösterirdi. Bunu insanları Mesih’e yönlendirmek için kullanmıştı; resmi bir doktrin sistemi kurmak ya da kurulmuş olanı yenilemek için değil. 

Çarpıcı Armağanların Gelişimi

Spurgeon’a çok güzel bir konuşma sesi bahşedilmişti; sesinin bir melodisi, derinliği ve binlerce kişiler tarafından dahi duyulabilecek bir rezonansı bulunmaktaydı. Fakat hiç kendini zorluyormuş gibi görünmüyordu.

Ayrıca büyüleyici bir tarzı ve tiyatral bir becerisi vardı. Londra’nın Drury Lane Tiyatrosu’nun müdürü, “Spurgeon’u sahneye çıkartmak uğruna büyük paralar verirdim” demiştir. Spurgeon sığ tiyatral davranışları olduğundan değil; gerçek kişiliği ona vaaz vermesinde böyle dramatik bir tarz sağlıyordu.

Spurgeon aynı zamanda benzetmeler, metaforlar ve çarpıcı tasvirler üzerinde saatlerce çalışmış izlenimi veren bir söz akıcılığına sahiptir. Oysa pazar sabahı vaazını cumartesi akşamı, pazar akşamı vaazını ise pazar öğleden sonra hazırlamaktadır. Kürsüye basit, küçük, bazen bir zarfın ardına yazılmış bir taslakla çıkar ve oradan neredeyse Shakespeare’inkine denk güzellikte sözlerle doğaçlamayla devam eder.

Aynı zamanda, Spurgeon’un azimle çalıştığını ve büyük bir ilgiyle okuduğunu da söylememiz gerekir. On iki bini aşkın ciltten oluşan kişisel bir kütüphanesi bulunmaktaydı ve kürsüde bunlara ihtiyaç duyduğunda saatlerce süren çalışmalarını hatırlayabileceği neredeyse fotografik hafızası vardı.

Yenilik Getirmek

Akıllara gelen soru, Spurgeon’un vaazının yenilikçi olup olmadığıdır.

Eğer Spurgeon’un yönteminin ‘yeni olan kısmı’ varsa o da, iletişim kuran biri kişi olmayı çabalamasıdır.

Spurgeon gelenek ve örflerden ayrılmıştır; doğallıktan uzak vaazlar vermez. Belirtildiği gibi halkın geneline hitap etmiştir; dramatik, belagatlı, hatta mizahi şekilde. Sözleriyle tablolar çizmiştir.

Eğer Spurgeon’un yönteminin “yeni olan kısmı” varsa o da, iletişim kuran biri kişi olmayı çabalamasıdır. Spurgeon bir vaizin iletişim kurmakta başarısız olduğu takdirde – becerilerine, içtenliğine, teolojisine ya da doğal armağanlarına rağmen – başarısız bir vaiz olduğunu asla unutmamıştır. Bu nedenle insanlara bulundukları konumlara göre ve en derin ihtiyaçlarına yönelerek basitçe hitap etmiştir. Bu en iyi yeniliktir ve bir vaizi her çağda etkin kılar.

Derin Bir Ruhsallık Kaynağı

Her şeyden önce, Spurgeon bir Tanrı adamıydı. Ruhsallığının derinliği ve genişliği engindi. Eski çağların sofularının yanı sıra John Law, John Wesley ve Avrupa Hristiyanlığının diğer ruhsal devlerini alıntıladı. Kendini duaya adamıştı.

İnsanlar Metropolitan Tabernacle’dan (New Park Street Kilisesi bu isimle bilinirdi) geçerken, Spurgeon onları bodrum katında insanların devamlı kilise için yakardıkları bir dua odasına götürürdü. Pastör oraya ulaştıklarında “kilisenin güç kaynağı burasıdır” diye ilan ederdi.

Kutsal Yazılar’a kendini adamasıyla, dua disipliniyle ve tanrısayar yaşamıyla Spurgeon kürsüde durduğunda Hristiyan adanmışlığına bir örnek sunuyordu. Bu da onun vaazının güç verendi.

Eksik Olduğu Tek Konu

Bir vaiz olarak Spurgeon’un her şeye sahip olduğunu söylememiz yerinde olacaktır; tabii iyi bir sağlık dışında. Kendisi sürekli farklı hastalıklardan ızdırap çekiyordu ve bazen ağır depresyon da geçirirdi. Romatizmalı gutu vardı ve bu hastalık sonunda 57 yaşında onun hayatını sonlandırdı.

Spurgeon buna rağmen fiziksel sınırları ve sonu gelmez eleştirileri aştı ve en büyük Viktorya dönemi vaizi oldu. New Park Sokak Baptist Kilisesi’ne bir genç olarak gitti ve ilk pazar günü seksen kişiye vaaz verdi. Oradaki otuz yedi yıllık hizmeti boyunca topluluk dünyadaki müjde odaklı en büyük kilise haline geldi.

Spurgeon’un büyük yüreğini, Müjde’nin Kutsal Kitap’a bağlı açıklamasını, kültüre alakasını, dramatik hitabını ve konuşma becerisini düşününce, tüm İngiltere’de popüler olmasına şaşmamak gerek.

O alakalı Müjde’yi genel halkın da memnuniyetle dinleyebileceği ölçüde vaaz etti. İyi vaaz vermenin özü budur; Charles Haddon Spurgeon’un dehası da buydu.

Kaynak: Bu yazı aslen “The Secrets of Spurgeon’s Teaching” başlığıyla Christian History dergisinin 1991 yılındaki 29 sayılı baskısında yayımlanmıştır ve < https://christianhistoryinstitute.org/magazine/article/secrets-of-spurgeon > (23.04.2021 tarihinde erişildi) adresinden ulaşılabilir.

İlk yayınlama: e-manet Sayı 63 (Temmuz - Eylül 2021), s. 17–20.