Ana içeriğe atla

Sitemiz işleyişi için sadece bu siteye ait çerez kullanmaktadır. Üçüncü parti çerez kesinlikle kullanılmamaktadır.
Daha bilgi edinin.

Kitap

“Bir Şey Olmaz” Demeyin: Özdeyişler’de İhtiyatlı Olmak Kavramı

5. Bölüm

Yayın Tarihi: 11.10.2017

Başarılı olmak ister misiniz? Saygınlık, zenginlik ve ilişkiler konularında gelişmek ister misiniz? O zaman okumaya devam edin! Az bilinen bir gerçektir ama Türkiye’de 1935’ten önce kimse başarılı değildi – muvaffaktılar!1 Ama “başarı” her ne kadar 1935’te yeni türetilmiş bir kelime olsa bile, “başarı”nın türetildiği başarmak, kullanımı 14. yüzyıla dayanan özgün bir Türkçe kelimedir. Eski dönemde de başarmak, “idare etmek” ve “elde etmek, istediğini bulmak” anlamlarında kullanılırdı.2 Çağdaş sözlükler de başarmak kavramını çok farklı tanımlamaz; başarmak kelimesi çoğunlukla “bir işi istenen şekilde sonuçlandırmak” şeklinde tanımlanır.

Karakter Etiği derken, dürüstlük, alçakgönüllülük, sadakat, ölçülülük, cesaret, adalet, dayanma gücü, çalışkanlık, gösterişsizlik, edep gibi şeyler söz konusudur.

Peki o zaman, nasıl başarılı olunur? “Başarı merdiveni” nasıl tırmanılır? Yaygın bir düşünceye göre, başarılı olmak için imaj çok önemlidir. “Yenilmez görünün.” “Güler yüzlü olun.” “Başarı sağlayacak renkler giyinin.” (Söz gelimi, yeşil giyinmeli, çünkü para çağrıştırır veya siyah, çünkü ciddi ve esrarengiz bir insan olduğunuza dair duygular uyandırır.)3 Başarılı olmak için çevre ve hatta torpil olaylarına da değinilir. Bu konudaki bir öğüt şöyledir: “Yüksek mevkilerdeki ve ilerlemenizde size yardımcı olacak kişileri etrafınızda bulundurmaya olabildiğince özen gösterin.”4 Hani dedikleri gibi, neler bildiğiniz değil, kimlerle tanıştığınız önemlidir!

Bu görüşlere karşıt olarak önde gelen kişisel gelişim uzmanı Stephen Covey, başarının imaja değil, karaktere dayalı olduğunu savunmuştur. 200 yıl zarfında ABD’de yayımlanan başarı literatürünü gözden geçiren Covey, 2. Dünya Savaşı’nı izleyen 50 yılda çıkan eserlerde başarılı olabilmek için imaj ve bir takım kestirme çözümlerin ön planda olduğunu fark etmiştir. Covey’ye göre, bu yaklaşım bazı yüzeysel ilerlemeler sağlasa bile, daha derin düzeydeki kronik sorunları çözeceği yerde iltihaplanıp nüksetmeye bırakır. Covey, başarı literatürünün ilk 150 yılını araştırdığındaysa, bu eserlerin başarılı olmayı karakter gelişimine bağladıklarını tespit etmiştir. Bu bağlamda Covey, “yaklaşık 150 yıllık o ilk dönemin neredeyse bütün eserleri, Karakter Etiği denebilen yaklaşımın başarının temeli olduğunu vurgulamıştır. Karakter Etiği derken, dürüstlük, alçakgönüllülük, sadakat, ölçülülük, cesaret, adalet, dayanma gücü, çalışkanlık, gösterişsizlik, edep gibi şeyler söz konusudur” der.5

Bu serinin başka bir yazısında, “gerçek anlamda başarılı olmak için olgun ve erdemli karakter gereklidir” diyerek Covey’nin savunduğu gerçeğe değinmiştik.6 Özdeyişler’de ‘ihtiyatlı olmak’la doğrudan ilgili sekiz ayet var. Bu yazıda bunların son üçünü (14:18; 22:3 ve 27:12) işleyerek ihtiyatın bizi saygınlık, zenginlik ve ilişkiler konularında başarılı olmaya nasıl yönlendirdiğine bakacağız. Belki de en önemlisi, az yukarıda belirtildiği gibi, bu ayetler Tanrı katında gerçek başarının ne olduğunu daha iyi kavramamıza yarayabilir. İşleyeceğimiz ayetler şunlar:

Saf kişilerin mirası akılsızlıktır,
İhtiyatlı kişilerin tacı ise bilgidir. (14:18)

İhtiyatlı kişi tehlikeyi görünce saklanır,
Bönse öne atılır ve zarar görür. (22:3; 27:12; Aynı ayet tekrarlanır.)

Hayatın sonuçlarını esrarengiz bir şekilde yönlendiren lütufkâr ve egemen Tanrı da ihtiyatlı kişiyi gerçek anlamdaki başarıyla kutsar.

Yükselmenin yolu nedir? Ast üst ilişkilerinde yükselmenin işleyişi şu nükteli sözlerle açıklanmıştır: “Baş olmak, el öpmekle başlar. Baş olunca Baş’lar, el öptürmeye başlar.”7 Ama Kutsal Kitap’ın “baş olmak” anlayışına göre, sadece yüksek mevkilerdeki kişilere saygı göstermek (veya dalkavukluk yapmak!) ya da başarılılık imajını yaratmak gibi yöntemlere başvurmaktansa, egemen olan Tanrı’yı neyin hoşnut ettiğini ayırt ederek o yoldan gitmeliyiz (bkz. Ef. 5:10).  Nitekim Musa, Tanrı halkına şöyle demiştir: “RAB sizi kuyruk değil baş yapacak. Eğer bugün size ilettiğim Tanrınız RAB’bin buyruklarını dinler, onlara iyice uyarsanız, altta değil, her zaman üstte olacaksınız” (Yas. 28:13).

Doğruluk yolunda sergilenen erdem, egemen olan Tanrı’yı hoşnut eder. Hayatın sonuçlarını esrarengiz bir şekilde yönlendiren lütufkâr ve egemen Tanrı da ihtiyatlı kişiyi gerçek anlamdaki başarıyla kutsar. O zaman son üç ayetimize bakalım.

Nereye Sokağı8

Saf kişilerin mirası akılsızlıktır,
İhtiyatlı kişilerin tacı ise bilgidir.

14:18’de ihtiyatlı kişiler saf kişilerle karşılaştırılır.9 Bu karşılaştırmada saf kişinin mirası, ihtiyatlı kişinin tacı ise söz konusudur. Her iki terim de, mecaz olarak, sahibinin hayatını tanımlar. Miras, kişiye sonunda kalan bir şey, kalıcı mülküdür. Taç ise, “bir ödül ve kıvanç kaynağıdır.”10 Bazı yorumcular, saf kişi zaten akılsızdır diyerek akılsızlığın saf kişiye miras kalabileceğine itiraz edip ilgili İbranice kelimenin “süs”11 olarak okunmasını teklif etmiştir.12 Ama burada saf ile akılsızın arasındaki nüans kaçırılmaktadır. Özdeyişler’de akılsız/ahmak kavramını karşılayan yakın anlamlı kelimelerin arasında saf/bön olarak çevrilen kelime (İbranice petî) herhalde bunların en hafifidir, çünkü Özdeyişler’deki kullanımında saf, kolayca etkilenen, dolayısıyla kolayca aldatılan ama hâlâ eğitilebilen kişidir. Bu açıdan saf, akılsız/ahmak (İbranice ҆evîl ve kesîl) veya alaycı (İbranice lēṣ) gibi kaşarlanmış13 akılsızlara henüz benzememektedir. Henüz, diyorum, çünkü safın sorumsuzca vurdumduymazlığı giderek daha da pişkin akılsızlığa doğru kaymasına rahatlıkla sebep olur. Saf kişi böylece kendini akılsızlığa alıştırarak karakterinde bir akılsızlık birikiminden başka bir şeye sahip olmayacaktır. Nitekim Özdeyişler’de, “Ahmakların ahmaklığı ahmaklıktır” (14:24 TSV) denir.14

Saf kişinin mirası akılsızlıksa, ihtiyatlı kişinin tacı bilgidir. Safın akılsızlaşma süreci “gayri ihtiyari” gerçekleşmiş olsa bile, ihtiyatlının bilgi birikimiyle taçlanması, “attığı her adımı” hesaplayarak, büyük bir bilinçlilik ve kararlılık sonucudur (bkz. Özd. 14:15).15 Bu bağlamda bilgi, daha önceki bir yazımızda da belirttiğimiz gibi,16 sadece çeşitli konularla ilgili bilgi noktaları değil, bir nevi hayat ustalığıdır. Bu konuda Van Leeuwen, “Kutsal Kitap’taki bilgelik anlayışı önemli ölçüde pratik bilgiyi ve her türlü beceri ve uğraşla ilgili olarak uygulama yeteneğini kasteder…” demiştir.17 İhtiyatlı kişiler, Tanrı’nın hoşnut kaldığı ahlak anlayışını içselleştirdikleri için tehlikelerden ve tuzaklardan uzak durdukları gibi, üstünlük ve saygınlık kazanır.18 İhtiyatlı kişinin akıbeti, bilgi tacı, işte böyledir.

Yukarıda tekil bir ayet olarak işlediğimiz 14:18’i yakın bağlamı içinde değerlendirirsek, 14:18 ve 14:24 ayetlerinde bulunan taç kelimesi19 bir çerçeve oluşturur:20

Saf kişilerin mirası akılsızlıktır,
İhtiyatlı kişilerin tacı ise bilgidir. (14:18)

Bilgelerin tacı servetleridir,
Akılsızlarsa ahmaklıklarıyla tanınır. (14:24)

Taç, başlı başına bir saygınlık simgesidir.

Taç, başlı başına bir saygınlık simgesidir. 14:18-24’teki ayetler grubunda da “gerçek saygınlık”la ilgili bir vurgu görmek mümkündür. Nasıl ki ustaca yaşanan hayat saygınlık kazanır (14:18, bilgi = taç), bilgeliğin sonucu olarak sağlanan refah (14:24, servet = taç)21 da bir saygınlık belirtisidir. Bu ayetler grubunda Özdeyişler’in öncelikle hitap ettiği kesim olan gençlere ahlak eğitimi sunar ve bilgelikle yaşanan böyle bir yaşantının saygınlık ve refah ile ödüllendirileceğini gösterir.22 Buna göre, muhtaç insanlar için duyulan kaygı (“Ne mutlu mazluma lütfedene,” 14:21), ilişkilerinde dürüstlüğün (“iyilik tasarlayan sevgi ve sadakat kazanır,” 14:22) ve işlerinde çalışkanlığın (“her emek kazanç getirir,” 14:23) önemi vurgulanır. Bu eğitim de dünyanın alışılmış saygınlık anlayışına karşı gelir. Sözgelimi, “Komşusu bile yoksulu sevmez, oysa zenginin dostu çoktur” diyen 14:20 böyle davranmayı önermez, gerçekçi bir gözlemde bulunur. Hemen izleyen ayette de, “Komşuyu hor görmek günahtır” diyerek bu yanlış saygınlık anlayışını düzeltir (14:21). Saygınlığın, evreni esrarengiz bilgeliğiyle yöneten Tanrı tarafından sağlanan bir armağan olduğu özellikle 14:19’dan anlaşılır: “Alçaklar iyilerin önünde, kötüler doğruların kapısında eğilirler.” Biz daha bu dünyadayken bu durum Tanrı’nın takdiriyle gerçekleşebilir ama gerçekleşmese bile, dirilişte sonsuzlarca yaşanacaktır (bkz. Dan. 12:2-3).

Şimdi, ihtiyatla ilgili son özdeyişimize bakalım.

Karışmama Sanatı

İhtiyatlı kişi tehlikeyi görünce saklanır,
Bönse öne atılır ve zarar görür.

Bu özdeyiş neredeyse aynı şekilde23 22:3 ve 27:12’de tekrarlanır. Burada her ne kadar ihtiyatlı ve bön kişiler paralel bir yapı içinde karşılaştırılsa bile, özdeyişteki paralellik özenli değildir. Bunu basit bir tabloda gösterebiliriz:

İhtiyatlıtehlikeyi görürsaklanır[zarardan kurtulur]
Bön[tehlikeyi görse bile?]öne atılırzarar görür

Böylece, özdeyişi dinleyen (veya okuyan) kişi betimlenen durumu düşüncelerinde canlandırırken bir şekilde boşlukları doldurmak durumunda kalır.24 Bu ayette “tehlike” olarak çevrilen kelime fiziksel veya ahlaksal tehlike kastedebilir. Aynı şekilde, “görünce” olarak çevrilen kelime fiziksel görme kapasitesini veya ahlaksal kavrayışı kastedebilir.25 Böylece, özdeyişte açıklanan durumu tasavvur eden kişi, bilinç altında ve sezgisel de olsa, Bu kişi kendini neden tehlikeden kurtaramıyor? Görmüyor mu? Anlamıyor mu? Aldırış etmiyor mu? gibi sorularla karşılaşır. Üstelik, karşısına ne çıkarsa çıksın, bön kişinin yoluna devam edeceği gibi bir izlenim bırakılır. Bu şekilde ifade edilen özdeyiş, bön ile ihtiyatlının arasındaki farkı daha da düşündürür.

Peki, bu özdeyişin temel anlamını yukarıdaki gibi değerlendirdikten sonra, iki ayrı ayet (22:3 ve 27:12) olarak değerlendirmeye gerek var mı? Aslında, var. Bu yanıt, tekil özdeyişlerin bağlamlarıyla ilişkisine dayanmaktadır. Eskiden, Özdeyişler araştırmalarında, en azından 10:1-22:16 ayetlerden oluşan ana koleksiyonda, tekil ayetlerin birbirinden bağımsız olduğu görüşü yaygın kabul görmekteydi. Fakat daha yakın dönemde, Özdeyişler’in derleme sürecinde yapılan editörlük nedeniyle, tekil özdeyişlerin belirli bir düzeye kadar gruplar içinde yerleştirilerek bağlamdan da anlam kazandığı kanısı savunulmaktadır.26 Bazı bilginler, Özdeyişler’de çok geniş çaplı, girift şiirsel düzenlerin olduğunu ileri sürer.27 Fox bu görüşü inandırıcı bulmamaktadır. Bir kere, Özdeyişler’in koleksiyonlarını derleyen editörlerin çok sayıda papirüs fişlerle (veya kafalarında) mevcut özdeyişleri düzenledikleri düşüncesi gerçekçi değildir, der. Ayrıca Fox, kendisinin Özdeyişler’in İbranice metnini okuduğunda böyle bir düzeni fark edemediğini kaydetmektedir.28 Fox’un önerdiği ve bizim de bu yazılarda izlediğimiz “lâf lâfı açıyor”29 yaklaşımı daha makuldür. Sonuç olarak, tekil özdeyişlerin yer aldığı grupta nasıl bir tema verildiğini göz önüne alarak söz konusu özdeyişin vurgusunu daha iyi anlayabiliriz.

Tekil özdeyişlerin yer aldığı grupta nasıl bir tema verildiğini göz önüne alarak söz konusu özdeyişin vurgusunu daha iyi anlayabiliriz.

O zaman, bu tek özdeyişin iki farklı bağlamda nasıl anlam kazandığına özet bir şekilde bakalım.

22:3 ayetinin öncesindeki ve devamındaki ayetlerin nasıl bir gruplaşma içinde oldukları konusunda yorumlar muhteliftir.30 Ama Özdeyişler 22:1-16 ayetlerinde zengin/zenginlik ile ilgili İbranice kökteş kelimeler 22:1, 2, 4, 7 ve 16’da geçer31 ve zengin yoksul ilişkisi vurgulanır (22:2, 7, 9, 16). Ayrıca egemen Tanrı’nın serveti nasıl görmemiz gerektiğini anlattığı 22:1, 9 ve 16 ayetlerinin bir nevi çerçeve oluşturduğunu düşünmek akla yatkındır:

İyi ad büyük servetten,                                                  
Saygınlık gümüş ve altından yeğdir. (22:1)

Cömert olan kutsanır,
Çünkü yemeğini yoksullarla paylaşır. (22:9)

Servetini büyütmek için yoksulu ezenle
Zengine armağan verenin sonu yoksulluktur. (22:16)

İlginç bir şekilde 22:6-7 ve 22:15-16 ayetlerinde gençlerin eğitim ihtiyacı ve zengin yoksul ilişkisi olguları yan yana geçer.

22:3 ayetimizdeki zarar olarak çevrilen kelime, “hukuken çarptırılan parasal ceza” anlamını taşıyan teknik bir terimdir.32 Fox, kelimenin bu anlamından yola çıkarak, başkalarının kavgasına karışan bön kişinin de yetkililer tarafından cezaya çarptırılacağı gibi bir durumun öngörüldüğünü tahmin eder. Fox, bu bağlamda, “Biri burnunu başkalarının kavgalarına sokarsa hikmetli değil!” diyor.33 Waltke ise, 22:3 ve 22:4 (Alçakgönüllülüğün ve RAB korkusunun ödülü, zenginlik, onur ve yaşamdır) ayetlerinin bir grup oluşturduğunu savunarak, burada cezayı çarptıran ve ödül verenin Tanrı’nın kendisi olduğunu düşünür. “Egemen olan Tanrı zaten hem zengini hem de yoksulu yaratır [bkz. 22:2] ama aynı zamanda insanların akılsızlığı yoksulluğa yol açar... ve Tanrı insanları sorumlu tutarak zenginleştirir veya yoksullaştırır” diyor.34

Sonuç olarak ihtiyatlı kişi, kendisini ilgilendirmeyen35 ve maddi zararlara yol açabilecek durumlarda atılgan değil, Rab’bin önünde alçakgönüllülükle temkinli davranır. Böylece ihtiyatlı kişinin hangi durumlara karışmayacağını bilmesi onu daha müreffeh kılar.

Sonuç olarak ihtiyatlı kişi, kendisini ilgilendirmeyen  ve maddi zararlara yol açabilecek durumlarda atılgan değil, Rab’bin önünde alçakgönüllülükle temkinli davranır.

Şimdi incelediğimiz özdeyişin tekrarlandığı 27:12 ayetine bakalım. Bu ayetin etrafındaki özdeyişlerin nasıl gruplaşmış olabileceği konusunda da fikir birliği yok. Fox Özdeyişler’in 27. bölümündeki ayetlerin teması olmayan tekil özdeyişlerden oluştuğunu söyler.36 Garrett, 27:11-27 ayetlerinde “Bir Babanın Öğütleri” konulu bir grup oluşturulduğunu öne sürer.37 Waltke ise, 27:1-22 ayetlerinde, dostluk konulu bir gruplaşma olduğunu iddialı bir şekilde savunur ve hatta bu ayetlerin “Dostluk Elkitabı” olarak adlandırılabileceğini söyler!38 Aynı ayetlerin olası ortak konuları hakkındaki yorumların bu kadar farklı olabilmesinden ibret almalıyız. Yorumlarımızı metinden alıyor muyuz? Yoksa metne bulmak istediğimiz temaları mı dayatıyoruz? diye sormakta yarar vardır.

Gene, “lâf lâfı açıyor” denen nispeten ölçülü yaklaşımla bu ayetlere baktığımızda, 27:12 ayetinin etrafında ilişkilerle ilgili kelimelerin sıkça bulunduğunu söyleyebiliriz: düşman/dost (27:6); yuva/yurt (27:8); dost (27:9); dost (2x)/kardeş (2x)/komşu (27:10); tanınmayan biri/yabancı (27:13); komşu (27:14); kadın (2x) (27:15-16, muhtemelen bir kocanın eşi kastedilir burada). Genel olarak sağlıklı ilişkiler hakkında öğütler veren bu özdeyişler içinde, incelediğimiz ayeti izleyen özdeyişin nasıl bir tehlikeden saklanması gerektiğini ima ettiğini düşünmek mümkündür:

İhtiyatlı kişi tehlikeyi görünce saklanır,
Bönse öne atılır ve zarar görür. (27:12)

Tanımadığı birine kefil olanın giysisini al;
Bir yabancı için yapıyorsa bunu,
Giysisini rehin tut. (27:13)

Özdeyişler’de kefil olmaya karşı son derece ciddi uyarılar var (bkz. 6:1-5; 11:15; 17:18 ve 20:26). Birine borç verdiğimizde, geri ödeyip ödemeyeceği her zaman bilemeyebiliriz. Ama iş orada, bizim verdiğimiz para miktarıyla biter. Fakat üçüncü bir kişiye (veya kuruma), kefil olduğumuz kişinin nasıl davranacağı konusunda garanti vermemiz oldukça zordur! Özdeyişler bu konu hakkında oldukça karamsardır. Hele, 27:13’te tanıdık olmayan, yabancı birine kefil olunur. İnsan tanımadığı biri için neden kefil olmaya razı olur? Fox’a göre, bazen insanlar ücret almak için başkasına kefil olurdu.39 Tabii ki, birinin akrabası, arkadaşı veya komşusu, kendi tanıdığı birine kefil olmamızı isteyebilir. O durumda razı olmazsak, ayıp olmaz mı? Belki ilişkilerimizin zedelenmemesi için böyle bir teklife razı olabiliriz. Ama burada Nasrettin Hoca’nın “tavşanın suyunun suyu” dediği tür ilişkiler söz konusu olur. Böyle bir düzenlemeye razı olan kişi, sevgi ve sadakatten dolayı hareket etmektense, muhtemelen “insandan korktuğu için” öyle davranmış olur ve bu bir tuzak oluşturur (bkz. Özd. 29:25). İhtiyatlı kişi, iyi arkadaş olmak ister, ama en sonunda sağlıklı ilişkilerin sağduyu da içermeleri gerektiğini anlar. Sevilmek için akılsız ve zararlı davranışlara kapılmaz.

Bu yazıda egemen olan Tanrı’nın lütufkâr takdiriyle, ihtiyatlı olmanın saygınlık, zenginlik ve ilişkilerde, gerçek anlamda, daha başarılı olmamıza nasıl yarayabileceğini gözden geçirdik. Böylece, Özdeyişler’deki ihtiyatlı olmakla ilgili ayetleri işlemiş bulunuyoruz. Bu yazılar serisinde ihtiyatla ilgili baktığımız bazı konuları toparlamak için, ilerde son bir yazımız olacaktır. 

  • 1Sevan Nişanyan, Sözlerin Soyağacı (İstanbul: Adam Yayınları, 2002), s. 61; Geofferey Lewis, The Turkish Language Reform (Oxford: Oxford University Press, 1999), s. 110.
  • 2Tarama Sözlüğü, Cilt 1: A-B (Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1963), s. 419-20.
  • 3Bu düşünceler yaygındır ve çeşitli İnternet sitelerinden derlenmiştir.
  • 4“Nasıl başarılı olunur?”, Renkli Not,  http://www.renklinot.com/soru-cevap-2/nasil-basarili-olunur.html > (21.09.2017 tarihinde erişildi).
  • 5Stephen R. Covey, The 7 Habits of Highly Effective People (New York: Free Press, 2004), s. 18.
  • 6Chuck Faroe, “‘Bir Şey Olmaz’ Demeyin: Özdeyişler’de İhtiyatlı Olmak Kavramı (3. Bölüm)”, e-manet, Sayı 46 (Nisan-Haziran 2017), s. 10.
  • 7Nihat Aytürk, “Yönetim Sanatı”, NihatAytürk.com  http://www.nihatayturk.com/ysanati.html > (21.09.2017 tarihinde erişildi).
  • 8Bülent Ortaçgil, Nereye Sokağı’nın “ütopik dünyası ile gerçek dünyayı birbirine bağlayan bir köprü” olduğunu söylemiştir. Ortaçgil’in şarkısı derin ve değişik duyguları uyandırdığı gibi, adı da türlü imgelerle kavramları çağrıştırır. Bu bağlamda Ortaçgil’in bu yaratıcı tabirini hayat yolculuğumuzun hangi akıbete doğru ilerlediği sorusunu çağrıştırmak için kullanıyorum.
  • 9Bu serinin ikinci yazısında saf ile ihtiyatlı kavramlarının arasındaki ilişki ve saf kişinin nitelikleri üzerinde durmuştuk. Bkz. Chuck Faroe, “‘Bir Şey Olmaz’ Demeyin: Özdeyişler’de İhtiyatlı Olmak Kavramı (2. Bölüm)”, e-manet, Sayı 44 (Ekim-Aralık 2016), s. 7-8.
  • 10Özdeyişler’de taç hep haklı olarak övünülen bir durumu kasteder: “Erdemli kadın kocasının tacıdır” (12:4); “Bilgelerin tacı servetleridir” (14:24); “Ağarmış saçlar onur tacıdır” (16:31); “Torunlar yaşlıların tacıdır” (17:6). Michael V. Fox, Proverbs 10-31 (New Haven, Connecticut: Yale University Press, 2009), s. 579.
  • 11Krş. Özdeyişler 3:21-22: sağlam öğüt ve sağgörü “boynuna güzel bir süs olacak.”
  • 12Duane A. Garrett, Proverbs, Ecclesiastes, Song of Songs (Nashville, Tennessee: Broadman Press, 2003), s. 144; William McCane, Proverbs (Philadelphia: Westminster, 1970), 467.
  • 13Böylece, örneğin, Özdeyişler’de, “Alaycı kişi [lēṣ] azarlansa da aldırmaz” (13:1), “Ahmağı [evîl] buğdayla birlikte dibekte tokmakla dövsen bile, ahmaklığından kurtulmaz” (27:22) ve “Ahmaklığını tekrarlayan akılsız [kesîl], kusmuğuna dönen köpek gibidir” (26:11) denir.
  • 14Fox, Proverbs 10-31, s. 579; Derek Kidner, Proverbs (Leicester, İngiltere: Inter-Varsity Press, 1964), s. 109.
  • 15Franz Delitzsch, Proverbs, Ecclesiastes, Song of Solomon (Grand Rapids, Michigan: Eerdmans), s. 303.
  • 16Chuck Faroe, “‘Bir Şey Olmaz’ Demeyin: Özdeyişler’de İhtiyatlı Olmak Kavramı (1. Bölüm)”, e-manet, Sayı 44 (Temmuz-Eylül 2016), s. 9-10.
  • 17Raymond C. Van Leeuwen, “Building God’s House: An Exploration in Wisdom,” in The Way of Wisdom: Essays in Honor of Bruce Waltke, Ed. J. I. Packer and Sven K. Soderlund (Grand Rapids, Michigan: Zondervan, 2000), s. 205.
  • 18Bruce Waltke, The Book of Proverbs, Chapters 1-15 (Grand Rapids, Michigan: Eerdmans, 2004), s. 597.
  • 19Burada taç anlamına gelen iki eşanlamlı İbranice kelime kullanılır. Bkz. a.g.e.
  • 20Özdeyişler’in 14. bölümünde ihtiyatlı vurgusuna dayalı, üç ayet grubunu içeren ve zincirleme oluşturan bir yapısal düzen görülmektedir: 14:8-15 (8’de ihtiyatlı/akılsız; 15’te saf/ihtiyatlı), 14:15-18 (15’te saf/ihtiyatlı; 18’de saf/ihtiyatlı) ve 14:18-24 (18’de saf/ihtiyatlı+taç; 24’te bilge+taç/akılsız). Bu gruplaştırma içinde, 14:15 ve 14:18, ‘janus’ (yani hem geriye hem de ileriye yönelik) ayetleri olarak, yukarıda sözü edilen zincirleme yapıyı oluşturur (bkz. Waltke, a.g.e., 593-94). Ayrıca bir çerçeve oluşturarak üç ayet grubunu bağlayan bir unsur, ilk ve son ayetlerinin ikinci satırlarında (14:8b ve 14:24b) tekrarlanan “akılsızların ahmaklığı” (İbranice ʼivvelet kesîlîm) tabiridir. Bu durum göz önünde tutulursa, Özdeyişler’deki ihtiyat konusuna ilgi duyan kişiler için 14. bölüm, ‘ihtiyat bölümü’ olarak, özellikle incelemeye değerdir.
  • 21Bizi bilge olmaya özendiren olgu zenginleşme arzusu değil, RAB korkusudur (Özd. 9:10). Ama samimi isteğimiz Rab’bi hoşnut eden bilgelikse, bilgelik bize birçok açıdan maddi ve manevi refah kazandırabilir. Nitekim Bilgelik, “Zenginlik ve onur, kalıcı değerler ve bolluk bendedir” diyerek bizleri çağırır (Özd. 8:18).
  • 22Garrett, Proverbs, s. 145.
  • 23“İki vav bağlacı ve aynı anlama gelen farklı bir fiil kipi dışında bu gruptaki iki özdeyiş aynıdır.” Knut Martin Heim, Poetic Imagination in Proverbs: Variant Repetitions and the Nature of Poetry (Winona Lake, Indiana: Eisenbrauns, 1993), s. 512.
  • 24A.g.e., s. 513-15.
  • 25Bruce Waltke, The Book of Proverbs, Chapters 15-31 (Grand Rapids, Michigan: Eerdmans, 2005), s. 201.
  • 26Burada sözü edilen yeni yorumlama anlayışı yaklaşık olarak 1979’dan itibaren gelişmektedir. Andreas Scherer, “Is the Selfish Man Wise?: Considerations of Context in Proverbs 10:1-22:16 with Special Regard to Surety, Bribery and Friendship,” JSOT 76 (1997), s. 59-61.
  • 27Sözgelimi, Raymond C. Van Leeuwen, Context and Meaning in Proverbs 25-27; SBL Dissertation Series 96, (Atlanta, Georgia: Scholars, 1988).
  • 28Fox, Proverbs 10-31, s. 481, 776. Üstelik Fox, bu görüşü ileri süren Van Leeuwen’in kendi hazırladığı Özdeyişler yorum kitabında bu düzenleme anlayışına çok bağlı kalmadığını gözlemlemektedir!
  • 29Fox’un bu anlayışı için, Faroe, “İhtiyatlı (3),” s. 12, sonnot 4’e bkz.
  • 30Paul E. Koptak, NIV Application Commentary: Proverbs (Grand Rapids, Michigan: Zondervan, 2003), s. 516.
  • 31Waltke, Proverbs, Chapters 15-31, s. 197.
  • 32A.g.e., s. 201; Fox, Proverbs 10-31, s. 696.
  • 33Fox, a.g.e., s. 696-97.
  • 34Waltke, Proverbs, Chapters 15-31, s. 201.
  • 35Tabii ki, burada adaletin saptırıldığı bir durum kastedilmez; bkz. Özd. 24:12.
  • 36Fox, Proverbs 10-31, s. 775-76. Buna rağmen, örneğin, 27:1-2, 3-4 ve 5-6 ayetlerinin birer grubu anlattıklarını fark etmek zor değildir. Bkz. Garrett, Proverbs, s. 215-17.
  • 37A.g.e., s. 219.
  • 38Waltke, Proverbs, Chapters 15-31, s. 371.
  • 39Michael V. Fox, Proverbs 1-9 (New Haven, Connecticut: Yale University Press, 2010), s. 214-16.
  • Telif Hakları © 2017
  • Chuck Faroe
  • Tüm Hakları saklıdır. İzin ile kullanıldı.
İlk yayınlama: e-manet Sayı 48 (Ekim - Aralık 2017), s. 7–13.