William Goodell, İstanbul’a yerleşen ve orada hizmet eden ilk Protestan müjdeciydi. Goodell, “Büyük ölçüde Sör Stratford Canning ile birlikte Sultan tarafından Protestanların tanınmasından ve Sultan’ın Hristiyanların Müslümanlarla eşit olduğunu onaylayan fermanı ilan etmesinden sorumluydu.”1
William ve eşi Abigail Amerikan Board’un desteğiyle 1822’de Ortadoğu’ya gittiler. İlk olarak Beyrut’ta hizmet ettiler; orada William Yeni Antlaşma’yı Ermenice Türkçesine2 çevirmeye başladı. Savaş ve siyasi sıkıntılardan ötürü aile oradan ayrılmaya ve Malta’ya taşınmak zorunda kaldı. Malta’dayken William Yeni Antlaşma’yı çevirmeyi tamamladı ve çeviri basıldı. William ve büyüyen ailesi 1831’de İstanbul’a taşındı. O dönemde İstanbul’un nüfusu bir milyondu; Türkler nüfusun yarısını oluşturmaktaydı.
Goodell ailesinin hizmeti kentin Ermeni nüfusuna odaklıydı. Ermeni halkı etkiye ve kaynaklara sahipti ve eğer Mesih’in ardından gidecek olurlarsa, Türk İmparatorluğu’nun tamamında iyi bir etki yaratacakları bekleniyordu. Aile Pera’ya (Beyoğlu’na) yerleşti. O dönemde burada yaşayan tek Amerikalı aileydiler.3 Taşınmalarının ardından üç ay içinde 1831’deki Galata yangını bölgeyi tahrip etti. William ile ailesi kaldıkları evi ve tüm eşyalarını kaybetti. William’ın çeviride kullandığı her şey, evin penceresinden bahçeye atarak kurtarmaya çalışmasına rağmen, mahvoldu; kitapları, sözlükleri, çeviri kaynakları, yorumları ve tamamladığı metinler alevlerden kaçamadı. Yine de William, “Yere yıkılmışız ama yok olmuş değiliz. Sıkıntıya uğradık ama ölüme teslim edilmedik” diye yazmıştır.4 Biraz sonra oğlu doğdu; İstanbul’da doğan ilk Amerikalı çocuktu. Bu sırada kolera ve salgın hastalıklar şehre yayıldı ve birçok ölüme sebep oldu. İstanbul’daki Amerikan diplomatik temsilcisi, Amiral David Porter, Goodell ailesini ısrarla evinin ikinci katında birkaç aylığına barınmayı önerdi. Bu, İstanbul’da yaşayan Amerikan Board çalışanları ile Amerikalı diplomatlar arasında yakın bir dayanışmayı başlattı.5
William İstanbul’da ilk olarak okullar kurmaya odaklandı. Lancaster sistemini kullandı. Bu sistemde üst sınıflardaki öğrenciler yeni öğrencilere öğrendiklerini öğretiyorlardı. Yöntem başarılı oldu, çünkü eğitimli öğretmen sıkıntısı vardı. Birkaç ay içinde, Türklerden gelen talep doğrultusunda Beşiktaş ve Üsküdar’da Türk çocuklar için okullar kuruldu, daha sonra bu okulları ziyaret eden devlet görevlileri tarafından onaylandı.6 Bunun ardından Türkler Dolmabahçe’de üç okul daha açtılar, böylece toplamda 2.000 Türk çocuğu orada okumayı öğrendi. William okulun idaresinden ziyade danışmanlığını yürütüyordu, böylece çok daha geniş bir etkiye sahipti.
William, Türkçe konuşan Yunanlar ve Ermeniler için haftalık Türkçe toplantılar düzenliyordu. Toplantılarda Ermeni kiliselerin ritüellerine ve geleneklerine saldırmıyordu. William, “İnsanları kendi yüreklerine ve Kutsal Kitap’a yönlendiriyoruz,” dedi.7 Arzusu, mevcut Ortodoks kiliselerinde sonunda saf bir kiliseyle sonuçlanacak bir reformasyon başlatmaktı. Görüşü şuydu: “Bir insanın kurulmuş olan kiliseyi terk etmesi için gerekli olan ruhsal gücü geliştirmesi çok uzun zaman alacak; kiliseden ayrılmak çok sıkıntıya neden olacak.” Bu nedenle William yeni imanlıları evlerde Kutsal Kitap çalışmalarını sürdürürken, Ortodoks kilisesinin parçası olarak kalmaya devam etmeye teşvik etti.
Gittikçe daha çok peder ve saygın Ermeni gerçek imana geldi ve Ermeni kilisesi önderliği ayaklandı. 1839’da Ermeni patriği birçok Mesih’e iman edenleri hapse attı ve onları İstanbul’dan 644 km uzağa sürgüne gönderdi.8 Tehdit daha da büyüdü; toplamda müjdesel Hristiyan bilinen 500 profesyonel ve rahibin sorgulanacağı haberleri yayıldı. Sürgüne gönderilen imanlıların çoğaldığını duyan William, “Gece yatıyorsunuz ve kim bilir, sabah olmadan sürgüne yola çıkarılmış olabilirsiniz,” dedi.9 Yabancı müjdeciler Ermeni milletini kendi dinlerine çevirmekle suçlandı; bu Babıali’ye (Osmanlı hükümetine) karşı işlenen bir suçtu. Tüm işaretler Protestan müjdecilerin imparatorluktan sürgün edileceğini gösteriyordu. Ancak Tanrı araya girdi. Mısır’la girilen bir savaş yetkililerin dikkatini yerel meselelerden savaşa çekti. Ermeni kilisenin önderleri bazı şahsi sıkıntılar yaşadı (yangınlar, para kaybı vs.) ve sonunda Ermeni konseyi verdiği tüm sürgün kararlarını geri çekti.
Kasım 1841’de William çevirmenlerle birlikte Kutsal Kitap’ın Ermenice Türkçesi çevirisini tamamladı. “Bu, yaşamının en büyük çalışması olarak sayılabilir; özellikle sonrasında yıllarını bunu dikkatlice gözden geçirmeye ve mükemmelleştirmeye adadı.”10 Kutsal Kitap yayınlandıktan sonra birçok insan onu okudu ve inançlarında güçlendi. Bu süre zarfında Ermeni kilisesi rahipleri, iman eden Ermenilerin tapınma toplantılarına baskın düzenlemeye başladı. Fakat imanlılar güçlenmeye devam etti, hatta İstanbul’dan başka yerlere imanlılar göndermek üzere bir topluluk kurdu.
Gerilim 1843’te yeniden arttı. İstanbul dışına yolculuk eden Ermeni bir genç zulümden kaçmak için kendini Türk olarak tanıttı. İstanbul’a geri döndüğünde Hristiyan inancını yeniden uygulamaya başladı. Din değiştirmek imparatorlukta yasaktı, bu gerekçeyle bu genç mahkemeye çıkarıldı ve idam edildi. Yabancı elçiler durumun farkına vardılar. Babıali’ye din değiştirmeye verilen ölüm cezasını kaldırması için baskı kurdular. Mart 1844’te, İngiliz elçi Sör Stratford Canning’in yaptığı çalışma sayesinde, dinden dönen Hristiyanların ölümünü engellemek üzere bir bildiri yayımlandı. Sultan Canning’e, Hristiyanlığın imparatorlukta aşağılanmayacağına ve Hristiyanların dinlerinden ötürü zulüm görmeyeceğine dair bizzat güvence verdi.11
Canning, bunun ancak Tanrı’nın gerçekleştirebileceği bir mucize olduğunu yazmıştır.12
William, 20 yıl öncesinde İstanbul’da bir Protestan ibadetinin yabancı elçilikler dışında yapılabileceğine inanılmıyorken, şimdi hiçbir gücü veya etkisi olmayan Protestan hizmetkârların, “Sultan’ın şehrinde” evlerinde özel şapeller açtığını ve Müjde’yi İngilizce, Almanca, Fransızca, Grekçe, Ermenice ve Türkçe duyurduğunu yazmıştır.13 William, Rab’bin bu hizmeti nasıl koruduğunu yakından görmüş ve bu işe karşı çıkanları nasıl engellediğini açıklamıştır.
1846’da, Protestan hareketine itiraz sesleri yeniden yükseldi. İstanbul’da Ermeni patriği, tüm kiliselerde okunmak üzere, Müjde’ye dayalı yaşamasıyla tanınan bir rahibi aforoz etmek üzere bir bildiri yayımladı. Bu, misyonerlere kulak veren tüm Hristiyanlara bir uyarıydı. Ermeni rahipler müjdeci öğretiyi reddettiler ve müjdesel Hristiyanlara karşı savaş başlattılar. Sosyal baskı uç noktalara ulaştı. Mesih’in ardından gidenler işlerinde saldırılara uğruyordu. İşe alınmıyorlar, sokaklarda taşlanıyorlar veya borçlarından ötürü suçlanıp zindana atılıyorlardı. William, Ermeni milletinden aforoz edilen yüzlerce insanın çektiği zorluklardan söz etti. Artık sivil hakları yoktu: “Birçokları evinden kovuldu. Herhangi bir mezhepten bir çatı ve bir damla su alamıyor; kendilerine yaşayacak, ölecek ve gömülecek bir yer verilmiyor; pasaporta sahip olamadıklarından ötürü dağlara veya da mağaralara bile kaçamıyorlar; çalışmaları mümkün olmadığından onlara iş veren kişiler de onlarla aynı kaderi paylaşıyor; kefili bulamadıkları için en kirli zindanlara atılıyorlar, kendilerini kefil gösteren kişiler de onlarla birlikte zindanlara atılıyor.”14
William, imanlıların bu zulümlere sabır ve uysallıkla, sıkıntılara esenlik ve sevinçle karşılık verdiklerini gözlemledi. Ermeni imanlılar durumlarını Babıali’ye bildirdiler, dua ve oruç günleri belirlediler. Zulümler imanlıları bir araya getirdi. Daha önce birbirini tanımayan birçokları kardeşleriyle tanıştı. Goodell, evlerinden çıkarılan imanlılar için toplanmış bağışlarla Beyoğlu’nda iki ev kiraladı.
Ermeni kilisesinin Mesih imanlıların aforoz etmesinin sonucunda çok sayıda imanlı Ermeni milletinin verdiği hakları kaybetti. Bunun ışığında yabancı müjdeciler imanlıların Ortodoks kilisesinin dışında bir kilisede toplanmaları gerekli olduğunu gördüler. Bu imanlıların Ermeni kilisesine yeniden kabul edilme umudu hiç yoktu. 1 Temmuz 1846’da, bu Ermenilerden kırkı birleşmek üzere bir antlaşma yaparak İstanbul Birinci Müjdesel Ermeni Kilisesi’ni kurdular. O gün kurayla önderlerini seçtiler ve incelendikten sonra 30-40 kardeşin daha katılmasını beklediler. İzmit, Adapazarı ve Trabzon’da da kiliseler kuruldu. Kiliseler Protestan olarak belirlendi. Hükümetten pek itiraz görmediler. Ama toplumda yer edinmek için Protestanların ayırt edilecek şekilde bağımsızlıklarının tanınması gerekiyordu. İngiliz Lord Cowley konuyu Babıali’yle görüştü. 15 Kasım 1847’de, Baş Vezir tarafından “Osmanlı hükümetinde Protestanlığı uygulayan Hristiyanların kendilerine ait haklarla ve ayrıcalıklarla yeni bir topluluk oluşturması gerektiğini” belirten bir ferman yayınlandı.15 İngiliz diplomat Cowley Goodell’in bu fermanı elde ederken sarf ettiği çabasında “gayretini, sağduyu ve sabır” belirtti.16
Birkaç yıl sonra, dini özgürlüğü garantileyen 1856’daki Hattı Hümayun bizzat Sultan tarafından ele alındı. Bu, İmparatorluk’taki tüm vatandaşlar için dini özgürlüğün garantisi olarak görülüyor ve yabancı müjdeciler için Müslümanların da ceza almadan Hristiyan olabileceğinin güvencesi olarak yorumlanıyordu.17 İngiliz elçi Lord Stratford de Redcliffe (diğer ismi Sör Stratford Canning) dini özgürlüğe giden bu adımda arabulucu olarak son derece etkiliydi. Bu yıla kadar Türk topraklarında 30 Protestan kilisesi kurulmuştu.
Peki ya Türkler? Hattı Hümayun yürürlüğe girdikten sonra, yabancı müjdeciler sessizce Müslümanlara ulaşmaya başladılar. 1859’da William, “… şimdi Türkler arasında gerçekten de Kutsal Kitap Hristiyanları gibi görünen, ruhsal düşünceye sahip, Kutsal Kitap’tan başka öğretmenleri olmayan, kurtuluş konusunda bilgelik kazanmış kişiler görmeye başladık. Kaç... yüreğin bu şekilde etkilendiğini, şimdi söylemek mümkün değil. Bizlere binlerce deniyor…” diye yazmıştır.18 Yirmiden çok eski Müslüman İstanbul’da vaftiz oldu. Ancak müjdeciler daha atik ve halka açık bir müjdeci yaklaşımı sergilediklerinde halktan tepki gördüler. Temmuz 1864’te, sekiz veya daha çok Türk Protestan yakalandı, zindana atıldı. Zindana atılan bu kişiler İsa’ya imanlarını sürdürdüler ve zulüm görürlerken iyi bir tanıklıkta bulundular. Sonunda, Sultan’ın dini özgürlük kararının yürürlüğe girmesi sayesinde serbest bırakıldılar.
Osmanlı İmparatorluğu’nda 43 yıllık hizmetlerinin ardından William ile karısı yurtlarına geri dönme planları yaptılar. Uzun hizmetin meyvelerine rağmen, İstanbul’da geçirdikleri dönem kolay olmamıştı. Bayan Goodell yıllarca yataklara düşüren hastalıklarla mücadele etti, dokuz yaşındaki oğullarını tifo ateşinden kaybettiler ve çocuklarından ayrı sayısız yıllar geçirdiler. İstanbul’dan ayrılmaya hazırlanırken William, “Tanrı için verdiğim hiçbir fedakârlıktan hiçbir zaman pişman değilim. Sevgili Tanrı uğruna yapılan fedakârlık, fedakârlık değildir. Hayır, bu bir onurdur, mutluluktur, ayrıcalıktır, yüce ve kutsaldır,” demiştir.19
- 1Elizabeth W, Shelton, “Faith, Freedom and Flag: The Influence of American Missionaries in Turkey on Foreign Affairs 1830-1880” https://repository.library.georgetown.edu/bitstream/handle/10822/553389/ sheltonElizabeth.pdf > (05.02.2020 tarihinde erişildi).
- 2Ermenice Türkçesi, Ermenice karakterle yazılan Osmanlı dönemi Türkçesidir. Ermenice Türkçesi Türk dilini yazıda kullanmak üzere yalnızca etnik Ermeniler tarafından değil, Ermeni olmayan Osmanlı Türk seçkinleri tarafından da tercih ediliyordu. Bkz. “The Armenian Alphabet Has Been Used to Write Turkish”, The 100 Years 100 Facts Project http://100years100facts.com/facts/armenian-alphabet-used-write-turkish/ > (05.20.2020 tarihinde erişldi.)
- 3Prime, s. 421.
- 4A.g.e., s. 118.
- 5Shelton, s. 87.
- 6Prime, s. 144.
- 7A.g.e., s. 174.
- 8A.g.e., s. 233.
- 9A.g.e., s. 234.
- 10A.g.e., s. 266.
- 11A.g.e., s. 292.
- 12A.g.e.
- 13A.g.e., s. 297.
- 14A.g.e., s. 312-313.
- 15A.g.e., s. 330.
- 16A.g.e., s. 331.
- 17A.g.e., s. 385.
- 18A.g.e., s. 425.
- 19A.g.e., s. 443.