Donald Macleod Üçlük öğretisiyle ilgili incelemeye başlarken dikkatimizi önemli bir noktaya çekiyor: İnceleme alanımız gerçekten kutsal bir alandır ve bunu, akademik bir alıştırmaymış gibi görmek istemiyorum. Gerçekten bir baraj dolusu teknik terimle hesaplaşmak zorundayız; ama umarız ki bunların zihinsel bir egzersiz araçları değil de tapınma ve hayranlık araçları olduğu gözden kaçmaz.
Üçlük öğretisi, Hristiyanlık inancının temellerinden biridir.
Üçlük öğretisi, Hristiyanlık inancının temellerinden biridir. Aynı zamanda anlaşılması ve başkalarına açıklanması da zor olan bir konudur. Üçlük öğretisini doğru biçimde formüle etme sorununda şu üç öğe vardır:
- Tanrı’nın birliği: Tanrı birdir. Üçlük üzerine yaptığımız açık vurguya rağmen, Tanrı’nın birliği, inancımızın temel noktalarından biri olmaya devam eder. “Dinle, ey İsrail! Tanrımız RAB tek RAB’dir” (Yas. 6:4)
- Mesih’in tanrılığı: Bu, İncil’in vurguladığı bir noktadır. Mesih, Tanrı’nın bütün sıfatlarına sahiptir. Tanrı’nın bütün işlevlerini icra eder. Tanrı’nın bütün imtiyaz ve ayrıcalıklarını kullanır. Ve Tanrı’nın birliğini aklınızdan çıkarmayın: Mesih Tanrı’dır dediğimiz zaman, Mesih başka bir Tanrı’dır demek istemiyoruz. Tek bir Tanrı vardır ve eğer Mesih Tanrı ise, bunu, tek tanrılığı açıkça kabul ettiğimiz anlamında söylüyoruz.
- Kutsal Ruh’un kişiliği: Kutsal Ruh, ilahi bir sıfat ya da ilahi bir işlev değildir. Tanrı’nın aynı anda her yerde hazır ve nazır olduğu anlamına da gelmez. Kutsal Ruh, başlı başına bir araç, bir etmendir; Baba ve Oğul’dan ayrıdır.
Bu üç öğeden birini tanımamak, bizi, Kilise’nin başlangıç yıllarında ortaya çıkan sapkın öğretişlerden birine götürebilir. Üçlük öğretisine ilişkin çağdaş görüşlerin ve tartışmaların büyük oranda yararsız kaldığına dikkat çeken Macleod, Üçlük öğretisinin tarihçesinde önemli bir rol oynamış olan belli başlı tanrıbilimsel kavramalara bakarak Üçlük’ü yeniden incelemektedir.
Kişi (persona)
Augustinus, karamsar bir şekilde der ki, “Üçlükten bahsederken kullandığımız Kişi sözcüğünü, aslında bir şey söylemek için değil, sırf sessiz kalmamak için kullanıyoruz.” Bu büyük kilise babasına duyduğumuz saygıyla, bu tarihsel kavramda gerçek ve olumlu bir içerik teşhis edebiliriz. ‘Kişi’ sözcüğüyle belirtilen bazı önemli noktalara bakalım.
Farklılık
Birincisi, kişi sözcüğü bize, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh arasındaki farklılıkların gerçek farklılıklar olduğunu hatırlatır. Tek bir öz, ama bu özden olan üç kişi vardır. Birliği, özsel anlamda ifade ediyoruz. Farklılıklarıysa kişi sözcüğüyle belirtiyoruz. Üçlük tartışmasında kaçınılması gereken sapkınlıklardan biri, “modalizm’in” herhangi bir biçimidir (yani Tanrı’nın kendini, Kutsal Kitap tarihi boyunca değişik zamanlarda değişik biçimlerde gösterdiğini ileri sürmek). Matta 3:16 (Tanrı gökten seslenirken Kutsal Ruh’un Mesih’in üzerinde görünmesi) ve benzeri ayetler, Üçlük’le ilgili herhangi bir “modalist” görüşün uygunsuzluğunu açıkça göstermektedir (ayrıca karşılaştırınız: 1Ko.15:24; Luk. 1:35). Üçlük’ün kişileri arasındaki farklılıklar zahiri değil, ebedi ve ontolojiktir (varlıkbilimsel, yani gerçek).
Faaliyet
İşlevsel farklılıklar, Üçlük’ün üyeleri arasındaki ontolojik farklılıkları gösterir.
İkincisi, kişi faaliyet ifade eder. Tanrılık faaliyeti, Üçlük tarafından bölüşülmüştür. Örneğin, yaratılış Üçlük’teki üç kişinin ortak eylemidir (Yar. 1:1,2 ve Yu. 1:1-4). İşlevsel farklılıklar, Üçlük’ün üyeleri arasındaki ontolojik farklılıkları gösterir. Macleod, Üçlük’ün üyeleri aracılığıyla gerçekleşen değişik “işleri” şöyle sıralar: Baba, Oğul’u ve Ruh’u gönderir; Oğul, Baba’ya dua eder. Faaliyet, “Baba’dan Oğul’a...Oğul’dan Baba’ya....Ruh’tan Oğul’a...Oğul’dan Ruh’a...” (s. 13). Rol farklılığının ya da farklı faaliyetlerin en açık görüldüğü alan “kurtarış” olayıdır. Baba seçer, çağırır, aklar ve oğulluğa kabul eder (krş. Ef. 1:1-7; Rom. 3:21-31). Oğul, ölür, ölümden dirilir ve başkâhin olarak aracılık eder (Yu. 19–20; İbr. 7). Ruh, mühürler ve Ruh vaftizinin yanı sıra, müjdeleme ve insanın günahlılığını gösterme, doğruluk ve yargı aracıdır (Ef. 4:30; 1Ko. 12:13; Yu. 16:7-11). Üçlük’teki kişilerin faaliyetlerine ilişkin çelişkili ifadeler doğru değildir: Baba çarmıhta ölmedi; İsa, inanlıları mühürlemez; Ruh, kurtulacakları seçmez, ve saire.
İlişki
Üçüncüsü, kişi, ilişki anlamına gelir. Baba, Oğul ve Kutsal Ruh arasında, insanlar arasındakine benzer ilişkiler vardır. Yuhanna kitabının giriş kısmında Oğul ile Baba arasındaki ilişki Grekçe pros (birlikteydi, literal çevirisi “-e doğru”, “-e yakın”) edatıyla anlatılır. Macleod, bunun, “yüz yüze bir ilişki, kendini en açık biçimde ifade etmek” anlamına geldiğini söyler (s. 14). Tanrı’nın benzerliğinde yaratılan insanlar da “yüz yüze” aile ve toplumsal ilişkiler içindedir. Üçlük’ün üyeleri arasında sevgiye dayanan yakın bir ilişki vardır.
Akla uygunluk (rasyonellik)
Dördüncüsü, kişi, akla uygunluğu ifade eder. Bu kavram, duygular dahil, insanı oluşturan tüm öğeleri kavrayan zekanın ötesine geçer. Macleod’un düşüncesinde rasyonellik, insanı diğer canlılardan (yani bitki ve hayvanlar) ve cansız varlıklardan ayıran tüm özellikleri temsil eder. Macleod ayrıca haklı olarak Üçlük’teki kişilerin duygularının gerçekliğini de vurgular. Tanrı, günaha üzülür ve günaha karşı kutsal bir öfke duyarak günahı ve günahlıyı yargılar (krş. Yar. 6:5-6 ve Hezekiel’le diğer peygamberlerin halkın günahlarına karşı söyledikleri). Kutsal Ruh’u bir daha üzmemeleri konusundaki öğüt ve buyruklar, Ruh’un kişiliğini vurgular (Ef. 4:30).
Benzersizlik
Macleod, “kişi” teriminin özelliklerine beşinci ve sonuncu bir özellik daha ekliyor: Üçlük’teki kişilerin her birinin yalnız ve yalnız kendine ait olan benzersiz özellikleri olduğunu ileri sürer. Macleod’un bu konuda verdiği iki temel örnek, “sonsuza dek sizinle olacak başka bir Yardımcı, Gerçeğin Ruhu” (Yu. 14:16-17) ve “Tanrı’nın bağrında olan ve Tanrı olan biricik Oğul”dur (Yu. 1:18). Macleod’un kendisi de açıkça itiraf ediyor ki, bu kavramlara anlamlı bir içerik tanımlamak oldukça zordur. Kimileri bu kavramların Kutsal Yazılar’da yeterince açıklanmadığını ileri sürebilir.
Üçlük’teki kişilerin her birinin yalnız ve yalnız kendine ait olan benzersiz özellikleri olduğunu ileri sürer.
Aynı Doğaya Sahip (homoousios)
Bu terim, sahih öğreti1 ilgili bir sınamayı temsil eder.
Grekçe bir terim olan homoousios, İznik İnanç Bildirgesi’nde Oğul’la Baba’nın ilişkilerini anlatmak için kullanılmıştı. İznik Konseyi, Baba’yla Oğul arasındaki ebedi ilişkiyi incelemek ve tartışmak için toplanmıştı. Arius’un başını çektiği grup, Oğul’un “temelde” Baba’dan farklı olduğunu ifade eden bir terim, bir tanımlama istiyordu. Arius’u kısmen destekleyenler, Oğul’un Baba “gibi” olduğu anlamına gelen homoiousios (ikinci o’dan sonra eklenen “i” harfine dikkat edin) sözcüğünü kabul ettiler. Ama Athanasius ve Konsey, homoousiostan yana tavır koydular. Bu terim, Oğul’u Baba Tanrı’yla aynı gören “tek ve aynı varlık” tanımlaması karşısında yetersiz kalıyordu (s. 16). Özdeki mutlak birlik kavramı, Kadıköy, İstanbul ve Efes konseyleri başta olmak üzere birçok kilise konseyi tarafından teyit edildi. Yeni Antlaşma’nın genel öğretişi, hem ilk dört kitapta hem de mektuplarda, Mesih’in tümüyle ve özde Tanrı olduğunu ifade eder (Yu. 8:58 ve 10:30; İsa’nın günah, hastalıklar, cinler ve ölüm üzerindeki yetkisini anlatan Markos kitabı; Rom. 9:5).
Bu terim, sayısal bir özdeşliği teyit eder.
Homoousios sözcüğünün özdek ifade eden kısmı, yani ousios, tekildir. Doğru görüş, Oğul’un Baba’yla aynı tür ya da aynı cinsten olduğu görüşü değildir; doğrusu, Oğul’un Baba Tanrı’yla aynı varlığa sahip olduğu (ya da aynı varlık olduğu) şeklindedir. Belirtilen şey, sayısal bir özdeşliktir. Özdeksel yönden Baba ile Oğul arasında bir özdeşlik vardır. Hristiyanların üç tanrısı yoktur, tek Tanrı’sı vardır.
Bu terim, kilise babaları tarafından daha çok sıfat anlamında alınıyordu.
Oğul ve Kutsal Ruh (tümüyle Baba’yla eşittir), Baba Tanrı’yla aynı sıfatlara sahiptirler. Baba Tanrı’yı niteleyen (belirten) ne varsa (her şeyi bilme, her şeye gücü yetme, her yerde hazır ve nazır olma, adalet, kutsallık, lütuf, sevgi, vs.), Oğul’u ve Ruh’u da niteler (belirtir). Pavlus, bu konunun Mesih için önemini Kol. 2:9’da ve Flp. 2:6’da vurguluyor.
Terim, kendinden var olmayı (ebediliği) de kapsamaktadır.
Kısa Hristiyan İlmihali şöyle der: “Tanrı ruhtur, sonsuzdur, ebedi ve değişmezdir.” Bu anlamda homoousios, Oğul’un ve Ruh’un Tanrı’yla birlikte sonsuz, ebedi ve değişmez olduğu anlamına gelir.
Tanrı ruhtur, sonsuzdur, ebedi ve değişmezdir.
Kendinden Tanrı (autotheos)
Homoousios ile yakın ilişkisi olan bir diğer sözcük, autotheos’tur. Kilise ileri gelenlerinin (patrikliğe dayanan kilise düzeninin) tanrıbilimi, ikincillik’ten (subordinationism) açık izler taşımaktadır. Bu, Baba’nın tüm sıfatlara kendinden sahip olduğunun vurgulanmasından anlaşılıyor; buna karşılık Oğul’un bunları Baba’dan aldığı belirtiliyor; yani Oğul kendinden varoluşu Baba’ya borçludur, Oğul’a tanrılığı Baba vermiştir, ve Baba, tanrılığın “pınarıdır”. Athanasios’un İnanç Bildirgesi’nde bu eğilim açıkça kınanıyor: “Bu Üçlük’teki kişilerin hiçbiri önce veya sonra değildir, hiçbiri diğerinden üstün değildir, ya da biri diğerinden daha alt düzeyde değildir. Her Üç Kişi hep birlikte ebedidir ve birlikte eşittir.” Calvin şöyle der: “Eğer Oğul kendinden Tanrı (autotheos) değilse, kesinlikle Tanrı (theos) olamaz; çünkü kendinden var olmak, tanrılığın en ayırt edici özelliğidir.”
Ve Oğul (filioque)
İlk yüzyıllara ait inanç bildirgelerinde (örneğin İznik İnanç Bildirgesi), Kutsal Ruh’un Baba’dan çıkıp geldiğini okuruz. Filioque, “ve Oğul’dan” anlamına gelen bir cümleciğin eklendiğini anlatmaktadır. Bu cümle başlangıçta kiliselerde gelişigüzel ve gayri resmi biçimde tekrarlanıp durdu. Zamanla, inanç bildirgelerindeki bu cümle, yani (filioque – ve Oğul’dan), Batı Kilisesi’inde geniş bir kabul gördü ve sonunda Papa Benedict tarafından 1044’te resmen onaylandı. Bu da Doğu Kilsesi ile Batı Kilisesi arasındaki bölünmeyi hızlandırdı; bu bölünme nihayet 1054’te resmiyet kazandı. Bazıları filioque kavramının uygunluğunu ve Kutsal Kitap’ta bir dayanağı olup olmadığını sorguluyor olsa da, Macleod bu kavramı savunmaktadır: “Şüphe yok ki, ekonomik üçlük görüşünde Ruh, Baba’dan ve Oğul’dan çıkıp gelmektedir. Ruh’ta vaftiz eden kişi, Mesih’tir. Ruh, Oğul’un temsilcisi ve yetkilisi olduğu kadar Baba’nın da temsilcisi ve yetkilisidir. Bu kurtarış düzeninin Tanrı’nın bizzat kendisindeki derinliğe tekabül ettiğini kabul etmek, yerinde bir tavırdır” (s. 18-19).
Ruh, Oğul’un temsilcisi ve yetkilisi olduğu kadar Baba’nın da temsilcisi ve yetkilisidir.
İçermek ve İçerilmek (perichoresis)
Macleod, perichoresis’i, Üçlükle ilgili tanrıbilimimizin “önemli, ama oldukça ihmal edilmiş bir mirası” diye niteler. Baba’nın Oğul’u, Oğul’un Baba’yı içerdiğini ifade eden en bildik ayetler Yuhanna 14:10-11 ayetleridir: “Benim Baba’da, Baba’nın da bende olduğuna inanmıyor musun? Size söylediğim sözleri kendiliğimden söylemiyorum, ama bende yaşayan Baba kendi işlerini yapıyor. Bana iman edin; ben Baba’dayım, Baba da bendedir.” Macleod, perichoresis’le ilgili üç özelliği vurgular:
- Ortaklık: Baba, Oğul ve Kutsal Ruh, ortak, aynı özü, yetkiyi, yüceliği ve sevgiyi paylaşırlar.
- Mükemmel bir İçerme: Üçlük’ün Kişileri, insanın çok arzu etmesine rağmen ulaşamayacağı çok derin ve yakın bir ilişki içindedir.
- Güç bölüşümü: İlahi güç, ilahi üçlük arasında, başlangıçsız ve sonsuz ve dairesel bir şekilde devinmektedir.
Sonuç
Macleod, yazısını, üçlükle ilgili öğretinin pratik hayata nasıl uygulanacağını göstererek noktalıyor. Doğru Üçlük öğretisi, inanlının, sadece Baba’ya değil, aynı zamanda Mesih’e ve Ruh’a tapınmasına müsaade ediyor. İyi bir tanrıbiliminin hedefi her zaman iyi bir tapınmadır (doksoloji), ve Üçlük buna dahildir. İkincisi, Üçlük, nihai olarak ilişkiyle ilgili bir öğretidir ve Mesih’in bedeninde, yani kilisedeki uyumlu ilişkilere temel teşkil eder. Üçlük’ün kişileri arasındaki ebedi ilişkiyi derin derin düşünmekle öğreneceğimiz çok şey vardır. Vanhoozer gibi diğer tanrıbilimciler, Üçlük’ü, yorumbilimin temel anahtarı saymakla kalmaz, farklılığı ve birliği anlamanın da anahtarı sayarlar.2
Bu makale Üçlük öğretisine ancak kısa bir giriştir. Yeni Yaşam Yayınları da Üçlük’le ilgili yararlı bir kitapçık yayınlamış bulunuyor. Bu konuda ne kadar çok okursak, konuyu ne kadar çok derin derin düşünür ve ilgili gerçekleri anlarsak, konuyu başkalarına da o kadar daha iyi açıklayabiliriz. Tanrıbilimsel düşünce ve araştırmaların amacı bu olmalıdır; Üçlük gibi zor bir konuyla ilgili tavrımız da aynı olmalıdır.