“O yarışı ben kazanacağım!” dedi kız. Bu söz bana aykırı, hatta komik geldiyse de söyleyen kız için gayet doğaldı. Durum şuydu: Ankara’da yaşarken bir akşam eşimle birlikte biri anne diğeri onun üniversiteli kızı olan iki kişinin yanına çağrılmıştık. İsa Mesih ve Müjde hakkında ilgi duydukları için Kutsal Kitap’tan bazı ayetler paylaşıyordum. Ama anne ile kızın aralarının gergin olduğu hemen anlaşılıyordu. Birbirini eleştirip duruyorlardı. Mesih’e bağımlı insanların ilişkilerinin münakaşa ve rekabet değil, sevgi üzerinde kurulu olduğu gerçeğini dile getiren şu ayeti okudum: “Birbirinize kardeşlik sevgisiyle bağlı olun. Birbirinize saygı göstermekte yarışın” (Rom. 12:10). Üniversiteli kız bunu duyar duymaz hiç duraksamadan, “O yarışı ben kazanacağım!” deyiverdi.
Tercihlerimizi sezgisel olarak meşrulaştırırken, Tanrı yolunu farkında olmadan şaşırırız.
Başkalarını kendimizden üstün saymanın gereğini vurguladığı için o ayeti okumuştum. Kızın tepkisi, okunan buyruğun ruhuna aykırı olduğu için bana ironik ve komik geldi. Yani biraz, “mükemmelliğimi mütevazılığıma borçluyum” nüktesini andıran bir cevaptı! Kızın hemen ve rahatça bu cevabı vermesi, kendi yürek tutumu ve düşünce dünyası hakkında bir fikir veriyordu. Ama niye yalan söyleyelim, kızın konuşma şekli temkinsiz olsa bile ifşa edilen yürek tutumu ve düşünce dünyası herkeste bulunan “standart model”den pek farklı sayılmaz. Yani, yarış varsa kazanan biz oluruz, bir marifet söz konusuysa, övünmek gibi olmasın, o niteliğe biz sahibizdir! Nitekim Tanrı’nın bilgeliği şöyle der: “İnsan her yaptığını temiz sanır” (Özd. 16:2). İmanlı olarak burada iki yönlü bir sorunumuz var: Tercihlerimizi sezgisel olarak meşrulaştırırken, Tanrı yolunu farkında olmadan şaşırırız.
Bu durum İsa öğrencisi olmanın –başkalarını İsa’nın öğrencileri olarak yetiştirmenin de– hayati bir zorluğunu ortaya koyar: Tanrı’nın egemenliğini yanlış algılamaya eğilimliyiz. Bu sorun Matta’nın anlattığı İsa öyküsünün temelinde yatar. Birkaç makalede Matta’nın işlediği bu ruhsal algı bozukluğumuz ve Tanrı’nın Egemenliği’ni ıskalama eğilimimize bakmak istiyorum. Bu konuyla alakalı olarak dört soruya bakacağım: (1) Matta’ya göre, Tanrı’nın egemenliğini doğru algılamakta neden güçlük çekeriz? (2) Matta, Onikiler’in tasviriyle hangi eğitici amaçları gütmektedir? (3) Mesih imanlısının zihniyeti nasıl biçimlenir? ve (4) Bu konular Türkiye’deki Protestan kilisesi ve öğrenci yetiştirme görevi için nasıl bir önem taşıyabilir? Ama bu sorulara bakmadan önce, Matta İncili’ne neden “Matta’nın İsa öyküsü” dediğimi anlatmalıyım.
İnciller’in Öyküsel Zenginliği
Birkaç makale boyunca paylaşacağım yazılar yöntemsel açıdan anlatı eleştirisi adlı bir yaklaşımda yazılmıştır. Anlatı eleştirisi son kırk yıl zarfında İncil araştırmalarında artan ilgi görmektedir.1 Brown anlatı eleştirisini şöyle tanımlar:
İnciller’i anlamak üzere, kitabın öyküsünü bir bütün olarak yorumlamak için metnin daha küçük yorum birimlerini aşarak onların edebi ve öyküsel özelliklerine odaklanma yöntemi. Anlatı eleştirisi İnciller’den birini yorumlarken metnin oluşumuyla ilgili meselelere (sözgelimi kaynak veya biçim eleştirisine) bakmaksızın son [yani kanonik] şeklini baz alır.2
İsa’yı anlatan bu öykülerin mesajını derinlemesine kavramaya gayretli olmalıyız. Ama o gayretle bazen metnin ayrıntılarına kitabın kapsamlı mesajını gözden kaçıracak kadar takılabiliriz. Tanrı’nın esinlemesi olan Kutsal Kitap’ın ayrıntıları kesinlikle dikkatlice incelenmeye değerdir. Ama Kutsal Kitap’ı incelerken, metni irdelerken sorduğumuz sorular kitabın bir bütün olarak anlaşılmasına yaramalılar. Anlatı eleştirisinin önemli bir katkısı, bir İncil’de anlatılanların tek bir öykü olduğunu varsayarak kitabın mesajını bütüncül bir yaklaşımla anlamaya çalışmasıdır.
Anlatı eleştirisinin önemli bir katkısı, bir İncil’de anlatılanların tek bir öykü olduğunu varsayarak kitabın mesajını bütüncül bir yaklaşımla anlamaya çalışmasıdır.
Adı üstünde, anlatı eleştirisi İnciller’in öyküsel özelliklerine dikkat eder. Bundan dolayı öyküyü oluşturan olaylar örgüsüyle ilgili sorular büyük önem taşır: Olayların akışında nasıl bir sorun ortaya konuyor? Sorunu oluşturan çatışma nedir? Öyküde “yükselen eylem,” yani çatışma bağlamında artan gerilim, doruk noktasına nasıl erişiyor? Ayrıca, sorun sonunda nasıl çözülüyor? Aynı şekilde, öyküdeki karakterler ve onların tasvirlerine bakarak öykünün mesajının iletilmesinde nasıl rol oynadıklarını sormalıyız. İnsan gruplarının –sözgelimi, Matta’daki “kalabalık,” “Ferisiler” veya “öğrenciler” gibi– karakter görevi görebileceğini unutmamalıyız.3
Öykü küçümsenemeyecek kadar önemli. Romancı David Foster Wallace, “Zaman ve mekâna muhtaç olduğumuz gibi öyküye muhtacız; özümüzün bir parçası” demiştir.4 Sosyolog Nira Yuval-Davis kimliğin kendimize ve diğerlerine kim olduğumuzu (ve olmadığımızı) anlatan öykülerden ibaret olduğunu söyler.5 Filozof Alisdair MacIntyre’e göre, “Ne yapmam gerekir?” sorusunu yanıtlamak için önce daha mühim olan, “Kendimi hangi öyküye veya öykülere ait görüyorum?” sorusunu yanıtlamalıyım.6 O zaman Tanrı, İnciller’de vahiy yoluyla İsa’nın öyküsünü bize anlattığında, nasıl dinlemeliyiz? Yukarıda belirttiğim gibi, ayrıntılara fazla takılarak öyküyü kaçırmamalıyız. Aynı zamanda manasını kavramak için öyküyü ustaca biçimlendiren ayrıntıların farkına varmalıyız. Öykünün ustalığını analiz etmesine ederiz ama öykünün mesajını kavramak, dahası kendimizi öyküye ait görmek için öykünün dünyasına girmeliyiz. “Bu öykü içinde kendimi nerede görüyorum?” diye sormalıyız. Böylece, Matta’yı konu edinen bu makalelerin arka planında yatan soru şudur: Matta’nın anlattığı dünyaya girmek bizi Hristiyan olarak –ve kiliseler olarak– nasıl değiştirmeli?
Şimdi en başta ortaya sunduğum ilk soruya bakalım: Matta’ya göre, Tanrı’nın Egemenliği’ni doğru algılamakta neden güçlük çekeriz?
“Göklerin Egemenliği”nin Radikal Farklılığı
Tanrı’nın Egemenliği dediğimizde neden söz ediyoruz? Egemenlik olarak çevrilen İbranice ve Grekçe kelimeler, bulundukları bağlamlara göre, bazen egemene ait halk veya egemenliğin sürüldüğü alan gibi nüanslara sahip olur. Ama bunun yanı sıra Kutsal Kitap’ta Tanrı’nın Egemenliği, temelinde, dinamik bir kavramdır: Tanrı’nın kral olarak nasıl egemenlik sürdüğünü kasteder.7 Hüküm sürmek için, tabii ki, hüküm lazım. Hükmün temel anlamı da, işlerin “şöyle veya böyle olduğu hakkında verilen... yargı”dır.8 Öyleyse egemenliğin nasıl sürdürüldüğü belirli bazı değer yargılarına, yani neyin neden kıymetli olduğu sorusunun yanıtlarına bağlıdır. İnsanın bu soruya verdikleri yanıtlar ile Tanrı’nın yanıtları ise epey farklıdır.
Algılarımız hakkında nice psikolog ve nöroloğun tespit ettiği bir gerçek var: Görmeyi beklediğimizi görürüz. Tanrı’nın Egemenliği alıştığımız bütün insan yönetimlerinden kökten farklıdır; beklentilerimize aykırı olduğu için onu doğru algılamakta güçlük çekeriz.
Tövbe edin terimi kişinin bir bütün olarak günahtan Tanrı’ya yönelerek radikal bir dönüşümü yaşamasını kasteder.
Matta’da egemenlik ile değer yargıları çatışmasının önemli habercisi, öykünün önplanındaki tövbe çağrısıdır. Yahya ve İsa, “Tövbe edin! Çünkü Göklerin Egemenliği yaklaşmıştır” diye ilan ederek ortaya çıkar (3:1-2; 4:17).9 İsa on iki elçisini seçerek hizmete atadığında, aynı çağrıda bulunmalarını buyurur: “Göklerin Egemenliği yaklaştı” (10:7). Bu ayette “tövbe” kelimesi geçmese bile, hitap edilen kent ve köylerin öğrencileri ve onların aracılığıyla İsa’yı kabul edip etmemeleri, tövbe edip etmediklerinin göstergesi olur (10:14-15,32-33,40-42; Ayrıca bkz. 11:20-24 ve 12:41). Öykünün önemli karakterleri olan Yahya, İsa ve on iki elçinin bu çağrıyla hizmete başlamaları dinleyicinin dikkatini mutlaka çeker.
Bu tövbe çağrısı, sadece İsrail’deki aşırı kötü günahkârlara değil, “kayıp koyunlar” olarak nitelendirilen bütün İsrail halkına yönelikti (10:5-6).10 “Tövbe edin” olarak çevrilen Grekçe kelimenin (metanoeō) etimolojisinde “düşünce”nin değişmesi söz konusu olsa bile, Kutsal Kitap kullanımında bu terim kişinin bir bütün olarak –düşüncesinde, değerlerinde ve davranışlarında – günahtan Tanrı’ya yönelerek radikal bir dönüşümü yaşamasını kasteder.11 Tövbeyi gerektiren durum ise, çağrıdaki “çünkü” bağlacından anlaşılır: Göklerin Egemenliği yaklaşmıştır. France, Tanrı’nın Egemenliği’nin yaklaşmasının anlamını, “Tanrı duruma el koyuyor” veya sadece “Tanrı yakındır” olarak özetler.12 Ne ilginç ki Tanrı’nın kendi öz halkına yaklaşması onların tövbe gibi radikal bir değişim göstermelerini gerektirir.
İsrail’in de tüm insanların da Tanrı katında tövbe etmesi gereği, esasında, bir zihniyet meselesidir. Sözlüğe göre, zihniyet, “Belirli görüş, inanç ve alışkanlıkların etkisiyle oluşan düşünme tarzı” anlamına gelir.13 İnsan olarak yüreğimizin derinlerinde benimsediğimiz görüş, inanç ve alışkanlıklardan dolayı Tanrı’nın gerçekten nasıl bir egemen olduğunu, nasıl egemenlik sürdüğünü kavrayamayız. Kavrasak bile doğal halimizle tasvip etmeyiz. Özetle, Tanrı’nın düşünme tarzı ile insanın düşünme tarzı temel düzeyde birbiriyle çelişirler. Matta’da, öykünün sorununu oluşturan çatışma bu çelişen zihniyetlerden kaynaklanır.14 Matta, İsa’nın Petrus’a söylediği, “Düşüncelerin Tanrı’ya değil, insana özgüdür” sözünü öykünün tam ortasına yerleştirerek öyküde vurgulanan sorunu oluşturan bu çatışmayı vurgular (bkz. Mat. 16:23). Bu kilit sözün önemli bir özelliğine de dikkatinizi çekmek istiyorum: Özgün metinde sözcük isim olarak “düşüncelerin” biçiminde değil; şimdiki zaman kipindeki “sürekli düşünmektesin” anlamına gelen bir eylem var. İsa sadece Petrus’un bazı düşüncelerini tarif etmiyor; zihin yapısını, sürekli olarak nasıl düşündüğünü belirtiyor. Bu ayetin Kitabı Mukaddes’teki daha harfiyen çevirisi Türkçe olarak hantal olsa bile, andığım durumu netçe yansıtır: “sen Allah şeylerini değil, insan şeylerini düşünüyorsun.”
Bu sözün “öykünün tam ortasında” bulunduğunu hangi gerekçeyle ileri sürüyorum? Bunun yanıtı Matta’nın yapısına bağlıdır. Matta üç ana bölümden meydana gelir: 1:1-4:16 ayetlerinde İsa tanıtılır. 4:17-16:20 ayetlerinde İsa İsrail’e hizmet eder ama reddedilir. 16:21-28:20 ayetlerindeyse İsa Yeruşalim’e yolculuk yapar, orada acı çeker, ölür ve üç gün sonra dirilir. Bu yapı 4:17 ve 16:21 ayetlerinin başlarında geçen, “bundan itibaren İsa başladı” anlamına gelen aynı Grekçe sözle belirlenir. 4:17’ye göre, İsa, “Tövbe edin! Çünkü Göklerin Egemenliği yaklaştı” çağrısında bulunmaya başladı. 16:21 ayetine göre de İsa, “Yeruşalim’e gitmesi, ileri gelenler, başkâhinler ve din bilginlerinin elinden çok acı çekmesi, öldürülmesi ve üçüncü gün dirilmesi gerektiğini öğrencilerine” anlatmaya başladı.15 Böylece Matta 16’da bir ana bölümün son sahnesi (16:13-20) ile diğer ana bölümün ilk sahnesi (16:21-28) yan yana bulunarak anlatının düğüm noktasını oluşturur. Bilindiği üzere, bu iki sahnede Petrus’un çarpıcı iki davranışı önplandadır. Önce, vahiy yoluyla İsa’nın “yaşayan Tanrı’nın Oğlu Mesih” olduğu ikrarında bulunur. Hemen sonraysa İsa, Mesih olmasının anlamını (acı çekmek, öldürülmek, üç gün sonra dirilmek gereği) açıklayınca, Petrus O’nu bir kenara çekerek azarlar (bkz. 16:16-20 ve 16:21-23). Petrus’un İsa’ya yönelik bu çelişkili ve düşündürücü davranışlarına bu serinin başka bir yazısında döneceğiz. Ama burada Matta’nın bu çelişkiyi öykünün tam ortasına yerleştirmek suretiyle vurguladığını savunmaya çalıştım.
İsa kendi egemenliğinin özünde yeryüzündeki bütün yönetim anlayışlarından apayrı olduğunu belirtmiştir.
Petrus’u bu durumda ayıplamak kolayımıza gelir. Rab’bi azarlamak ne kadar cüretkâr bir davranış! Ama Petrus’a insaf etmeliyiz. Eğri oturalım doğru konuşalım, İsa’nın yetki dolu sözlerine ve mucizelerine rağmen, bilindik krallara benzediği pek söylenemez. Haremi, ordusu veya hazinesi olmayan ne biçim kralmış bu? Nitekim Vali Pilatus İsa’ya krallığını sorduğunda, İsa, “Benim krallığım bu dünyadan değildir ... benim krallığım buradan değildir” dedi (Bkz. Yu. 18:33-36). İsa böylece kendi egemenliğinin özünde yeryüzündeki bütün yönetim anlayışlarından apayrı olduğunu belirtmiştir. Matta, İsa öyküsünü anlatırken bu önemli gerçeği vurgulamak için gök(ler) ve yeryüzü terimlerini ustaca kullanır.
Bu açıdan Matta’nın diğer İnciller’de kullanılan “Tanrı’nın Egemenliği” yerine “Göklerin Egemenliği” tabirini kullanması özellikle dikkate değerdir. Grekçe’de “Göklerin Egemenliği” tabiri Matta’yla başlar. Bu tabir diğer İnciller ve Yeni Antlaşma’nın başka herhangi bir yerinde geçmediği gibi, Matta’dan önceki Grekçe kaynaklarda da bulunmamaktadır.16 Birçok bilgin bu kullanımın Tanrı’nın kutsal adının söylenmesine karşı aşırı hassasiyeti olan Yahudileri rencide etmemek için başvurulan bir dolaylama olduğunu kabul etmiştir. Ama bu tezin aleyhine iki önemli nokta var: Önce, Tanrı kelimesi Matta’da zaten onlarca defa geçer, “Tanrı’nın Egemenliği” terimi de dört ayette kullanılır (12:28; 19:24; 21:31,43).17 İkinci olarak “Göklerin Egemenliği” tabiri tek başına değil, Matta’nın bilinçli bir şekilde geliştirdiği “gök(ler)” ve “yeryüzü” motifinin bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Bu kısa yazıda Matta’nın bu önemli motifini nasıl geliştirdiğine etraflıca bakamayız. Ama bir dakika durup Matta İncili’nden iyi bildiğimiz bazı sözleri akla getirirsek, bu motifin varlığını kendimiz doğrulayabiliriz: “Göklerdeki Babamız”... “Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de Senin istediğin olsun”... “Yeryüzünde kendinize hazineler biriktirmeyin… Bunun yerine kendinize gökte hazineler biriktirin”… “yeryüzünde bağlayacağınız her şey gökte de bağlanmış olacak. Yeryüzünde çözeceğiniz her şey gökte de çözülmüş olacak”… “Gökte ve yeryüzünde bütün yetki bana verildi.”18
Matta’da gök(ler), yeryüzü ve Göklerin Egemenliği terimlerinin oldukça sık geçmeleri rastlantı değil, yukarıda belirttiğim gibi, teolojik bir gerçeği vurgulamak için uygulanan bilinçli bir edebi yöntem. Peki, Matta’nın bu kullanımı nereden kaynaklandı? Alakalı olarak da, Matta’nın gök(ler), yeryüzü, egemenlik teolojisi nedir? Bu soruları kısaca yanıtlamaya çalışacağım.
Matta’nın Egemenlik Eleştirisi
Her bir metin, metinlerden oluşan bir ağın parçası olarak anlamını o ağdan kazanır.
Matta’nın ortaya çıkardığı “Göklerin Egemenliği” kullanımı, daha genel olarak da gök(ler), yeryüzü ve egemenlik terminolojisi, büyük ihtimalle, Daniel kitabından esinlenmiştir. Yeni Antlaşma’yı oluşturan yazılar Ruh’un denetimi altında yazıldı. Bu sayede bu yazılar insanların özel yorumlarını değil, Tanrı’nın sözlerini bize iletir (bkz. 2Pe. 1:20-21). Ama bu demek değil ki, Yeni Antlaşma’nın yazarlarının yazdıklarında düşünsel katkısı yoktu. Tam tersi! Tanrı bu insanları yazar olarak kullandı. İsa’nın Mesih olarak gelişi, çarmıha gerilerek ölmesi ve üç gün sonra dirilmesi, İsa’nın ilk izleyicilerinin Tanrı, İsrail halkı (Tanrı halkı) ve Mesih gibi konulardaki beklentilerini ve varsayımlarını altüst etmiştir! Ruh’un denetimi altında elçiler ve diğer Yeni Antlaşma yazarları iyi bildikleri kutsal yazıları Mesih İsa gerçeği doğrultusunda derin derin düşünerek yeniden okumuştur. Böylece, yazdıkları eserler olağanüstü derecede bizim Eski Antlaşma dediğimiz metinlerden etkilenerek bu yazılara göndermelerde bulunur. Aslında, bu bağlamda “göndermede bulunmak” tabiri zayıf kalır. Bu olayın teknik adı metinlerarasılık (İng. “intertextuality”). Bunun temel anlamı, “bir metinde diğer metinlerin varsayılması”dır. Varsayılmak derken, burada “metinlerin karşılıklı olarak birbirine bağımlı olduğu kavramı” söz konusu: “Her bir metin, metinlerden oluşan bir ağın parçası olarak anlamını o ağdan kazanır.”19 Eski Antlaşma ve Yeni Antlaşma’daki kutsal yazıların arasında derin ve zengin anlam etkileşimi mevcuttur. Bu bağlamda Hays, “Eski Antlaşma bize İnciller’in nasıl okunacağını öğretir… –aynı zamanda– İnciller de bize Eski Antlaşma’nın nasıl okunacağını öğretir” diyor.20 İnciller’deki metinlerarasılığında Daniel kitabı önemli bir rol oynar.
Wenham, Yeni Antlaşma’nın Tanrı’nın Egemenliği kavramının önemli ölçüde Daniel’den kaynaklandığını savunur.21 Bu bağlamda özellikle Daniel 2 ve 7’de açıklanan görümler önemlidir. Daniel 2’de dört krallığı simgeleyen büyük heykele el değmeden kesilen bir taş çarparak heykeli yok eder ve bütün dünyayı dolduran dağa dönüşür. Bu görümün yorumuysa şöyledir: “...Göklerin Tanrısı hiç yıkılmayacak, başka halkın eline geçmeyecek bir krallık kuracak. Bu krallık önceki krallıkları ezip yok edecek, kendisiyse sonsuza dek sürecek” (bkz. Dan. 2:31-35, 44). Daniel 7’de aynı dört krallığı temsil eden birbirinden vahşi ve murdar karma canavarlar yargılanır, onlardan egemenlik alınır ve “insanoğluna benzer biri”ne verilir. Böylece kutsal metin der ki, İnsanoğlu’na “egemenlik, yücelik ve krallık verildi. Bütün halklar, uluslar ve her dilden insan ona tapındı. Egemenliği hiç bitmeyecek sonsuz bir egemenlik, krallığı hiç yıkılmayacak bir krallıktır” (bkz. Dan. 7:1-14). Daniel 2–7. bölümlerde gök(ler), yeryüzü ve krallık terimleri aracılığıyla Tanrı’nın Egemenliği ile insanların egemenlikleri arasındaki temel farklılık işlenir. “Göklerin Egemenliği” kullanımını biraz çağrıştıran “Göklerin Tanrısı” tabiri birkaç defa geçer. Pennington, Daniel 2–7. bölümlerdeki bu durum hakkında teknik ve ayrıntılı bir çalışmanın sonucunda, Matta’nın gök(ler) ve yeryüzü terminolojisinin ve teolojisinin Daniel’den esinlendiğini savunur.22
Burada önemli bir yorumsal nükte var. Matta, Daniel’in mesajını hangi amaçla bu şekilde uyarlamıştır? Daniel’de vahiy yoluyla açıklanan dört imparatorluğun önemi sadece gelecek olayların önceden bildirilmesiyle sınırlı değildir. Daniel’de bu görümlerin temel amacı, sadece tarihsel olayların takvimini değil, tarihin ve egemenliğin teolojisini de ortaya koymaktır.23 Bu dört tarihsel egemenlik, nihayetinde, önemsiz kalacaktı. Buradaki yorum, insanların bütün egemenlikleri hakkında nitel bir yargı bildirir. Daniel’deki görümlere göre, dünyanın yönetimleri ne kadar “güler yüzlü” ve yapıcı görünmeye gayret etseler de, hüküm sürme anlayışları hep şöhret ve vahşete bağlıdır. Göklerin Egemenliği’yse, sevgi ve alçakgönüllülük üzerinde kuruludur. Böylece Pennington, geniş çaplı araştırmasının sonucunda şu hükümde bulunur: “Matta, İsa’nın dünyanın bütün toplumlarından tamamıyla farklı olan göksel bir egemenlik ilan ettiğini açıkça belirtmiştir.”24
Matta, İsa’nın dünyanın bütün toplumlarından tamamıyla farklı olan göksel bir egemenlik ilan ettiğini açıkça belirtmiştir.
Sonuç
Matta’nın egemenlik eleştirisi dünyanın bütün toplumlarını dâhil ediyorsa, bizi de dâhil ediyor! O zaman biraz soyut olarak, vatanseverlik, milliyetçilik, vatandaşlık gibi konular ve ayrıca daha somut olarak, toplumlarımızda sürdürdüğümüz binbir aktivite ve sorumluluklar hakkında ne diyebiliriz? Christopher Wright, Daniel 2’nin mesajını güncel hayatlarımıza nasıl uyarlayabileceğimize dair şu yararlı gözlemde bulunur:
Özetle, Daniel ve arkadaşları hangi öyküye ait olduklarını biliyorlardı diyebiliriz. Heykelin öyküsüne mecburen dâhil oluyor, heykelin altın başına hizmet ediyorlardı. Ama artık (kralın düşü sayesinde, aslında zaten Yahudi olarak Kutsal Yazılar sayesinde Yahve’nin egemenlik sürdüğüne dair gerçeği anladıkları için) aynı zamanda en nihayetinde yeryüzündeki bütün egemenliklerin yerine geçecek Tanrı’nın sonsuz egemenliğini temsil eden taşın öyküsüne ait olduklarını biliyorlardı.
Öyleyse biz de, sadece pazar günleri değil, hafta içi iş günlerinde ve dünyada geçirdiğimiz ömrümüzün bütün günlerinde de kendi kendimize sormalıyız: Hangi öyküye aitiz?25
Yazının başlangıcında belirttiğim gibi, Matta’nın İsa öyküsünün dünyasına girdiğimizde bakış açımız değişmelidir. Matta’ya göre, İsa’nın öğrencileri olarak hangi öyküye aitiz?
Bu yazıyı bitirirken, takıldığım bir soruyu dile getirmeliyim: Matta, Kutsal Ruh’un denetimi altında olarak, İsa’nın öyküsünü neden bu şekilde anlatmayı uygun görmüştür? Kendimiz hakkında neler öğrenmeliyiz? Diğer insanları İsa’nın öğrencileri olarak yetiştirirken de bu yazıda işlenen vurgudan neler öğrenmeliyiz? Madem Göklerin Egemenliği tecrübe ettiğimiz bütün yönetimlerden tamamıyla farklı, yanlış algılıyorsam suç bende değil diyemez miyiz? Herhalde Matta’ya göre, hayır, diyemeyiz. İsa Onikiler’e, “Canlarım benim! Zaten Göklerin Egemenliği çok farklıdır, ondan ötürü çok yanlış algıladınız. Ama kafanıza takmayın!” demez. İsa onlara hitaben sık sık, “Ey kıt imanlılar!” ve “Hâlâ anlamıyor musunuz?” gibi şeyler söyler (Bkz. 8:26; 16:9). Gördüğümüz gibi, İsa Petrus’u Şeytan’ın avukatlığını yapmakla suçladı. Matta’da öğrenciler habire tartışıyor, rekabet yapıyor ve birbirine kızıyorlar. Yukarıda belirttiğim gibi, öyküde karakterlerin nasıl tasvir edildiğinin önemi büyüktür.
Bu yazıda öğrencilerin algı bozukluğuna baktık. Gelecek yazıda öğrencilerin bir nevi kavrama yetmezliğine bakacağız. Soracağız da: Böyle bir tasvir hangi eğitici amaca yarar?
- 1Jack Dean Kingsbury, Matthew as Story, 2. düzeltilmiş baskı (Philadelphia: Fortress Press, 1988), s. vii; 1990’da Powell anlatı eleştirisini hâlâ “yeni bir yaklaşım” olarak nitelendirmekteydi. Bkz. Mark Allan Powell, What Is Narrative Criticism?, Guides to Biblical Scholarship in the New Testament (Minneapolis, Minnesota: Fortress Press, 1990), s.1; Anlatı eleştirisinin İncil çalışmalarında ortaya çıkışı ve yöntemsel özelliklerine genel bir bakış için, bkz. Jeannine K Brown, The Gospels as Stories: A Narrative Approach to Matthew, Mark, Luke, and John (Grand Rapids, Michigan: Baker Academic, 2020), s. 3-19.
- 2Brown, The Gospels as Stories, s. 193-194.
- 3Kingsbury, Matthew as Story, s. 9.
- 4James K. A. Smith, Imagining the Kingdom: How Worship Works (Grand Rapids, Michigan: Baker Academic, 2013), s. 108.
- 5Nira Yuval-Davis, “Belonging and the Politics of Belonging,” Patterns of Prejudice 40, no. 3 (Haz. 2006): 202.
- 6Alasdair C. MacIntyre, After Virtue: A Study in Moral Theory, 3. baskı (Notre Dame, Indiana: University of Notre Dame Press, 2007), s. 216.
- 7Grant R. Osborne ve Clinton E. Arnold, Matthew (Grand Rapids, Michıgan: Zondervan, 2010), s. 110; Jonathan T Pennington, Heaven and Earth in the Gospel of Matthew (Grand Rapids, Michigan: Baker Academic, 2009), s. 254–55.
- 8İlhan Ayverdi and Ahmet Topaloğlu, Misalli büyük Türkçe sözlük: asırlar boyu târihî seyri içinde, 4. baskı (İstanbul: Kubbealtı Lugatı, 2011), s. 1308.
- 9Türkçe çevirimizde, Matta 3:1-2 ayetlerinde “çünkü” kelimesi geçmese bile, Yahya ve İsa’nın kullandığı cümleler Grekçe metinde tam aynı; ikisi de “çünkü” (gar) kelimesini içerir.
- 10R. T. France, The Gospel of Matthew (Grand Rapids, Michigan: William B. Eerdmans Pub, 2007), s. 382; Matthias Konradt ve M. Eugene Boring, The Gospel According to Matthew: A Commentary (Waco, Teksas: Baylor University Press, 2020), s. 47. İsrail halkını temsil eden kayıp koyunlar benzetmesi hakkında ayrıca bkz. 9:36 ve 15:24.
- 11D. A. Carson, Matthew: Chapters 1 Through 12 (Grand Rapids, Michigan: Zondervan Publishing House, 1995), s. 99; Osborne ve Arnold, Matthew, s. 110.
- 12R. T. France, Divine Government: God’s Kingship in the Gospel of Mark (Vancouver, British Columbia: Regent College Publishing, 2003), s. 21–23.
- 13Ayverdi and Topaloğlu, Misalli büyük Türkçe sözlük, s. 3505.
- 14Kingsbury, Matthew as Story, s. 3–9.
- 15Bu makroyapıyla ilgili tez için bkz. Kingsbury, s. 40–42; Konradt ve Boring, The Gospel According to Matthew, s. 1–5.
- 16Jonathan T. Pennington, “The Kingdom of Heaven in the Gospel of Matthew,” Southern Baptist Journal of Theology 12, No. 1 (İlkbahar 2008): 44.
- 17Pennington, s. 45.
- 18Matta 6:9,10,19-20; 18:18 (ve 16:19); 28:18. Bu konuyla ilgili geniş çaplı bir araştırma için bkz. Pennington, Heaven and Earth in the Gospel of Matthew.
- 19Jeannine K. Brown, Scripture as Communication: Introducing Biblical Hermeneutics (Grand Rapids, Michigan: Baker Academic, 2007), s. 225–26.
- 20Richard B Hays, Reading Backwards: Figural Christology and the Fourfold Gospel Witness (Waco, Teksas: Baylor University Press, 2014), s. 93.
- 21David Wenham, “The Kingdom of God and Daniel,” The Expository Times 98, No. 5 (Şubat 1987): 132–34.
- 22Pennington, Heaven and Earth in the Gospel of Matthew.
- 23Bkz. Christopher J. H. Wright, Hearing the Message of Daniel: Sustaining Faith in Today’s World (Grand Rapids, Michigan: Zondervan, 2017), s. 55–56.
- 24Pennington, Heaven and Earth in the Gospel of Matthew, s. 323. Vurgu eklenmiştir.
- 25Wright, Hearing the Message of Daniel, s. 62–63.